Fikir bana değil, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisine ait. 2015 yılının Mart ayında Balıkesir’de katıldığı bir programda “Türkiye anonim şirket gibi yönetilmeli” demişti. Bu beyanını daha sonra değişik zamanlarda tekrar tekrar dile getirdi. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı’yla birebir aynı düşünüyorum ve yine bu konu kendisiyle birebir aynı düşündüğüm istisnai konulardan biridir.
Ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesi son derece ideal bir yönetim anlayışıdır ve fakat böyle bir yönetim anlayışının gerek Sayın Cumhurbaşkanı, gerekse birlikte siyaset yaptığı yol arkadaşları bakımından bir takım mahzurları vardır.
Detaya girmeden ve sizleri sıkmadan anonim şirketler hakkında kısa bilgi aktarımında bulunayım. Anonim şirketler, dernek, vakıf vb. diğer bütün tüzel kişilikler gibi üç ana organdan meydana gelir; genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kurulu. (2011 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunuyla anonim şirketlerde denetim kurulu zorunlu organ olmaktan çıkartılmıştır)
Genel kurul (ortaklar kurulu da diyebiliriz) şirket ortaklarından oluşur ve devletteki karşılığı parlamentodur (meclis). Yönetim kurulunun devletteki karşılığı kabine (hükümet), denetim kurulunun ise yargıdır (hukuk).
Anonim şirketin yönetim yetkisi adından da anlaşılacağı üzere yönetim kurulundadır. Ancak, bu yetki sınırsız değildir. Yönetim kurulu, hem idari hem de mali olarak genel kurula yani ortaklara karşı sorumludur.
Anonim şirketi temsil ve yönetme yetkisini, yönetim kurulu adına Yönetim Kurulu Başkanı kullanır. Yönetim Kurulu Başkanının devletteki karşılığının Cumhurbaşkanı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Yönetim Kurulu Başkanı, anonim şirketi yönetirken özenli davranmak zorundadır. Başkan, yaptığı her faaliyette, attığı her adımda şirkete kar ettirecek şekilde hareket etmelidir. Başkan, şirkete zarar ettirecek faaliyetlerde bulunamaz. Şirketin parasını keyfine göre harcayamaz. Yönetim kurulu başkanının şirketin parasıyla kendisine ultra lüks otomobil aldığını veya ultra lüks bir ev inşa ettirip orada yaşamaya başladığını ve bütün bunları “şirketin itibarı” için yaptığı şeklinde bir beyanda bulunduğunu göremezsiniz.
Yönetim kurulu başkanı, şirkete personel alınacağı zaman liyakat esasına göre personel alımı yapar. Hangi alanda faaliyet gösterecekse o alanda en iyi eğitimi almış en kaliteli elemanlarla çalışır. Yine, başkan şirketin iş yapacağı firmaları belirlerken bu firmaları yandaşlık esasına göre değil, kaliteli ve ekonomik iş yapma esasına göre belirler. Şirket adına mal ve / veya hizmet satılacağı zaman da şirkete azami kar sağlayabilecek şekilde hareket eder. Şirkete ait malvarlığını kendi yandaşlarına değerinin çok altında fiyata satamaz. Şirket için yapılacak olan projelerde, projeyi yapacak olan firmaya şirketin kasasından borç para verip, bir de üstüne hizmet bedeli ödemez, belli bir kullanım taahhüdü de vermez.
Hepsinden daha önemlisi, yönetim kurulu başkan ve üyeleri şirketin kurumsal kimliğine ve kültürüne aykırı hareket edemez, şirketin marka değerini düşüremezler.
Yönetim kurulu başkanı yukarıda özetleyerek saydığım bu olumsuz fiillerden birini veya birkaçını gerçekleştirirse şayet, genel kurul yani ortaklar hem başkandan hem de diğer yönetim kurulu üyelerinden yapılan tüm bu yanlışların hesabını sorar. Bedelini de ödetir.
Böyle bir hesap sorma sonucunda, yönetim kurulu başkan ve yardımcıları kusurları sebebiyle şirketin uğradığı tüm zararı kendi malvarlıklarından tazmin etmek zorunda kalacakları gibi, daha ağır cezai yaptırımlara da maruz kalabilirler. Ayrıca profesyonel yöneticilik yaşamları da sona erer, çünkü bu kadar büyük hatalar yapan kişilere artık ne kendi şirketleri ne de başka şirketler asla iş vermezler.
Görüldüğü üzere, Türkiye’nin tıpkı bir anonim şirket gibi yönetilmesi objektif olarak son derece ideal bir durumdur. Türkiye anonim şirket gibi yönetilseydi, hükümet erkânı, attığı her adımda ölçülü ve dikkatli davranmak zorunda kalırdı.
Türkiye anonim şirket gibi yönetilseydi, ülkenin asli sahibi ve ortağı olan 80 milyon vatandaş, ülkenin kötü yönetilmesinin hesabını sevgili hükümetimizden sorardı.
Türkiye anonim şirket gibi yönetilseydi, mevcut hükümetimizin başkan dâhil tüm üyeleri ülkeyi kötü yönetip zarara uğratmanın hesabını verir ve bedelini öderlerdi. Hem de öyle bir bedel öderlerdi ki, ailelerinin tüm malvarlıklarını ortaya koysalar asla karşılayamayacakları bir tazminat sorumluluğuyla yüzleşirlerdi.
Türkiye anonim şirket gibi yönetilseydi, ellerinden siyaset yapmaktan başka bir iş gelmeyen kabine üyelerimizin kariyerleri sona erer ve işsiz kalırlardı.
Nihayet, Türkiye anonim şirket gibi yönetilseydi, hükümetimiz bu ülkenin kurumsal kimliğine aykırı hareket edemez, ülkenin marka değerine zarar veremez, Cumhuriyetin kuruluş günü kutlamalarını değişik bahanelerle başka günlere çekemez ve hatta iptal edemezdi.