Refik Hâlid Karay, güzel Türkçemizi en doğru kullanan yazarlarımızdan biridir. Hiçbir hikâyesinde, romanında ve gazete yazıları ile makalelerinde yanlış yazılan veya kullanılan bir kelime bulmak mümkün değildir. Birçok yazarın 50-60 yıl önce yazılmış romanları, ‘günümüz gençleri anlayabilsin‘ diye, ‘günümüz Türkçesi(!?)’ne çevrilip, edebî zevkini kaybetmiş bir halde elden ele dolaşırken, Karay’ın 1938 – 1965 yılları arasında yazdığı yazılar, dil zevkine sahip olanları, okuma hazzının doruklarına çıkarır.
Refik Hâlid Karay tam bir dil dostudur. Kelime ırkçısı değildir. Yerleşmiş yabancı kelimeleri kullanmaktan çekinmez. Lüzumu yokken bilgiçlik taslamak için kullananları ise hoş karşılamazdı. ‘Derhal‘ yerine ‘der’an‘ kelimesini kullananların; Türkçenin bu sevimsiz Acem kelimeyle çirkinleştirdiklerini, onların yabancı kelime merakı artarak devam ederse, bir müddet sonra birbirimizi anlayamayacağımızı yazıyordu. Denilebilir ki Ali Cânib (Yöntem) (1887-19679 ve Ömer Seyfeddin 81884-1920) ile arkadaşlarının başlattığı dilde sadeleşme hareketine ilham vermiştir.
Karay aynı zamanda dilde güzellik taraftarıydı. Telaffuz ve çağrıştırdığı mânâ itibariyle sevimsiz bulduğu kelimeleri kullanmazdı. ‘Oturak‘ kelimesini hatırlattığı için ‘oturum‘ kelimesini çirkin bulur, ‘Oturak‘ yerine ‘lâzımlık‘ denilmesini tavsiye ederdi.
Ona göre dil meselesi, kültür meselesidir.
Şu benzetmesi O’nun dil üzerindeki hassasiyetini bütün haşmetiyle ortaya koyar: ‘Dil hepimizin müşterek malıdır. Kolektif olan bir şeye herkes saygılı olmak mecburiyetindedir.’
Karay’ın yazı hayatı 3 bölümde ele alınır. 1908-1922, ikinci sürgün dönemi olan 1922-1938 ve kabul edilen af kanunu ile Türkiye’ye döndüğü 1938 yılından vefat ettiği 1965 yılına kadar devam eden dönem. Halep’te yazdığı ilk dönemdeki yazılarının çoğuna ulaşılamamıştır. Son dönemdeki yazıları ise ‘Memleket Yazıları‘ genel başlığı altında yayımlanmaya devam ediyor.
13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 704 sayfalık ‘Memleket Yazıları -9-‘ isimli kitapta, Savaş Kılıç’ın ‘Önsöz‘ ve Tuncay Birkan’ın ‘Sunuş‘ başlıklı, Refik Hâlid Karay’ın edebiyatçılığını, eserlerini ve dil anlayışı anlatan uzun dipnotlu yazıları dikkat çekiyor. (s: 21-71)
Refik Hâlid Karay’a ait, hepsi de zevkle okunan her biri 1,5 veya 3 kitap sayfası uzunluğunda (daha doğrusu) kısalığında 217 adet yazı, 13 bölümde toplanmış. Bölüm başlıkları şöyle: *Dil Reformu Lehine, Arapçacılık Aleyhine (s: 75-143), *Dil Reformunda İfrada Karşı ve Türk Dil kurumu (s: 147-200), *Tefride Karşı (s: 203-210), *Dil ve Değişim (s: 213-271), *Gramer (s: 275-293), *Üslûp Meselesi (s: 297-329), *Kelimeler Etrafında (s: 333-409), *Kelimelerde Nüans İhtiyacı (s: 413-432), Kelimelerin Hatırlattığı (s: 435-563), *Deyimler, Atasözleri, Bilmeceler ve Özlü Sözler (s: 567- 639), *İmla (s: 643-662), *Telaffuz ve Hitâbet (s: 665-692), *Eğitim, Yabancı Diller (s: 695-702)
Kitapta yer alan yazılar, 1938-1965 yılları arasında Türkiye’nin gündemindeki konular hakkında bilgi vermesi bakımından da dikkat çekiyor.
Refik Hâlid Karay, yaşadığı dönemde zevkle okunuyordu. Günümüzde ise, O’nu okumak, zevkli olmakla birlikte ‘ihtiyaç’tır. Okunmalı, ders kitabı olarak okutulmalı.
Eserden tadımlık bir yazı:
Has Unvanlar ve Adlar
Gazetelerin resmî ilân sütunlarında görüyorum: Kütahya vilâyettir; fakat Erzincan valiliktir. Neden ikisi de vilâyet veya valilik değil? Yalnız bunlar mı? Maarif, vekilliktir… Ziraat, ticaret yahut hariciye ise vekâlet! Kütahya’yı vilâyet, Erzincan’ı valilik; ziraat’i vekâlet, maarifi vekillik yapan kimdir? Hangi kanunlardır? Dâhiliye Vekâleti, vilâyetlere valilik diyorsa, hepsine birden öyle diyordur, vilâyetler de dâhiliyeye hep birden ya vekâlet diyorlardır yahut vekillik… Bir vekilin ve valinin öz Türkçeci oluşuna göre resmî unvanlar şekil değiştiremez. Bütçe kanununda bir daireye ne unvan verilmişse, onu bir harfine dokunmadan kullanmamız lâzımdır.
Has isimlerin her ne olursa şekil değiştirmesi doğru değildir. Meselâ ‘Halid’, ‘Esad’ isimlerinin ‘t’ harfleriyle sonlandırılması bu isimleri bir edat aldıkları zaman, başka isimlere benzetmektedir. Bir Bay Esat, ‘Kitabı Bay Esada verdim‘ gibi bir cümleye girince Esad şeklini alıyor. Halbuki has isimde değişme olamaz; has isim tek harfine ilişilemiyen bir varlıktır. Ayni adam edatsız olunca Esat, edatlı olunca Esad gibi iki isim nasıl taşır? Bizim İmlâ Kılavuzu diyor ki: ‘İnsanlaın özadlariyle son adları, nüfus kütüğüne yazdırılan şekilde yazılabilir.’ Buradaki ‘yazılabilir‘ sözü ‘yazılmıyabilir‘ mânâsına da geleceği için fazla lâstiklidir. Has isimleri edat aldıkları zaman bile değişmiyecek şekilde yazmak mümkündür: Soyadı ‘Söğüt‘ olan biri o ismi ‘Söğüd‘ şeklinde yazarsa, edat da alsa değişiklik olmaz. En iyisi has isimleri daima (‘) işaretiyle edatlardan ayırmalıyız. Öyle olunca şekil değişmez, ancak okunuşta ve söylenişte biz, kendiliğimizden ‘t’lere ‘d’, ‘p’lere ‘b’, ‘k’lara ‘g’ sesi veririz. İkide bir, kuyruk değiştirmek insan adına ve medenî imlâya hiç yakışmıyor.
(Tan, 30 Eylül 1943)
İnkılâp Kitabevİ:
Çobançeşme Mahallesi, Sanayi Caddesi, Altay Sokağı Nu: 8 Yenisosna, İstanbul.
Telefon: 0.212-496 11 11 Belgegeçer: 0.212-496 11 12 e-posta: posta@inkilap.com www.inkilap.com
REFİK HALİT KARAY: 1888 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Kırım Giray Hanlar ailesine mensuptur. Vezneciler’de Şemsu’l-Maarif ve Göztepe’de Taş Mektep’te okudu. Ayrıca özel dersler aldı. Mekteb-i Sultani’yi terketti. Mekteb-i Hukuk’u da yarıda bıraktı. Mâliye Merkez Kalemi’ne kâtip olarak girdi. 1908’de kâtipliği bırakarak, Servet-i Fünun Mecmuası’nda ve Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir gazete çıkardı. Ancak bunu on beş sayı yayımlayabildi. Fecr-i Âti Topluluğu’na katıldı. Servet-i Fünun’a yazılar verdi. ‘Kalem’ adındaki mizah dergisinde, Sada-yı Millet’te, bilâhare Cem’de ‘Kirpi’ müstear ismiyle siyâsî mizah yazıları yazdı. Gazeteci Ahmet Samim’in 9 Haziran 1910’da katledilmesi üzerine İştirak adlı gazetenin 13 Haziran 1910 tarihli nüshasının buna ilişkin yazılara ayrılmasını sağladı. ‘Kirpi’ müstear ismiyle yazdığı, İttihat ve Terakki Fırkası’nı yerden yere vuran yazılarını ‘Kirpinin Dedikleri’ adıyla bir kitapta topladı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın elindeki Beyoğlu Belediyesi’nde yedi ay süreyle Başkâtip olarak çalıştı. Mahmut Şevket Paşa’nın katlinden hemen sonra Sinop’a sürüldü (1913). Bilahare Çorum, Ankara ve Bilecik’e gönderildi. Bilecik’teyken on günlük bir izinle İstanbul’a geldiğinde Ziya Gökalp’in yardımlarıyla sürgünlüğü son buldu (1918). Robert Kolej’de bir yıl Türkçe öğretmenliği yaptı. Vakit, Tasvir-i Efkâr ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınladı. Damat Ferit Paşa’nın dostluğu sâyesinde Mütareke’den hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. Posta ve Telgraf Genel Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir’in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükümeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükümetini tuttu. Bu yüzden İstanbul’un işgalden kurtuluşunun ardından 9 Kasım 1922 tarihinde Beyrut’a kaçtı. Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı konusunda baskı yapılması üzerine Suriye’nin vatandaşlığını kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Halep’te yayınlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti. Af Kanunuyla 1938 yılında yurda döndü. Geçimini yazı yazarak sağladı. 18 Temmuz 1965 târihinde İstanbul’da vefat etti. Kitap hâlinde yayımlanmış eserleri: Hikâye: Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940). Roman: İstanbul’un İç Yüzü (1920-Sonraki basımda İstanbul’un bir yüzü), Yezidin Kızı (1939), Çete (1939), Sürgün (1941), Anahtar (1947), Bu Bizim Hayatımız (1950), Nilgün (3 Cilt:Türk Prensesi Nilgün (1950), Mapa Melikesi Nilgün (1950), Nilgün’ün Sonu (1952), tek cilt 1960), Yer Altında Dünya Var (1953), Dişi Örümcek (1953), Bugünün Saraylısı (1954), 2000 Yılının Sevgilisi (1954), İki Cisimli Kadın (1955), Kadınlar Tekkesi (1956-İki Cilt), Karlı Dağdaki Ateş (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Sonuncu Kadeh (1957), Yerini Seven Fidan (1977), Ekmek Elden Su Gölden (1980), Ayın On Dördü (1980), Yüzen Bahçe (1981). Mizah ve Hiciv: Sakın Aldanma İnanma Kanma (1915), Kirpi’nin Dedikleri (1916), Ago Paşa’nın Hâtıratı (1918), Ay Peşinde (1922), Tanıdıklarım (1922), Guguklu Saat (1925). Fıkralar: Bir İçim Su (1931), Bir Avuç Saçma (1939), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikayet (1944). Oyun: Kanije Müdafası ve Tiryaki Hasan Paşa (Müfit Ratip’le yazdı. Oynandı, basılmadı), Deli (1929). Hâtıra: Minelbap İlelmihrap (1946), Bir Ömür Boyunca (1990). Hakkında yazılan kitap: Kendi Yazılarıyla Refik Hâlid (Hikmet Münir Ebci) |
KUŞBAKIŞI:
Türk Müziğinde Makamlar ve Seyir Özellikleri:
Nail Yavuzoğlu, 16 X 23,7 santim ölçülerinde birinci hamur kâğıda basılı 150 sayfalık eserinde, kitabı için şunları yazıyor: ‘Bu kitap, makamların geleneklere dayalı yöntemlerle yapılan crasını seyir özellikleriyle incelemek, müziğimizin kendine özgü çerçeve içinde belirlenmiş kaidelerini bir analiz malzemesi olarak belirlemek ve özellikle eğitimde bir sistem oluşturmak maksadıyla hazırlanmıştır.’
Bilinen târihi ile Seyfeddin Urmevî (?-1294) ile başlayıp, Abdülkadir Merâgî (1360-1435), Buhurîzâde Mustafa Itrî Efendi (1630-1712) Hacı Sadullah Ağa (1730-1812), Hammamîzâde İsmail Dede Efendi (1778-1846), Zekâi Dede (1825-1897) ve son temsilci Tanbûrî Cemil Bey (1873-1916) ile günümüze kadar gelen, yakın zamanlara kadar Nevzad Atlığ (1925), günümüzde de Fatih Salgar (1954) yönetiminde bütün ihtişamı ile hayatiyetini koruyan Klasik Türk Mûsıkîsi bizim millî kültürümüzün en önemli unsurlarından biridir.
Eser, bu muhteşem yapının yeni asırlara intikalini sağlayacak nazarî ve tatbiki bilgiler sunuyor.
Pan YAYINCILIK:
Barbaros Bulvarı Nu: 18/4 Beşiktaş, İstanbul Telefon: 0.212-261 80 72 Belgegeçer: 0.212-227 56 74
e-posta: bilgi@pankitap.com www.pankitap.com
Aşkla Dans – Türkler, Tasavvuf ve Musikî:
Prof. Dr. Mim Kemal Öke soruyor: ‘Medenileşmenin neresindeyiz?’ Bunca savaş, ölüm, cinnet, doğal âfet ve sosyal çatışmanın yaşandığı dünyamızda âdeta bir ‘kaygı çağı’ yaşıyoruz. Yani bırakın medenîleşmeyi, ‘Ne olacak bu dünyanın hali?’ moduna indirgendiğimiz bir umutsuzluk sarmış dünyamızı. Aşktan yoksun, hakikatten bîhaber, dünya telaşına dalmış, kazanmanın peşine düşmüşüz. Modernitenin 3 büyük sütunu olan bilim, endüstri ve siyaset felsefesinin bel verdiği bugünlerde, yazar; daha önce Latin Amerika ve Afrika halklarına yoğunlaşan serinin 3. ve son kitabıyla Türkleri ele alıyor. Bu tükenmişliğin karşısında insanın tabiatında var olan ruhî zekâsı ile savaşabileceğini iddia eden yazarımız, tasavvuf musikîmizin varlık felsefemizi bulmamızda yol haritası olacağını savunuyor. ‘Ne oldu bize?’ dediğimiz bir dönemeçte olan bizler modernleştik, yozlaştık ve mutasyona uğradık. Şimdi yıktığımız Allah-Âdem-Âlem tevhidini musikî ile yeniden kurmanın tam zamanı, iyileşmek ve gerçek benliğimize kavuşmak için buyurun Mim Kemâl’in sofrasına!
İnsanlığını yitiren insanın ancak musikînin nağmelerinde çözüm bulabilecek olan gerçek kimliğini keşfedeceği, sofistike bir varlık olduğunun farkına varabileceğini hatırlatan bir çalışma bu! Uygarlıkların tarih sahnesindeki serüvenini tâkip ederken, Türk toplumunun kendini bu serencamda nereye oturttuğunu sorgulamanın zamanı gelmedi mi daha?
2012 yılında basılan kitap, 328 sayfa.
İLGİ KÜLTÜR SANAT:
Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/7 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-526 39 75 Belgegeçer: 0.212-526 39 76 www.ilgikultur.com e-posta: info@ilgikultur.com
Japon Edebiyatı Tarihi:
Son zamanlarda edebiyat dünyasını heyecanlandıran en başarılı çalışmalardan biri, şüphesiz etnik edebiyatlara yönelik çalışmalardır. Oğuz Baykara tarafından dilimize çevrilen Şuiçi Kato’nun kitabında Japon Edebiyatı hakkında derinlemesine bilgi veriliyor.
Üç kitaptan oluşan Japon Edebiyatı yayınevi tarafından tek kitapta toplanmış. Japon edebiyatının ilk 1000 yılının anlatıldığı ve 5 bölümden oluşan 1. kitabın ilk bölümünde Japon dilinin kökenine inilmiş, edebiyatın tarihî gelişiminden bahsedilmiş ve Manyoşu Çağı anlatılarak hikâye ve türkülerden örnekler verilmiş. 2. bölümde aydınlar ve edebiyat, 3. bölümde Japon romanının oluşumu, kadınların günlükleri, 4. bölümde saray edebiyatı ve aristokratların tepkisinden bahsedilmiş. Son bölümde ise, münzevî edebiyatı ve sanatkârların bağımsızlaşmasını konu alan Şuiçi Kato, son sayfada kaynakçayı vererek ilk kitabı sonlandırmış.
2 bölümden oluşan 2. kitapta ise, 1600-1868 yılları arası edebi gelişim ve ürünler anlatılırken Konfüçyüsçülüğün Japonlaştırılması, yazarlar sınıfı adında bir sınıfın oluşumu ve Japonlarda ilahiyat çalışmaları gibi dikkat çekici konular ön plana çıkmış.
4 bölümden oluşan son kitapta Modern Japon edebiyat tarihinin çarpıcı kareleri yer alıyor. İlk bölümde siyaset, bilim ve insan haklarının Japon edebiyatına etkisi konu edilirken, 2. bölümde doğacı edebiyatçılar anlatılarak Suzuki Daysetsu ve Yanagita Kunio gibi Japon edebiyatının önemli isimleri tek tek ele alınmış. 3. ve son bölümde ise, Marksizm ve edebiyat, 1900 kuşağı, savaş dönemi ve dünyaya açılan Japonya ele alınmış. Ayrıca önemli romancıların eserleri inceleniyor. Orijinal metinlerin yanı sıra ilginç tespitleri de okuyabileceğiniz Japon Edebiyatı Tarihi, doğu kültür, edebiyat ve düşünce tarihi meraklılarının keyifle okuyacakları başarılı bir çalışma 2012 yılında 880 sayfa olarak basıldı.
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi:
Cengiz Topel Caddesi Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü
Garanti Kültür Merkezi Arka Giriş Etiler, İstanbul. Telefon: 0.212-257 87 27 Belgegeçer: 0.212-257 87 27
www.boun.edu.tr e-posta: bupress@boun.edu.tr
KISA KISA… KISA KISA…
1-OSMANLICILIK VE İSLAMCILIK KARŞISINDA TÜRKÇÜLÜK: Mehmet Kaan Çalen / Ötüken Neşriyat.
1-BÜYÜK OLAYLARIN KISA TARİHİ: Prof. Dr. Tufan Gündüz / Yeditepe Yayınevi.
3-ÇOCUKLARLA BAŞBAŞA: Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan / Server Yayınları.
4-İNSAN KALBİYLE İBADET EDER: Seyyid Abdülkadir Geylani / Merve Yayınları.
5-İSLAM HUKUKUNA GİRİŞ: Prof. Dr. Hamdi Döndüren / KTO Karatay Üniversitesi Yayınları.