‘Din ilerlemeye, gelişmeye mânidir.’ safsatasına hizmet eden gönüllü temizlikçiler, batılılaşabilmek için, hayatın her safhasından, İslamî tesir icra eden her ne varsa onu kaldırıp atmak gerektiğini iddia ediyorlar. Bu çarpık düşünce ile İslam’ı hatırlatan her kelime, her işâret her iz dışlandı. Dildeki tahribat böyle başlayıp geliştirildi. Tahribat; giyim-kuşamda devam ettirilip hayatın her safhasına yayıldı. En az tahribat müzik sahasında yapılabildi. Özüne dokunulamadı ise de ‘pop müzik‘ denilen bir ucûbe ön plana çıkarılmaya çalışıldı, insanlarımızın bir kısmının müzik zevki bir miktar değiştirilebildi. Aynı yıkımlar, ağız tadı değiştirilerek mutfak kültürümüzde de yapıldı. Türk Dil Kurumu tarafından ‘hazır yemek‘ karşılığı bulunan ‘fast food – çabuk ayak‘ anlayışı, aculane tarzda dilimize de tatbik edildi.
Öz Türkçe (?!), Ataç Türkçesi (?!) yetmezmiş gibi, ‘fast food Türkçe‘ uydurulup âlây-ı vâlâ ile kullanıma sunuldu.
Gelinen noktada, üniversite öğrencilerimiz, 256.000 kelimelik hazineye sahip olan güzel Türkçemizi 500 kelime ile konuşuyorlar. O 500 kelimenin yarısını yanlış telaffuz ediyorlar, yarısını yanlış kullanıyorlar, sesli harfleri hiç kullanmamak suretiyle tamamına yakın bölümünü de yanlış yazıyorlar. Bir akademisyenin ‘doçent‘ unvanını alabilmesi için yabancı dil bilmesini şart koşan eğitim sistemimiz, profesörlerin Türkçe bilip bilmediğiyle alakadar olmuyor.
Bütün bu tahribata rağmen, Türkçemiz tam anlamıyla yok olmuş değil. Çünkü Tahsin Banguoğlu’nu, Nihat Sâmi Banarlı’yı, Sâmiha Ayverdi’yi, Fâruk Kadri Timurtaş’ı, Muharrem Ergin’i bilenlerimiz, okuyanlarımız, okuduklarını tatbik edenlerimiz var. Yavuz Bülent Bâkiler’in, Yakup Şimşek’in, ve Ahmet Kemal Yahyaoğlu’nun üzerine titrediği güzel ve doğru Türkçemizi yeniden öğrenmeyi ve öğrendikleriyle konuşup yazmayı millî vazife olarak kabul eden insanlarımız var.
Korkunç bir tasfiyecilik tasallutuna maruz kalmış olan güzel Türkçemizi iteklenerek düşürüldüğü çukurdan çıkarmaya çalışanların sayısı her geçen gün, çok şükür ki artıyor. Bunlardan biri de Şâkir Alparslan Yasa‘dır.
‘Tasfiyecilik tasallutu‘ iki kelimeden ibaret basit bir yıkım operasyonu değildir. İskenderiye ve Bağdat kütüphanelerinin, Endülüs İslam Medeniyeti’ne ait bütün eserlerle birlikte çok kıymetli onbinlerce yazma kitapların yakılması, 1984 yılında ANDA-Anadolu Dağıtım Anonim Şirketi’nin Sirkeci’deki Kitap Satış Mağazası ile Deposu’nda ve 1 Şubat 2015 tarihinde Moskova Sosyal Bilimler Enstitüsü Kütüphânesi’nde bulunan kitapların yanması mesabesinde büyük bir felâkettir.
Güzel ve tarihi Türkçemizin karasevdalısı olan Şâkir Alparslan Yasa; kalemini hançer gibi kullanarak kimsenin kanını akıtmadan, kimsenin canını almadan bir büyük ve mübarek mücadeyele girişmiş, 16 X 24 santim ölülerinde 570 santim ölçülerinde dev bir eser hazırlayarak kendinden emin vakur bir sükûnetle ve inandırıcı ifadelerle gerçekleri anlatıyor:
‘Türkçede, bir asra yaklaşan bir zamandır, yeni mefhumlar için kelime türetmekten ziyâde, bir takım ideolojik Saiklerle, asırlardır Tarihi Türkçenin malı olmuş İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeleri dilden tasfiye gayreti içinde, mütemadiyen ve planlı bir şekilde onların yerine yeni kelimeler ortaya atılmakta ve bunlar resmî dayatmalarla yaygınlaştırılmaktadır. Üstelik bunların büyük bir kısmı uydurma kelimelerdir. Çünkü türetme veya teşkil kaidelerine aykırıdırlar. Hattâ -sAl, -mAn, -Ay, -v gibi Fransızcadan (‘Frenkçe’den) devşirme eklerle ve Fransızcaya benzeterek uydurulmaktadırlar. Dahası, Fransızca, dış-, eş-, iç-, ön-, öz-, tek-, yad- gibi bir takım ön ekler ihdasıyla dahi taklîd edilmektedir. Bu uydurmalarla beraber, ayrıca, menşei 19. asır ortalarına kadar çıkan ‘Güneş-Dil Sahte-Teorisi’ (daha doğrusu stratejisi) ile Türkçenin kapıları ardına kadar Fransızca kelimelere açıldığı, bunlar -“Öztürkçe” oldukları iddiasıyla- “okul” (<école) kitaplarına konulmaktadır. Hatta (“Türkçenin de bir Hind-Avrupa dili olduğu” iddiasıyla) cümle kuruluşu dahi -devrik cümlelerle- Fransızcaya benzetilmeye çalışıldığı için, Türkçe, yapısı, zevki ve kelime hazinesi itibariyle büyük ölçüde Fransızcalaşma sürecine sokulmuştur. 1960 Balyoz Darbesinin ardından bu Fransızcalaşmış, istikrarsızlaşmış, köksüzleşmiş, nesepsizleşmiş “Türkçeye, “Öztürkçe” adı altında, resmî dil statüsü kazandırılmıştır. O târîhten beri, “Türkçe” (yani resmî dil sıfatıyla Türkçe, yoksa -tarihin derinliklerinden günümüze- kendi tabii mecrasında varlığını ve inkişafını devam ettiren Tarihi Türkçe değil), fetret devrini yaşamaktadır.
Sırf dilin RESMÎ TEMESSÜL İDEOLOJİSİne âlet edilmesi yüzünden, Türkçemiz, bu suretle, büyük bir keşmekeş içine sürüklenmiş ve tedavisi pek zor olacak derecede ağır yara almıştır. Buna rağmen, binlerce eserde, milyonlarca kitap, mecmua, gazete, resmî evrak, v.s. sayfasında ölümsüzleşmiş olan Tarihi Türkçemiz, ihya edilip kaldığı yerden daha da inkişaf ettirilme imkânına her zaman sahip bulunmaktadır. Mamafih, asıl büyük mesele, bizim, topyekûn Türk Milleti sıfatıyla, -bize annemiz kadar aziz, annemiz kadar mübarek olan- Tarihi Türkçemizi ihya ve onu tekrar resmî dil kılma iradesini gösterip göstermeyeceğimizdir.’
Nisan 2013’te yayınlanan eserde; yazarı ve kaynağı belirtilerek alâka çeken, daha çok da hayrete düşüren hâdiseler demeti sunuluyor. Her satır, okuyucuyu hep bir sonraki sayfalara davet edecek şekilde merakları kabartıyor. Bunlardan birinde; sonradan ‘Sertel‘ soyadını alan Sabiha Nazmi’nin, Mehmet Zekeriya Sertel ile evlenmesi hâdisesi, öylesine ibretlik ki, millet olarak karşılaştığımız musibetlerin sebebini araştırmak ihtiyacını ortadan kaldırıyor.
Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere kitap, yalnızca Türkçenin Istılah Mes’elesi hakkında değil, Türkiye’nin kültür yapısının inşasındaki meseleleri de dirâyetle ele alıyor, tahlil ediyor. Yazarın açıkça söylemediği, okuyucunun izanına havale ettiği mesaj şudur: ‘Ey milletim! Bir takım sinsi güçler, yalnız dilini değil, inancını da şekillendiriyor.’
‘Istılah Nedir?‘ başlıklı üçüncü bölümden sonra eserde ele alınan başlıca konuları şöylece özetlemek mümkündür:
*Kelime kök veyâ tabanından eklerle kelime teşkili ve yapılan hatâlar, *Tasfiyecilik ve tenkidi, *Fransızcadan devşirme ekler, *’Frenkçe‘den devşirme diğer ekler ve kaidesizlik, *Türkçede ön ek ihdası, *Güneş-Dil rezâleti, *İslam medeniyeti kaynaklı kelimelerin yerine Fransızca kelimeler ikame etme siyâseti, *Türkçenin Fransızcalaştırılması, *Dil mezâlimi / Kültür jenosidi, *Yoz Türkçenin âleti olarak Anayasa dili, *Netice.
Yazar eserinde yalnızca millî kültürümüzün ana unsuru olan dilimiz Türkçeyi müdafaa etmekle kalmıyor, candan aziz vatan topraklarını da cansiperâne azimle koruma altına alıyor.
“Ben Türk’üm” deyip Türkçe konuşan ve Türkçe yazan her insana düşen görev, Şâkir Alparslan Yasa‘nın; Türkçenin Istılah Meselesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar’ isimli eserini okumak ve tatbik etmek, sözünün geçtiği herkese bu eseri okutturmaktır.
KURTUBA YAYINLARI:
Sakarya Caddesi, Bayındır Birinci Sokağı Nu: 15/23 Kızılay, Ankara. Telefon: 0.312-430 60 68
Belgegeçer: 0.312-430 09 46 e-posta: kurtuba@kurtuba.com.tr www.kurtuba.com.tr
ŞÂKİR ALPARSLAN YASA:
1949 senesinde Şanlıurfa’nın Bozova kazasında doğdu. Babası Hokand’lıdır ve Hoca Ahmed Yesevî sülâlesindendir.
1967-1973 senelerinde Millî Eğitim Bakanlığı burslusu olarak ve iktisat tahsili maksadıyla Fransa’da bulundu. Tahsilini tamamlayamadan Türkiye’ye döndü. Avdetinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) kaydolduğu hâlde o anarşi senelerinde yine tahsilini yarım bırakmak mecburiyetinde kaldı. Bu arada, Yesevîzâde imzâsıyle, mecmûa ve gazetelerde makaleler ve tetkik yazıları yazdı.
Anarşi mağdurları için çıkarılan aftan istifade ederek, 1992-1993 öğretim yılında SBF’ye tekrar kayıt yaptırdı ve 1998 senesinde İktisâd Bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde kabul edilen tez ile ‘Doktor‘ unvanı aldı. Aynı üniversitede Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalında Öğretim Görevlisi olarak ders verdi, 2013 senesinde yaş haddinden emekliye sevk edildi.
Tercüme sâhasıyle alâkalı ve muhtelif akademik mecmualarda neşredilmiş -bazıları kitap hacminde- 18 makalesi, tercüme kitapları, milletler arası sempozyumlarda sunduğu tebliğleri, değişik tercüme kitaplar hakkında hakem raporları bulunmaktadır.
Şâkir Alparslan Yasa; evli, 2 çocuk babasıdır.
YAYINLANMIŞ ESERLERİ:
Sevgi Peygamberi: (1996), Türk Eğitim Sistemi / Alternatif Perspektif: Türkiye Diyânet Vakfı Yayını. (Heyet azâsı olarak, 1996), Kamu Harcamalarında Etkinlik ve Parlamenter Denetim: (T.C. Sayıştay Başkanlığı Yayınları, 2002), Türkçenin Istılah Meselesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar: Kurtuba Yayınları, 2013), Türkçenin İnkişafı İçin Tercüme: (Hitabevi Yayınları, 2014)