Terör devamlı Türkiye’nin gündemindedir. Türkiye hedef alınan bir coğrafi konum üzerindedir. Dost, düşman terörü bize karşı kullanmaktadır. Terörle mücadelenin uzun soluklu bir faaliyet olduğunu kararlılık ve süreklilik gerektirdiğini unutarak açılımlara girdik. Hatta silah bırakmamış örgütle doğrudan veya dolaylı müzakereye giriştik. Örgütün isteklerini silahsızlanma şartı ile kabul eder olduk. Askerimizle uğraştık. Dış taleplerle kurumu yıpratmaya çalıştık. Terörle mücadele edenlerle mücadele ettik. Kuzey Irak’taki yönetimi ve Bağdat’ı destekledik. Onlara olmadık hizmetler verdik. Onlardan medet umduk. Yanlış anlaşmalar yaparak mücadeleyi izin alarak yapar duruma girdik. Pazarlık gücümüzü yitirdik.
Yeni anayasayı bile etnik merkezli ve marjinalleri destekler şekilde hazırlamaya çalışıyoruz. Bütünü değil de araştırmalarda %5-7 arasında değişen milli kimliği, devleti ve vatandaşlığı reddeden marjinalleri esas aldık. Ondan sonra da terörden şikâyetçi oluyoruz. Bu çelişkiyi Türkiye çözmeli. Siyasi iktidar kadar ona rey verenleri de vebal altında bulunduğunu artık fark edelim. Dizi izlemekten, yalan rüzgârlarından ve oyalayıcı konulardan fırsat bulabilirsek…
Anayasa veya başka bir konuda bir şeyler yapacaksak, Türk Milletinin varlığını göz ardı edemeyiz. Yapılan bütün araştırmalar etnik kimliği değil, milli kimliğin ön planda yer alması gerektiğini gösteriyor ve etnik ırkçılığı, bölücülüğü reddediyor. Bunun en son örneklerinden birisi de 2011 Türkiye Değerler Araştırması‘dır. Türklüğü ile iftihar edenlerin oranı %70’i geçiyor. “Oldukça iftihar ederim” diyenlerin oranı da %15’lere dayanıyor. Türklüğü reddedenler %6’da kalıyor.
Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nce yapılan bir araştırmada “Türk Dili ve Türk Kültürü içinde yaşıyorum” ve “öncelikle bunlar gelir” diyenlerin oranı %86’yı buluyor. “Etnik dilim ön planda yer alır, Türk Dili ve kültürü ile bir bağım yoktur” diyenler %5 çıkıyor.
Bilgesan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nce yapılan araştırmada Bağımsız Kürt Devleti talebi anadili Kürtçe olanlarda %9.9’dur. Federasyon talebi de %5 dolayındadır. Genelde araştırmalarda bir yanlış yapılıyor. Zazalar çok farklı bir yapıda olmalarına rağmen, Kürtlerle bir gösteriliyor. Kürt ırkçılığı çizgisinde olanlar buna bilhassa dikkat ediyor.
Değişik araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar tavizcileri, açılımcıları ve Türkiye’yi tanınmaz hale getirmek isteyenleri açıkça tekzip ediyor; doğrulamıyor.
Bu durumda %5-7 dolayında olan marjinal bir grubu ve dış dayatmaları esas alarak Türkiye bir anayasa oyunu oynanamaz. Kürt vatandaşlarımız da önemli oranda terör örgütü ile veya aynı hedefleri silahsız gerçekleştirmek isteyenlerle aynı çizgide değildir. Kurmançça konuşan herkesi PKK üyesi görmek de son derece yanlıştır. Terör örgütünün amaçlarına hizmet eder.
Bize yabancı olan etnik ayrımcılık ve ırkçılıkla bu kadar uğraşmak yerine; ülkenin asıl sorunlarını ele almalıyız. İşsizliği, bugünün sanayi toplumlarını karşılaştığı sorunlarla ileride karşılaşmamak için neler yapılması gerektiğini düşünmeliyiz. Türkiye’nin iktisadi ve siyasi kuşatmadan nasıl kurtarılacağını tartışmalıyız. Dev adımlarla büyüyen dış ticaret açığı ve cari açığın yarattığı ipotekleri, Türkiye’yi ithal cennetine dönüştüren yanlış kur politikasını, ithalat patlamasını, her yıl 15-20 milyar dolar faiz ve kar olarak dışarıya yapılan transferleri, bankaların dış açık dolayısıyla yabancılara gittiğini düşünmeliyiz.
Uygulanan İktisat Politikasının dışarı ile ortak bir azınlık grubu tatmin ettiğini, Türk Milletini fakirleştirdiğini, ülke çıkarları ile bağdaşmadığını görelim. (Bu konuda Prof. Dr. Esfender Korkmaz’ın yazılarını dikkatle izleyelim.) Zaten ülke çıkarlarını hesaba katarsak, ekonomik krizlerin hemen kapımızda olduğunu bilelim.”ABD’nin menfaatlerine dokunmayalım, ABD ileride Müslümanlaşacak” şeklinde CIA bağlantılı sözde Müslümanların acıklı halini fark edelim. Yaklaşık 82 ülkede internet kullanılarak yapılan protesto hareketlerinin, yürümeyen, köhneleşmiş Dünya düzenine isyanın bizi de ilgilendirdiğini fark edelim.