Türk Karşıtı Hayali Tezler

88

Son yıllarda Anadolu’da değişik milletler yaratma gayreti sürdürülmektedir. Milletleşememiş, hele hele Ortadoğu’da devlet kurma kabiliyeti olmamış toplulukları yapay milletleşme ve daha sonra da devletleşmeye çevirerek Anadolu’nun Türk-İslâm mühürü silinmeye çalışılmaktadır. Batılı sömürgecilerin emrindeki Kürt ırkçıları tarafından Batı güdümünde misyonerlik faaliyetlerinin hızlandırılması da sebepsiz

Amaç sadece Türk kimliğine karşı çıkmak değil; Kürtleri işbirlikçiler kanalıyla Hıristiyanlaştırmaktır. Din değiştirtme faaliyetleri dün de bugün de devam etmektedir. II. Abdülhamit zamanında da misyonerlik faaliyetleri Doğu ve Güneydoğu’da görülmüş ve büyük devlet adamı II. Abdülhamit gerekli tedbirleri almıştı.

Demek ki; o zamanın Osmanlısı bugünün Cumhuriyet Türkiyesi’nden siyasi etkinliği bakımından daha bağımsız kalabiliyordu. Bugün sandıktan çıkanlara Batı’nın istediği her şey yaptırılabiliyor. Batılı ülkeler taviz vermedikleri konuları Türkiye’ye dayatıyorlar. Bizimkiler de bunu demokratikleştirme diye yutturmaya çalışıyor.  Ortada bir halkın iradesi mi var; yoksa bu irade göstermelik olarak sandığa mı yansıtılıyor ve milli iradeye dönüştürülüyor? Ülkemizde demokrasinin bir çelişkisi de budur!

Türk milliyetçilerine yanaşma bir yazarın geçenlerde CNN-Türk isimli kanalda Kürtlerle Türkler üzerine bir programını seyrettim. Aslında katılanların bilimsel ahlâka uymadıklarını söylemek mümkün değil. Ancak, bir kişi düşünün; asıl amacı Taksim Meydanı’na çıkmak ama o kişi saatlerce Beyoğlu’nda dolaşıp duruyor ve oyalanıyor. Sağ eğilimli ama milliyetçi olamamış bu yazar, Türkçülüğü de Kürtçülük gibi aşırı kutup olarak göstermekten kaçınmadı. Milli Mücadele’den ve Cumhuriyet’ten, dahası Türk tarihinden rövanş almak için ortaya sürülen dıştan kumandalı, etnik ırkçılığa dayalı bölücü bir hareket; Milli Mücadele’yi başaran, Cumhuriyet’i ve milli devleti kuran bu ülkenin asli unsuruyla mukayese edilebilir mi?

Türkçülük; önce Türk’ü sevmek, Türk kültürünü yaşamak ve Türk’ün çıkarlarını koruma şuurudur. Dün Osmanlıcılık ve İslâmcılık yürümediği için Türk unsuruna dayalı bir milli devlete geçtik. Türkçülük hareketi bazı istisnalar ve yakıştırmalar dışında bir etnik ırkçılık projesi olmaktan uzaktır. İmparatorluk bünyesinde zamanla dışlanan ve kaybedilen kimliğin milli devletle beraber tekrar kazanılması ve milli kimliğe dönüşmesidir. Kısaca; asla dönüştür. Bu dengeleme hastalığı dün sağ ve sol diye etiketlenme dolayısıyla ülkeye çok şey kaybettirmiş ve gerçekleri örtmüştür. Yine dengecilik bazılarınca bir çıkış zannedilmektedir.

Tarihin karanlıklarına karışmış eski Karluk, Med ve Kalde gibi topluluklara kendilerini bağlama çabalarının yetersizliği karşısında ve Mezopotamya coğrafyasının da tek başına kimlik sağlayamadığı görülünce; tarihte kurulmuş bazı devletlerin Kürtlüğü tartıştırılır oldu. Ne Mervaniler, ne de Eyyubiler bir Kürt devleti olmuştur. Saf ırk nazariyesine dayanarak bugün Türk düşmanlığı yapanlar, o dönemlerde aynı devlet içinde değişik Müslüman toplulukların bir arada yaşayabildiklerini unutmuş görünmektedirler. Kaldı ki; edebiyatta ve bilim hayatında kullanılan dil bile o devletin kimliğini ortaya koymamaktadır. Selçuklu’da yazışma dilinin Farsça olması neyi değiştirir ki?

Eyyubi Devleti halkın çoğunluğunun Arap olmasına karşılık; ordunun ve hanedanın Türklerde kaldığı bir Türk devletidir. Eyyubi Devletine son veren, yerine Türk Memluk Devletini kuran İzzettin Aybek de Mısır’daki Türk ordusu komutanlarından birisidir. Selahattin Eyyubi’nin ölümünden sonra bu hanedanı Araplaştırmaya uğraşan devrin Arap asıllı tarihçileri gerçekleri değiştirememişlerdir. Türk olan Eyyubi hanedanının büyük çoğunluğunun adları eski Türk adlarıdır. Selahattin’in ağabeyinin adı Turanşah, kardeşlerininki ise Tuğtekin ve Böri’dir. Eyyubilerin devlet teşkilâtı Karahanlı ve Gazneli devletleriyle başlayan ve Selçuklularla gelişen teşkilâtın aynıdır. Türk hakimiyet sembollerinde biri olan mehter, Eyyubi sarayında da mevcuttu.

O devrin şairlerinden İbn Senaül Mülk’ün Haleb’in Selahattin tarafından alınmasından sonra yazdığı methiye dikkat çekicidir: “Arap Milleti Türklerin devletiyle yüceldi. Ehl-i Salip (Haçlı) davası Eyyub’ün oğlu tarafından perişan edildi.” (Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1986, sh. 174-179)

Dün ve bugün Türklerin Türk olmadıklarını ispat gayretkeşliği bal gibi ırkçılık değil midir?                

             

Önceki İçerikDalkavuklar ve Yalakalar
Sonraki İçerikDua
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)