Türk Gençliği ve Ülkü Mahrumiyeti

54

Gençlik, dinamizmi, cesareti ve ataklığı ile gerek toplumun büyük bir kesimini oluşturması ve gerekse ülkenin gelecekteki gidişatına yön verecek mevkilerde bulunabilmesi itibariyle çok önemli bir kesimi teşkil etmektedir. Günümüzün modern toplumlarında gençlik kesimi önemli bir konumda yer almakta ve ülkedeki üst düzey, kaliteli, yetişmiş, teknik donanımlı iş gücünü oluşturduğu gözlenmektedir. Bu önemi fark eden toplumlar ise gençlerine ve onların problemlerine karşı büyük hassasiyet göstermektedirler.

Hakikaten gelişmiş toplumların, geleneksel yapılarından modernliğe geçişleri sürecinde, gençliğin de cemiyet içerisinde daha aktif bir konuma geldiği görülmektedir. Fakat burada batı toplumları ile Türk toplumu arasında farklı bir gelişim çizgisinin mevcut olduğunu söylemeliyiz. Geleneksel batı toplumlarında, genellikle yaşlı kimselerin (lordlar, dükler, baronlar.. vs) idaresi ve yönetimi altındaki bir cemiyet hayatı söz konusudur. Bunların genç olan  evlatları ise daha çok para, macera ve aşk peşinde mesafeler kat ederek serserilik yapmakta idiler. Ancak daha sonraları toplum modernleştikçe, gerek yönetimde ve gerekse toplumun odak noktalarında gençliğin hakimiyetine doğru bir geçişin olduğunu söyleyebiliriz.

Batı toplumlarının aksine, geleneksel Türk toplumunda gençliğin, toplum içerisinde daha çok etkili ve aktif olduğu görülmektedir. Büyük bir şuur ve sorumluluk sahibi olan gençlik, bilgelerinden aldığı dersle, erenlerinden aldığı ferasetle ve köklerinden aldığı güçle her zaman toplumun önünde koşmuş ve ona liderlik etmiştir.  Elbette ki geleneksel Türk toplumunda da gençlik  batı toplumunda olduğu gibi aşk peşinde koşmuştur! Ancak serserilik ve macera aşkı için değil; gönlünün tahtına oturttuğu yegane milleti için.. Hatta bu yolda öyle mesafeler kat etmiştir ki  o yaşlarında milletini de arkasına alarak, gün olmuş Ergenekon’dan dağları delerek çıkmış, gün olmuş yaptığı toplar ile İstanbul’u feth ederek mübarek Nebi’nin sözlerine mazhar olmuştur.

İşte geleneksel Türk toplumunda gençlik, gerek cemiyet içerisinde teşkil ettiği konumları ve gerekse cemiyete yön verip, onun sorumluluğunu kendinde taşıma doğrultusunda aktif bir konumda yer almakta iken; tam tersine toplumumuz moderleşme çabaları içerisine girdiği zaman, (siyaset başta olmak üzere) daha çok başta yaşlıların olduğu ve uzun müddet de orada kaldıkları görülmektedir. Atalarının gençliğinden ders alamayan günümüz gençliği ise maalesef kalbine millet aşkını koyma yerine; para, mevki, makam ve tek gecelik aşkları koyar hale gelmiştir. Bizler ise, gündelik olarak yaşadığı bu hayat içerisinde, onları ilgisizlik ve keşmekeşliğimizle büyüterek, narin ve zarif söğüt dallarını, dikenler yumağı haline getirmişiz.

Gerçekten de  gençliğin yetiştirilmesi ve şuurlanması açısından topluma büyük görevler düştüğü açıktır. Çünkü hali hazırdaki toplum özelliklede yeni yetişen gençlere bir takım maddi veya manevi hedefler sunar. İdealize edilen bu değerlere ulaşamama durumu ise çatışmaların, sosyal düzensizliklerin ve bütünleşme problemlerinin  başlangıç noktasını oluşturur. Esasında günümüz toplumlarında gençlikteki bir takım problemlerin (terör, intihar, şiddet, gasp, hırsızlık..vs) meydana gelmesinin temel sebebi de burada yatmaktadır. Yani toplum içerisinde sunulan hedeflerin niteliği ve bu hedeflere götürecek araçların mahiyeti gençliğin gidişatında, önemli bir yere sahiptir. Hedefler ve araçlar arasındaki uyumsuzluklar, çoğu zaman problemlerin kaynağını teşkil etmektedir.

Çünkü bu gün, bizim de içinde bulunduğumuz bazı toplumlar, insanlara yüksek oranda para kazanıp, çok zengin olmayı, şöhreti.. vb. hedef olarak gösterirler ve bu duruma ülke içerisinde çok kıymet kazandırırlar. Ancak insanlar, eğer bu hedeflere götürecek meşru yollardan mahrum ise -ki herkes bu imkana sahip olamaz- o zaman meşru vasıtaları reddederek, gayri meşru yolardan zengin olma, ün kazanma ve hedeflerini alde etme çabası içerisine gireceklerdir. Bu istikamette ise gençlik, kanun dışı yollara sapacağı gibi bazen de ahlak dışı davranışları da sergileyecek ve böylece sonucunda  gerek birey ve gerekse toplum çapında sosyal şiddet olaylarının meydana gelmesine sebep olacaktır.

İşte genç ruhların fevc fevc, yığınlar halinde gittikçe köreldiği ve paslandığı şu dünyada ancak, milli ülkülerin kendisine sunduğu değerler sayesinde, bütün kirlerinden arınıp, üstün dinamizme kavuşabilecegi kesin bir gerçektir. Böyle bir donanıma sahip genç insan, hayatın karanlık yollarında düştüğü en kötü durumlarda dahi,  geçmişin kendisine baktığını, geleceğin inşasında ise kendisinin sorumlu olduğu anlayışından hareketle, bu günü iyi değerlendirebilme şuuruna sahip olacak ve önünü aydınlatan ülküsüne sarılıp yaşama ümidi kazanacaktır. Bazen de bu duygu öyle bir şahlanacak ki Ergenekon’da Börteçine’nin sesini, Ahlat’ta akıncı Alperenlerin, İstanbul’da Fatih’in, Sakarya’da Atatürk’ün “hücum!” seslerini duyacaktır…   

Ne acıdır ki günümüz gençliğinin ülküsüzlük buhranının doğurduğu anaforlarda, nefes alacak takati bile kalmamıştır. Bu gün maalesef gençliğin model şahsiyet olarak seçtiği kişiler sadece o zaman içerisinde toplumda popülaritesi yüksek olan (popçu, topçu, film yıldızı… vb.) kişilerdir. Bu insanların popülaritesinin geçiciliği kadar, onları ideal olarak seçmek de gence, geçmişle bu gün arasında bağlantı kurup geleceğini inşa etme ve sağlam bir kişilik yapısı oluşturmasında hiçbir şey kazandırmamaktadır. Böylece mazisinden, milli değerlerden ve ülkülerden uzaklaşan; hatta kendinden bile uzaklaşan bir nesil ortaya çıkmaktadır. Zaten bir toplumda milli kimlik ve kişiliğe sahip olmayan bireylerin, şahsi kişiliklere de sahip olması beklenemez.

Şu gerçek asla unutulmamalıdır ki, milletler hayatiyetlerini ve varlığını, iyi yetiştirilmiş, milli varlığı ve milli ruhları mükemmelleştirilmiş nesillerle sürdürürler. Türk Milletinin devamı ise ancak milli ve manevi değerlerine bağlı, yüksek bir olgunluktaki tarih şuuruna sahip, Türk olmayı iliklerine kadar sindirmiş ve Türklüğü ruhunun en ücra köşesine kadar hisseden nesillerle kaimdir.

Böyle bir nesil yetiştirmek ise, gençliğe yüksek bir ülkünün aşılanması ve bu ülküye onları götürecek vasıtaların sağlanmasi ile mümkündür. Bu gün gençlere, bu imkanları sağlayamazsak, yarın onlardan bir şeyler beklemeye hakkımız olmayacaktır. Dolayısıyla bu gün bizler rüzgar ekersek, yarın fırtınalar biçeceğimizden emin olmalıyız.

İşte ülkü ile yoğrulmuş milliyetçi ve Türkçü bir nesil yetiştirme doğrultusunda, Türk gençliğinin sahip olması gereken temel mefkureyi;

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan…”

dizeleriyle özetleyen Ziya Gökalp, milletlerin mefkureleri ile ayakta kaldığını, bunu da gerçek manada zor duruma düştüklerinde anladıklarını söylemektedir. Gökalp, Türk gençliğinin sahip olması gereken yegane mefkurenin, Kızıl Elma gayesi ile “Turan” olduğunu belirtmektedir. “Turan Türklerin efradını cami ve ağyarını mani olan mefkurevi vatanıdır.” Turan, Türklerin oturduğu, Türkçenin konuşulduğu bütün ülkelerin toplamıdır.      

Mehmet Akif ise böyle bir neslin ata kültürü almış,  şuurlu bir gençlik olacağını ve dava adamına yakışır bir şekilde gerekirse bu uğurda canını bile feda edebileceğini;

“Asımın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek,
Çiğnetmedi namusunu, asla çiğnetmeyecek…”

dizeleriyle belirtmektedir.

Böyle bir neslin sahip olması gereken özellikleri Ömer Seyfettin şöyle belirtmektedir; “Dilini, dinini,ve milliyetini seven, bunları mukaddes bilen; Türklüğü ile iftihar edip, Türk tarihini, Türk cihangirlerini ve Türk alimlerini anan; Türklerin ortaya koyduğu mimari, edebi ve fenni eserlere sahip çıkan; şahsi hayatının fani, fakat milliyetinin, Türklüğün ebedi olduğunu mezara girene kadar aklından çıkarmayan düşünce ve şahsiyet yapısındaki  bir nesil olmalıdır..

Gençlik, sosyal açıdan bu günkü milli kültürü gelecekteki yeni nesillere aktaracak kesim olması itibariyle, yine bu günün gençleri yarının ülkeyi yönetecek idarecilerini, bürokratlarını, teknokratlarını oluşturacağından dolayı; mazi ve istikbal dengesi kurularak, milli şuur ve milli ülküler doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Böyle şuurlu ve olgun bir gençliğin dinamizmi, milli şuurlara da bir aktiflik ve heyecan verecek, kendi çevresinde bir adım bile atamadan dolanıp duran milletini, yüksek hedef ve ülküler yolunda zaferden zafere taşıyacaktır.

Netice itibariyle, gençlerin model alabilecekleri, genlerinin ve kodlarının uyum halinde olduğu, kişi veya idealler onlara hedef olarak gösterilmelidir. Bu hususta medya dahil hiç bir kurum, sosyal sorumluluğundan muaf değildir. Müracaat edilecek yegane kaynak ise kültürel yapımız ve köklerimizdir. Kendi kültür dünyamızın güneşleri gençleri ısıtmadığı ve aydınlatmadığı müddetçe, onları sonu olmayan arayışlardan, hezeyanlardan ve karanlık yollardan kurtarabilmemiz mümkün değildir. Türk gençliğinin bu gün her zamankinden daha çok, Pop Star’ların ortaya çıkardığı ışığı sönük “Star”lara değil, olması gereken yüksek yerlerinde birer kutup yıldızı olarak parlayan ve yol gösteren Mevlana’ya, Yunus’a ve Atatürk’e ihtiyacı vardır. Vesselam…