24 Eylül Çarşamba Günü Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen’in Milli Eğitimde yapılan haksızlıklara, adaletsizliklere, hukuk dışılığa ve sürgünlere tepki yürüyüşü vardı. Bu anlamlı yürüyüşler birçok şehrimizde düzenlenmişti. Birçok kuruluş bu haklı ve şahsiyetli duruşa ve yürüyüşe destek verdi. Keyfi davranışlar, manevi işkenceler hiç kimseye özellikle öğretmen ve okul yöneticilerine yapılmamalı ve kimsenin ekmeği ile oynanmamalı idi. Ama maalesef Milli Eğitimdeki kıyım ayyuka çıktı. Bizim geçmişte sarı sendika dediğimizin yerini bugün yalaka ve yandaş sendika aldı.
Eğitim camiasına baskı ile bu kuruluşa üye kazandırılması çok çirkindir. Şahsiyetli, meslek onurunu koruyan, idealist ve milliyetçi öğretmenler dün kızıl komünistlerden az çekmediler. Bugün ise; vatansız, bayraksız, devletsiz, milli kimliksiz Türk düşmanı yeşil komünistler kızılların yerini aldı. Artık milliyetsiz sağın borusu ötüyor.
Aslında bu yapılan kıyım ve haksızlıklara karşı İstanbul’da on binler yürümeliydi. Demokratik haklarını kullanmayanların, rahatını bozmayanların ve tepkisiz kalanların şikâyet hakları da olmamalıdır. Korkmak ve sinmek hiçbir şeyi çözmüyor. Yürüyüşte Türk Eğitim-Sen üyesi bazı ünvanlı meslektaşlarımızı doğrusu gözüm aradı.
Vatan Caddesinden geçerken İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasının üstünde yer alan bir yazı gözüme takıldı; “İstanbul Police Department”. Bir ara burada “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi yer alırdı. Daha sonra bu yazı belki de demokratikleşme, barış ve çözüm sürecini zedeliyor diye yerinden indirildi. En sonunda İngilizce bir yazı tepeye kondu. Türkiye yol geçen hanına döndüğü için binlerce yabancı birer mayın gibi aramızda dolaşıyor. Pasaport sorulan Türkmenler ise içeri alınmıyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün belki İngilizcesinin de yazılmasına ihtiyaç olabilir. Ancak bütün ciddi ülkelerde olduğu gibi, önce devletin dili ile yazılır ve daha sonra da İngilizcesi yazılabilir. Yeni ve eski veya yarı sömürgeler hariç ciddi ülkeler böyle yapıyor. Gözlemlediğimiz bu sorun yabancılaşma örneklerinden sadece birisidir. Bu konuda en az bizim kadar hassas olan emniyet mensuplarının bulunduğuna da inanıyoruz.
***
Ortadoğu yine kaynıyor ve kaynatılıyor. Süper güç tarafından İslami görüntülü terör örgütleri kullanılıyor. Görevlerinin bittiğine inanıldığında uçaklarla bombalanıyor. El Kaide, El Nusra kaynaklı İŞİD terör örgütü ile sınırların değiştirilmesi sağlanıyor. Türkmenler gibi etnik guruplar evsiz ve vatansızlaştırılıyor. İŞİD vasıtasıyla zaten zayıflatılan Suriye ve Irak merkezi yönetimleri sıkıştırılıyor. İslam’ın kötü propagandası yapılarak, İslami teröre gerekçe bulunuyor. İŞİD kullanılarak peşmerge ve PKK’ya Batı ülkelerince silah ve techizat yardımı yapılıyor. Kürdistan’ın Suriye ve Irak ayağı tamamlanıyor. Sırada İran ve Türkiye var. Bizim durumumuz maalesef içler acısı. Çelişki üzerine çelişki sürüyor. Milliyetçiliği reddedenler, ayaklarının altına alabileceklerini zannedenler Milli menfaatleri de gerektiği gibi koruyamazlar. 49 tutuklu vatandaşını koz olarak kullanan Türkiye’ye takas yapılarak bu koz kaybettirildi. Şimdi Türkiye askeri seçenekte öne sürülüyor. Bunu yapan sözde dostlar, ileride Ankara’yı Bağdatlaştırmaya çalışacaklardır. Tampon bölgede inisiyatif ne ölçüde bizde olacaktır? Silah yardımıyla dolaylı da olsa PKK’yı destekleyen Batı koalisyonunun yanında olamayız. Yüz karası bir terör örgütü olan İŞİD de bize çok uzaktır. Evlerini terk edip göç eden Türkmenler evlerine dönemediği sürece İncirlik de kullandırılmamalıdır. PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaracak olanlar dost ve müttefik olamaz. Türkiye, Malatya’daki füze üssünü ve diğer kozlarını kullanabilmelidir. Yeni Türkiye gibi hayali projelerle uğraşmak yerine; hayati sorunları birlikte göğüsleyelim.