Prof. Dr.
Ahmet Kanlıdere’nin yayına hazırladığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde 352 sayfa
hacimli Türk Dünyâsı Uzmanlarıyla
Söyleşiler, isimli kitapta Türk dünyâsının târih, dil, edebiyat
başlıklarındaki çeşitli meselelerine ilmî mesâilerini hasreden yirmi üç Türk
ilim adamının yetişmesini ve çalışma alanlarına kendilerini hazırlayan
eğilimlerini, entelektüel meraklarını biyografileri bağlamında merkeze alan ve
doktora öğrencilerinin gerçekleştirdiği bir dizi mülâkatın bir araya
getirilmesi sonucu ortaya çıkmış bir derlemedir. Mercek altına aldıkları
konulardan önce sosyal bilimciyi ve onun sosyal çevresini tanımanın önemini
ortaya koyan bu röportajlar, gerek bu alanlara dâhil olma niyetindekiler gerek
entelektüel bir ilgiyle okuyacak olanlar için öğretici birer rehber niteliği
taşımaktadır.
Prof. Kanlıdere
eseri hazırlamaktaki maksadını şöyle açıklıyor:
Çalışmanın amacı
yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin söyleşi yapma tekniğini ve soru sorma
yeteneklerini geliştirmekti. Bunun için, önce mülâkat yapılacak kişinin hayatı
araştırıldı, eserleri okundu. Daha sonra sorular üzerinde çalışıldı. Çünkü
sorular rastgele, uzun ve basmakalıp olmamalı, muhatabının zihnini
çalıştıracak, hayal gücünü harekete geçirecek türden olmalıydı; bâzen muhatabı
kışkırtmalı, konuşmaya sevk etmeliydi. Bu uzmanların yetişmesinde etkili olan
unsurlar, doğdukları çevreden ve okudukları okullardan edindikleri
alışkanlıklar, hayatlarına etki eden, entelektüel gelişmelerini yönlendiren
kişiler ve kitaplar soruldu. Bu gibi sorularla hocaların fikrî oluşumları
ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Ayrıca, uzmanların Türk dünyâsının ve umûmî Türk
târihçiliğinin meseleleri hakkındaki görüşleri, araştırmalarını yaparken tâkip
ettikleri yöntemler, dikkat ettikleri hususlar araştırıldı.
Söyleşiler, öğrenciler
için yaratıcı bir çalışma olduğu ve onlara tecrübe kazandırdığı gibi, ihmal
edilen bir noksanın giderilmesine de katkı sunuldu. Biyografilere temel teşkil
edecek bilgiler ortaya çıktı. Hocalar ise hayat tecrübelerini aktarmak
suretiyle bu alana yeni dâhil olanlara rehberlik yapmış oldular. Sohbetlerin
akışı içinde diğer şahsiyetlerden de haberdar olundu. -Niyetimiz olmasa da-
dostluklar, kıskançlıklar, ilim yolundaki engeller de ortaya döküldü.
Prof.
Kanlıdere’nin yönlendirmesiyle çok başarılı bir külliyat hâline gelen
röportalarda soruları soranlar ve cevaplandıranlar:
Kader Aslan
Doğan – Prof. Dr. Abdulkadir Donuk. Hayrünnisa H. Bıyıklıoğlu – Prof. Dr. Abdulvahap
Kara. Ozan Karabulak – Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasın. Merve Şâhin (Özbakır) –
Prof. Dr. hmet Kanlıdere. Ezgi Demirhan – Dr. Öğr. Üyesi Ali Ahmetbeyoğlu.
Nejat Olguntürk – Dr. Öğr. Üyesi Ayşegün Soysal. Hande Aydın – Prof. Dr. A.
Melek Özyetgin. Feruza Shakirova – Çağatay Koçar. Prof. Dr. Erkin Emet – Seher
Yıldız Demirhan. Efe Çulha – Prof. Dr. Hayrünnisa Alan. Eray Demirli – Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu. Hâmi Demir – Prof.
Dr. İnci Enginün. Merve Genco – Prof. Dr. İsenbike Togan. Ahmad Javid Türkoğlu
– Prof. Dr. Konuralp Ercilasun. Cafer Mustafalı – Dr. Leysen Şahin. Zeynep
Akarslan – Prof. Dr. Mehmet Saray. Elif
Esra Akbaş – Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel. Chingiz Asadov – Doç. Dr. Muzaffer
Ürekli. Berat Eralp Başpunar – Prof. Dr. Nâdir Devlet. Elif Uzunağaç – Prof.
Dr. Nesrin Sarıahmetoğlu. İnci Yelda Dumlupınar – Prof. Dr. Nurten Kılıç. Berna
Kızılkaya Açıkalın – Prof. Dr. Osman Yorulmaz. Yusuf Akbaba – Doç. Dr. Serkan
Acar.
Herbiri
yekdiğerinden üstün röportajlar;
Frenklerin ve taklitçilerinin ‘akademik
kariyer’ dediği ilmî çalışmalara devam etmek, ilim insanı, üniversite
hocası olmak isteyenler için en mükemmel rehberdir.
Üniversite
dışındaki insanlar, üniversite hocası ile öğrencisi arasındaki ilişkilerin
mesâfeli, hattâ sert olduğunu zannederler. Kitabın birkaç sayfasını okuyanlar;
ilişkilerin ağabey-kardeş, anna veya baba-evlat ölçülerinde olduğunu
memnuniyetle anlayacaklardır. Kitapta yer alan üniversite hocalarının hepsi,
öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek için her türlü fedakârlığa hazır,
hizmet erleridir.
Husûsen bayan
hocaların ev ve âile hayatları hakkındaki altın değerindeki öğütleri herkesin
faydalanabileceği bilgilerdir.
Röportaj
yapılan şahısların çoğu târihçi. Resmî ikameli Türkçe imâlatı olan kelimelere
de rastlanmakla birlikte edebî üslûp örneği ifâdeler dikkat çekiyor. Esâsen
târih ve edebiyat biraz da kardeş ilimlerdir. ‘Târihe meraklı edebiyatçı’ / ‘edebiyata
meraklı târihçi’ ifâdesinin doğruluğu ispatlanıyor.
Muhataba
yöneltilen sorular, kitabın eğitici-öğretici vasfını ortaya koyuyor. Meselâ ‘Neden târih öğrenmeliyiz?’ sorusu, ‘Niçin kelimesiyle mi başlamalıydı?’
düşüncesine dâvetiye çıkarıyorsa da verilen cevabın uygunluğu, dâvetiyeyi
urutturuyor. (s: 99)
Ve Ezgi
Demirhan’ın ton birimiyle belirlenecek ağır sorusu:
-Sizce iyi bir
bilim (ilim mi olmalıydı?) insanı nasıl olmalı?
Cevap, ilim
insanı olmak isteyenlere deniz feneri vazifesi görüyor:
-Hani
anayasanın değiştirilemez maddesi var ya… Bu da bu konumdadır. Bilmediğini
bilmek şarttır. Her şeyi biliyorum diyen kişilerin cümlelerinde hep ‘ben’ vardır. Bu; ferdiyetçiliği, egoizmi,
enâniyeti ve kibri getirir. İnsanın
bütün hayatı boyunca geldiği noktada zâten bilmediğini mutlaka anlar. İlmin
temel şartı da budur. İnsan derse girdiği zaman sâdece öğretmek için değil;
bildiğini paylaşmak, karşısındakinden de bilmediğini almak düşüncesinde
olmalıdır. İbnü’l-emin Mahmud Kemal İnal merhum; ‘okudukça ne kadar câhil olduğumu anlıyorum’ diyor.
İşin
doğrusunu; yeni araştırmalar neticesinde Türk olduğu düşüncesi iyice
kuvvetlenen Sümerler söylemiş: ‘Biliyorsan
öğret, bilmiyorsan öğren!’
***
Röportaj
imtihanını başarıyla veremeyen hocalar, sayıları çok az olmakla birlikte dikkat
çekiyor.
Söylediği hakîkat
olsa bile hiçbir hocanın, kendisini yetiştiren hocası aleyhinde ‘yetersiz’ kelimesini kullanarak beyanda
bulunması, asil bir hareket olarak kabul edilemez.
Hocalar
öğrencilerine ve okuyucularına dâimâ iyiyi, doğruyu ve güzeli örnek göstermeli.
Beğenmediği; hatâlı buldukları varsa, onları anmadan geçmek, unutulmaya terk
etmek de bir tercihtir.
Güvenilir
insanlar, projektörlerini iyinin, doğrunun üzerine teksif etmeli. Çünkü
kötülere bakıp iyiye yönelmek zordur. İyiler ne kadar çok olursa, iyiyi örnek
alanlar da çok olur. İyileri anmak, kötüleri nisyana terk etmek güzel insanlara
yakışan fazilettir.
Hatâsız insan
olmadığı gibi hatâsız ilim adamı da olmaz. Memnûniyet vericidir ki, ilim
dünyâsı hatâlı insanların en az olduğu çevrelerdir. Yine memnuniyet vericidir
ki Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel hanımefendi ve benzerleri gibi insan-ı kâmiller
de aynı çevrede bulunuyor. Sayılarının artması temenni olunur.
***
Röportaj türü
çalışmalar, gazeteciliğin olduğu kadar edebiyat ve kültür hayatının da önemli,
belki de en önemli unsurlarından biridir. Ötüken Neşriyat, röportaj kitapları
yayınladığı için tebrik ve teşekkürü hak ediyor.
ÖTÜKEN
NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433
İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
AHMET KANLIDERE
1982’de İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. 1983’te Boğaziçi
Üniversitesinde başladığı yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Târih
Bölümünde tamamladı. Doktorasını New York’ta, Columbia Üniversitesinde yaptı.
2000 yılında Kazakistan’daki Yesevî Üniversitesinde dersler verdi. 2004-2007
arasında Taşkent’te kültür müşâviri olarak görev yaptıktan sonra Marmara
Üniversitesi’ne döndü ve 2009’da Profesör oldu. 2016-2018 arasında Târih Bölümü
başkanlığını yürüttü. Hâlen aynı üniversitede Genel Türk Târihi ana bilim dalı
başkanı olarak görevine devam etmektedir.
Başlıca eserleri:
Reform within İslam: The Tajdid and Jadid Movement among the Kazan Tatars
(1809-1917) (İstanbul 1997); Kadimle Cedid Arasında: Musa Cârullah (İstanbul
2005); Orta Asya Türk Târihi (ed.) (Eskişehir 2011); 19. Yüzyıl Türk Dünyâsı,
ed., (Eskişehir 2013); Çağdaş Türk Dünyâsı, ed. İlyas Kemaloğlu ile birlikte
(Eskişehir 2014); Sosyalizmden Türkçülüğe Kazanlı Ayaz İshakî (1878-1954)
(İstanbul 2019); Yusuf Akçura, Damolla Âlimcan el-Barudî Tercüme-i Hâli, hazırlayan:
Ahmet Kanlıdere (İstanbul 2019); Ötüken’den Kırım’a Türk Dünyâsı Kültür Târihi,
ed. İlyas Kemaloğlu ile birlikte (İstanbul 2020); Doğu ve Batı Arasında Bir
Tatar Mollası: Zâhir Bigi’nin Hayatı, Romanları ve Seyahatnamesi (İstanbul
2021); İdil-Ural ve Türkistan’da Fikir Hareketleri: Dinî Islahçılık ve
Ceditçilik (İstanbul 2021).
<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>
Değerli okuyucularım!
Geçen hafta yayınlanan
KİTÂBİYAT’ta yer alan
Herkes bir şeyin esiri:
Mevkiin, malın, paranın…
Derdini çeker her biri
Bir aşkın, bir hâtırânın.
Gönlüm dolu, ellerim boş,
Yok isteyecek bir şeyim;
Yûnus
gibi olmak ne hoş:
Gök yorganım, yer döşeğim!
Mısralarını hâvi şiir, Altemur Kılıç’a değil,
Mûnis Fâik Ozansoy’a aittir. Düzeltir. Özür dilerim. O.Ç.
<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>