Oğuz Çetinoğlu:
‘Türk Dünyâsı’ olarak andığımız,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan (bunlara
Tacikistan da dâhil edilebilir) Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında Ortak Dil
oluşturulamadı. Konu ile alâkalı görüşlerinizi lütfeder misiniz?
Hâlistin Kukul: Bahtiyar
Vahabzâde, benim de katıldığım ve bizzat şâhit olduğum 23-25 Ekim 1992
târihleri arasında Ankara’da toplanan Türk Dünyâsı 1. Yazarlar Kurultayı’nda
yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Biz, bütün bu
zulüm ve çile rejimine, diktanın getirdiği alfabe değişikliğine rağmen
dilimizden kopmadık. Ama şimdi ben sizden soruyorum: Hür, müstakil bayrağı
göklerde dalgalanan Türkiye Türkleri olarak siz, nasıl koptunuz güzelim
Türkçeden? Uydurukçanın sizi bizden ayırmasına nasıl müsaade ettiniz? ‘Eser’i,
‘kitap’ı atıp nasıl zayıflaştırdınız? Niye fakirleştirdiniz Türkçemizi?”
Ömer Asım
Aksoy’a göre, Bahtiyar Vahabzâde, ‘zulüm, ve çile, rejim, dikta, alfabe,
rağmen, ama, hür, müstakil, müsaade, eser, kitap, fakîr’ dememeliydi!..
Tabiî ki, bu
kadar değil!..
Bahtiyar
Vahabzade’den aldığım 26.09.2001 târihli mektubunda da bu hususta şunları
yazıyordu: “(…) Türkçe’nin geleceği konusundaki makalenizi büyük memnuniyetle
okudum. Benim Azerbaycan’daki 50 yıllık mücadelemin esasını ana dili ve onun
korunması teşkil ediyor. Siz doğru yazıyorsunuz, haklısınız ki, Türkiye’de dil
kurumunun yarattığı uyduruk sözler
(eser-yapıt, millî-ulusal, hikaye-öykü gibi) Türkiye Türkleri’ni Türk Dünyâsı
halklarının dilinden koparıyor. Siz bir yandan ortak dile gelelim diyorsunuz,
öte yandan Türk Dünyâsı ile ortak kelimelerimizi dilinizden çıkarıyorsunuz.
Sizin bu konudaki düşüncelerinize katılıyorum. Bu bakımdan ‘Öğrenci Seçme
Sınavı’ adlı makaleniz benim kalbimi fazlasıyla rahatlattı. Bu konularla ilgili
olarak sizinle karşı karşıya konuşmak arzusundayım, inşallah Allah nasip ederse
dertlerimizi, fikirlerimizi karşılıklı olarak konuşuruz…’
Türk Dünyâsı
Türkçesinin hedefi budur ve bu olmalıdır.
Çetinoğlu: ‘Olmalıdır’ diyorsunuz. Demek ki olmadı.
Neden olmadı?
Kukul: Birçok
makalemde sözünü ettiğim ‘Türk Dünyâsı Türkçesi’ hedef ilke olmadıktan sonra
bütün bu nemelâzımcılıklar ilimsizlik içinde devam edip gidecektir. Türk
Dünyâsı Türkçesini hedefleyen millî bir Türk Dili çalışmasının mevcut
şartlarda, mevcut üniversitelerimizde yapılabileceği kanaatini taşımıyorum.
Millî Türk Dili şuûru yeterince gelişmemiş yapıların bu mes’eleye yaklaşmaması
ve ona çözüm aramaması zâten görünür vaziyettedir. Kaldı ki; biraz endîşe
taşıyan üniversite mensuplarının da ders yükleri otuz-kırk saate ulaşırsa, siz
varın garabeti seyredin.
Çetinoğlu:
Türkçe konulu bilgi şölenlerindeki konuşma dili, dikkatinizi çekiyordur…
Kukul: Yapıldığı
târihteki bütün İstanbul gazetelerinde yer alan ibretlik bir haber
naklediyorum:
‘26-27 Nisan
2001 tarihinde Türk Dili konuşan Ülkeler Zirvesinin yedincisi İstanbul’da
yapıldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Kazakistan Nursultan
Nazarbayev, Kırgızistan Askar Akayev, Türkmenistan Saparmurat Türkmenbaşı ve
Özbekistan Meclis Başkanı Erkin Halitov ve ev sahibi Türkiye Ahmet Necdet Sezer
idi. Sâdece Türkiye ve Azerbaycan
Cumhurbaşkanları TÜRKÇE konuşabildi. Zirvenin ortak dili RUSÇA oldu. İstanbul
Türkçesi ile ortak alfabe hâlâ gerçekleşmedi.
Türkiye,
maalesef, endişeli, çekingen ve ürkek hareket ediyor. 8. zirve 2002’de Türkmenistan’da
(Aşkabat’ta) yapılacak.’
Bugün ne
değişmiştir, bilmek hakkımızdır!..
İstikametimizi,
hiç değilse bundan böyle sağlam bir iz üzerinde devam ettirebilmemiz gerekir.
Her şeye rağmen, en azından bin üç yüz senelik yazılı ve beş bin senelik sözlü
kültüre sâhip büyük bir medeniyetin temsilcisi sıfatıyla, Türk milletinin güzel
ve güzîde dili olan Türkçenin öncelikli hedefinin ‘Türk Dünyâsı Türkçesi’
olmalı ve ardından, cihânşümûl vasfını, ilmiyle, kültürüyle, tefekkürü ve
siyâsetiyle ortaya koymalı ve devam ettirmelidir.
Bir üniversite
mensubu dostumuzun makalesinden bir cümleyle sözü bağlamak istiyorum. Diyor ki:
“Tam 39 ülke ‘Uygur kültürü, din ve inanç özgürlüğü, serbest dolaşım hakkı,
ifade hürriyeti kısıtlanıyor.’ diye haykırıyor” Cümledeki ‘serbest’ ve
‘hürriyet’ kelimelerini anladım da bunların arasında kıvranan ‘özgürlüğü’
kelimesi neyin nesi oluyor, onu anlamakta zorlandım!?
Türk Dünyâsı
Türkçesi; Dünyâ Dili Muhteşem Türkçenin eşiğidir. Bu eşiği atlamadan oraya
geçmek zordur. Bunu bir ilke ve bir hedef olarak ortaya koyup çalışmadıktan
sonra bir ileri bir geri gidip geliriz ve hâliyle yerimizde sayarız değil,
yerimizde bile sayamayız; çünkü başkaları hızla ilerliyor. Biz ise, birbirimize
övgüler düzer, bocalar dururuz!
HÂLİSTİN 01 Ocak 1943 târihinde İlk şiirini, 1961 Edebiyât Yayınlanmış Şiir Binin üzerinde makale ve denemesi bulunan M. Hâlistin Kukul’un iki çocuğu ve üç torunu vardır. 1997
|