Mehmet Şadi Polat: ‘Ekmek Kitabı’, ‘Saç Kitabı’, ‘Mum Kitabı’, ‘Tuz Kitabı’, ‘Kasap’, ‘Çoban Kitabı’, ‘Geyik Kitabı’, ‘Yalan Kitabı’ gibi eserlerinizde; kitabı basılması için yayıncıya veren kişi olarak (bence doğru ve hatta bilinçli bir tercih olarak), ‘Editör’ kelimesini kullandınız. Bu kelimeyi kullanmasaydınız; eskilerin ifâdesiyle ‘Müellif‘ veya ‘Muharrir‘, yenilerin anlatımıyla ‘Yazar ‘ konumunda olacaktınız.
Bu konu hakkındaki yorumunuzu lütfeder misiniz?
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali: ‘Ekmek Kitabı’ gibi yayınlarda konu hakkında bilgi ve düşünce sâhibi kimselerin yazılarını bir araya getirdim. Yani bu kitaplar derleme mâhiyetinde kitaplar. Kitabın yazarı değilim, kitabın sâdece teknik editörü de değilim. Kitabın konusunu seçen, yazıların yazılması için yazarlarla bağlantı kuran, yazıları seçen, düzenleyen, bâzen yönlendiren ve sıralayan kişiyim. Bu tür kültür temalı 50 civarında kitap hazırlamışım… Yapılan işi editörlük olarak tanımlayabiliriz. Bazı yayınlarda ‘editör’ yerine ‘hazırlayan’ kelimesini de kullandım.
Polat: Yaşar Çağbayır’ın hazırladığı, ‘Ötüken Türkçe Sözlük‘te; ‘Editör ‘ kelimesinin karşılığı: ‘Yayımlayıcı; naşir (nâşir olsa gerek), basımcı, tabi (tâbi olsa gerek) olarak veriliyor. D. Mehmet Doğan’ın hazırladığı ‘Doğan Büyük Türkçe Sözlük‘te, Dil Derneği tarafından yayınlanan ‘Türkçe Sözlük‘te de benzer açıklamalar var. İlhan Ayverdi’nin hazırladığı ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük ‘te; ‘Kitap basan veya bastıran kimse, yayımcı, nâşir, tâbi ‘ ve Türk Dil Kurumu’nun internet ortamındaki ‘Genel Türkçe Sözlük’ sayfasında ise; 1-‘Yayımcı ‘, 2-‘Yazıları yeniden düzenleyerek yayıma hazırlayan kimse‘ açıklaması veriliyor.
Bildiğim kadarıyla, ‘Editör‘ olduğunu söyleyen hiç kimse kitap yayımlamıyor. Nâşir ve tâbi değil, kitap basmıyor ve hatta kitap bastırmıyor. ‘Kitap basan‘, matbaacıdır, matbaa sâhibidir. Kitap bastıran ise; yazar olsa gerek.
Öyle görülüyor ki, ‘Editör’ kelimesi ile ilgili olarak tam bir kavram karmaşası yaşanıyor. Bu karmaşanın sizce bir açıklaması var mı, varsa nedir?
Prof. Naskali: Editör kelimesi Türkçede yeni bir kelime. Birbirinden farklı birkaç farklı işlevi karşılayan bir kelime. Onun için tanımlamada bir tereddüt doğuyor. Kelimenin kesin tanımını bu sebeple yapamıyoruz. Editör, en yaygın şekliyle, bir yayınevi çalışanı oluyor. Maaşını veya ücretini yayınevinden alıyor. Yayınevinin basmayı düşündüğü kitapları inceleyip görüş belirtiyor veya yayınevinin basmayı düşündüğü kitabı düzenleyip düzeltiyor.
Bir de, benim gibi kendi patronu olan editörden söz edebiliriz: Kitabın konusunu belirleyen, içeriğini oluşturan, içeriğine karar veren, düzenini yapan editör. Sonra da hazırladığı kitabı yayınlayacak bir yayıncıyı bulan editör. Benim hazırladığım kitaplarda bu tür bir editörlük söz konusu oldu.
Polat: ‘Notos Öykü ‘ isimli derginin Nisan-Mayıs 2011 döneminde çıkan 27. Sayısında ‘Editörlük ‘ konusu ele alınmış, 26 sayfa boyunca editörler yaptıkları işleri anlatıyorlar. Hepsi birbirinden farklı tanımlamalar yapıyor. Mesela: ‘Editör, çarkı döndüren kişidir.’ ‘Redaktörün ve düzeltmenin üvey kardeşidir.’, ‘Neyin kitap olabileceğine kadar veren kişidir.‘, ‘Editör, kendisine verilen metni, kitaba dönüştürür.’, ‘Sene‘ kelimesini ‘yıl‘, ‘müddet ‘ kelimesini ‘süre ‘ olarak değiştiren kişidir.’, ‘Editör, hem mümin hem de inançsız biridir.’ ‘Yazar hatta çevirmen bile olamayıp, editör olduğunu iddia eden kişidir.’ ‘Tâdilatçı terzidir.’
Siz, editörlüğü nasıl tanımlıyorsunuz?
Prof. Naskali: Bu tanımların hepsini tek tek karşılayan ve editörlük olarak tanımlanan editörlük biçimleri var. Nokta, virgül, büyük harf düzeltmekten başlayıp, metindeki kelimeleri değiştiren, neyin kitap olabileceğine, hangi kitabın iyi satılabileceğine karar vermeye kadar uzanan editörlükler… Bunların hepsini editörlük olarak tanımlayabiliriz.
Benim yaptığım editörlük bunlardan biraz farklı. Benim ne tür bir editörlük yaptığımı şöyle anlatabilirim: Kitabın konusunu belirlemek, yazıları seçmek, yazıları düzenlemek, bir yayıncı vasıtasıyla kitabı bastırmak şeklinde başına buyruk bir editörlük. Kitabın matbaa aşaması, mâlî yönü ve pazarlanması yayıncıya ait olan kısım. Editör olarak benim ilgilenmediğim kısım.
Polat: Tanımladığınız şekliyle bir editörde bulunması gereken en önemli özellikler nelerdir?
Prof. Naskali: Kitap bir editörün adıyla çıkıyorsa, editör kitabın içeriğinden sorumludur. Kitabı sahiplenen editör, kitabın içindeki dünya görüşünü de sahipleniyor demektir. ‘İçerik yazara aittir‘ olmaz. Editör, yayınlanacak malzemenin ilmî doğruluğu kadar siyasî mesajından da sorumludur. Editör, benimsemediği anlayışı yayınlamamalıdır.
Polat: Batılı ülkelerde okuyucunun, satın alacağı kitabın yazarından çok editörüne baktığı söyleniyor. Ne dersiniz?
Prof. Naskali: Editör, kitabın teminatı gibi bir şey oluyor. Farklı yazıları bir araya getiren bir kitap ise ‘kitabın içindeki bilgiler şu ismin süzgecinden geçmiştir‘ demek gibi bir şey oluyor. Kitap tanınmış bir ismin editörlüğünde yapılmışsa kitabın reklamı da editörün adıyla yapılıyor.
Polat: Türkiye’de editörün önemi biliniyor mu? Bilinmiyorsa neden, biliniyorsa göstergeleri nelerdir?
Prof. Naskali: Bir kitap, mesela bir roman, yazarının adıyla tanınıyor. Tabii ki öyle olacak. Romanı yayınlayan yayınevi editörlü bir yayıneviyse, kitabın editörü varsa bile editörün adını kitapta görmüyoruz. Editörün adını ancak yazardan öğrenebiliyoruz. Yazar, kitabın başarısını editörüne borçlu olduğunu söylüyor.
Polat: İyi bir editörün yayınevine kazandıracakları nelerdir?
Prof. Naskali: Bir yayınevinde en önemli kişi editördür. Çünkü yayıncıya hangi kitabın değerli veya kâr getirici özelliklere sâhip olduğunu söyler. Aynı zamanda yazara da önerilerde bulunarak kitabı şekillendirir.
İyi yayınevlerinin iyi editörleri oluyor. Yayınevlerini değerlendirirken falan yayınevinin editörleri çok iyi deniyor. Hatta falan yayınevinde falan editör iyi iş çıkarıyor deniyor.
Herhalde film editörleri olmasaydı, filmleri seyredecek sabır bulamazdık.
Polat: Yazar-editör ilişkisi nasıl olmalıdır?
Prof. Naskali: Yazar ve editör kitaba iki farklı cepheden bakan iki farklı kişidir. Yazar kendi hayalindeki dünyayı kitaba yerleştiriyor, editör de o hayal herkesin daha kolaylıkla görebileceği, rahatlıkla okuyabileceği bir hale girsin istiyor.
Polat: Editörlük mesleği yalnızca kitapla ilgili olarak icra edilmiyor. Dergi editörü, haber editörü, radyo ve televizyon editörü gibi işler var. Hepsinin işini ‘editör‘ kelimesiyle târif etmek mümkün mü?
Prof. Naskali: Editör, geniş anlamıyla ‘hazırlayıcı’, ‘düzenleyici’ olma faaliyetini karşılıyor. Dergi, haber, program, film editörü uygun isimlendirmeler.
Polat: Edebiyat Fakültelerinde, Basın Yayın Yüksek Okullarında, editörlük derslerinin olmayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Polat: Yazımı düzeltme, kaynakları kontrol etme şeklindeki editörlük, yani teknik editörlük, bazı fakültelerde öğretiliyor.
Ancak, editörlük, mesela bir dergi editörlüğü biraz deneyim isteyen bir iş. Program editörlüğünün yolu muhabirlikten geçiyor. Yüksek eğitim alan bir kimse önce biraz muhabirlik yapacak, mutfakta çalışacak, deneyimi arttıktan sonra editörlüğe geçecek.
Polat: ‘Editör‘ kelimesi Fransızcadan dilimize girmiş. Aynen almışız. ‘Muharrir‘ ve ‘müellif‘ kelimeleri ise Arapça olduğu için onları atıp ‘yazar‘ demişiz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Prof. Naskali: Eski Türkçede ‘yazar’a herhalde ‘bitigen’ veya ‘bitigçi’ diyorlardı. İslamiyet’in kabulüyle birlikte ‘muharrir‘ ve ‘müellif‘ gibi Arapça kelimeler Türkçeye girdi, yeni kavramlar Arapça kelimelerle karşılandı. Dilde sadeleşme ve Öz Türkçe akımı ile birlikte Arapça ve Farsça kelimeler yerine Türkçe kelimeler öne çıkarıldı. Böylece ‘yazar‘ kelimesi Arapça kelimelerin yerini aldı. Yeni kavramları karşılamak üzere bu sefer de Batıdan gelen kelimeler Türkçede kullanılmaya başlandı, mesela ‘senarist‘, ‘raportör‘, ‘editör‘, ‘mizanpajcı’ … ‘futbol’ gibi. Tüm dillerde aşina olduğumuz bir döngü bu. Latince kökenli olan ‘editör’ kelimesi sadece Türkçeye değil, tüm dünyaya yayılmıştır.
Polat: Çok teşekkür ederim Efendim.