Önce bir noktaya işaret edelim. ABD Dışişleri Müsteşarının önce
Patriği ziyaret edip Karaköy’de sözde azınlık temsilcileri denen bir
grupla görüştükten sonra Ankara’ya gidişini ve Ankara’da da muhatabı
ile değil; Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşmesini uygun bulmuyor ve
içime sindiremiyorum. Bizim Dışişleri Müsteşarımız aynı temaslara
olumlu cevap alabilir mi?
Herkes anayasa ile yatıp kalkıyor. 1982 Anayasasının bütünüyle
savunucusu değiliz. Zaten 1982’den bu tarafa çok değişiklik yapıldı.
Ancak, anayasa değişiklikleri konuşulurken, anayasanın temel ilkeleri
tartışmaya açtırılırken, anayasa çalışmalarının, Türksüz Anadolu ve
Atatürksüz Türkiye peşinde koştukları eserleri ve gazete makaleleri ile
ortada olan sicili belli sözde ünvanlı bir gruba teslim edilmesini de
uygun bulmuyoruz. Bu heyeti eğer iktidar seçmişse; demek ki yol
arkadaşı bunlardır. Bunlar da geniş cephe hareketi içinde
Cumhuriyetten, milli devletten intikam almak peşinde koşan, milli
devlet ve milli kimliği dışlayan bir gruptur.
Daha önceki örneklerde görüldüğü gibi tepki anayasası yapmamak için
nelerden kaçınmalıyız? Bunu çözersek epey yol alırız. Fert ve devlet
veya toplum birbirine rakip değildir. Bunlardan sadece birini esas
alırsak; yeniden tepki anayasalarına zemin hazırlarız. Tecrübesiz bazı
siyasetçiler, bilim adamları veya bürokratlar hep bu iki tercihten
birine yönelmişlerdir. Ülkeyi tekrar kısır döngüye sokmayalım. Öfke,
hiddet, şiddet, şuur altına yerleşmiş bazı yanlışlar, kin ve husumet,
duygusallık anayasaya taşınmaz. Anayasalar günlük veya dönemlik
düşünülmez. Tasvip ettiğiniz yanları olur veya olmayabilir; YÖK’e ve
üniversite rektörlerine “İşinize bakın” nezaketsizliği yapılmaz.
Bazıları türban ve baş örtüsünü birbirine karıştırıp bunlarla
akıllarını bozmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti sadece laiklik ilkesine
dayalı kurulmamıştır. Sürekli türbanın öne çıkarılması ve bundan medet
umulması maksatlıdır; oy avcılığıdır. Sadece türbana karşı çıkılmakla
da Cumhuriyete sahip çıkılmaz.
Ülkenin altı oyulurken, Anayasasının 42. Maddesi iki dilli eğitime
açık hale getirilirken, TCK’nun 301. Maddesi kaldırılmaya çalışılırken,
Türke saldırı serbest hale getirilirken, Türkiye’nin yapısını bozucu,
federal yapıya döndürücü “açılımlar” ortaya atılırken, din dersleri
karpuz seçer duruma sokulurken, icra ve iktidar güçlendirilip kuvvetler
ayrılığı (yargı, yasama, yürütme) dengesi yürütme lehine bozulurken;
tartışılan tek konu türban olamaz.
YÖK ve Yargı özellikle Anayasa Mahkemesi adeta iktidara
bağlanmaktadır. Zaten yetersiz olan Yargı bağımsızlığı iyice
zayıflatılmaktadır. TSK üzerinde oyunlar oynanmaktadır. Anayasa
taslağında Milli Güvenlik Kurulu daha da etkisizleştirilmekte; nedense
Jandarma dışlanmaktadır. Toplumun çeşitli kesimleri anayasa taslağında
unutulmuştur. İşçi, çiftçi, esnaf, memur, kadın istekleri unutulmuştur.
Kamu çıkarları ve ekonomik haklar, özelleştirme, mülk edinme gibi
konular yok sayılmıştır. Türkiye’nin ekonomik bakımdan talan edilmesi
nerededir? Türkiye’ye yön değiştirtme peşinde koşan bu ısmarlama ve
Brüksel’den “aferin” almak için hazırlanan taslak, özgürlükçü değildir.
Anti-Türk ve anti-devlet anlayışı tasarıda hâkimdir.
Şu halde bu taslak, onu hazırlayan şaibeli isimler bir tarafa,
millet için yapılmamıştır. Sayın Burhan Kuzu’nun da ifade ettiği gibi,
bu anayasa AKP felsefesini taşıyacaktır. Artık iktidar gücünü elinde
bulundurana göre anayasaların yapıldığı ve şekillendirildiği dönemleri
geride bırakalım. Eğer gerçekten demokrat olmak istiyorsak!