5 Ocak: Halil Bey, bu yıl (11-12-13 Ağustos 2016) yılında Macaristan’da düzenlenen Turan Kurultayı’na katıldınız. İzlenimlerinizi aktarır mısınız?
HA: Elbette! Hem de heyecanla! Her şeyden önce, bu Kurultay’ın 2010’dan beri düzenlendiğini ve bu yılın dördüncü olduğunu söylemeliyim, çünkü iki yılda bir düzenlenmektedir. Ayrıca düzenleyenler de Macaristan’daki Macar-Turan Vakfı olduğunu söylemeliyim. Türkiye’den katılımı sağlayan da, yani katılımı organize eden de, Rahmetli Üstad Turan YAZGAN Hoca’nın kurup büyüttüğü Türk Dünyası Araştırmaları Vakfıdır. Bu Vakfın Bugün yürütücüsü de Rahmetli Üstadın oğlu Közhan YAZGAN’dır. Bireysel katılımlar da olabilir, tabii ki.
Öncelikle, Turan nedir sorusunu kısaca cevaplamak gerekir diye düşünüyorum. Turan, kökleri aynı olan, Ural-Altay dilli toplulukların kendi ortak kökenlerini bilerek, kabullenerek bir araya ve bir şekilde gelme istek ve arzularının adıdır. Burada kelimelerimi çok dikkatli seçmeye çalışarak bir tarif yapma gayreti gösterdim. Çünkü Turan deyince, birilerinin ödü kopuyor, korkuyor ve bu korku ile de başlıyor kara çalmalara ve iftiralara. Oysaki kendi geçmişlerini araştıran ve bu araştırmaya bağlı olarak köken ortaklığı olan topluluklarla bir araya gelmenin, kime ne zararı olabilir? Bunu sadece Türkler ve kardeş topluluklar değil, başka milletler ve topluluklar da yapabilir, nitekim yapıyor da. Bu bir araya gelme arzu ve isteğinde, öncelik, ortak bir devlet değildir, tek bir devlet değildir. Öncelik, bir araya gelip, tarihe ait gerçekleri ortaya koymak, varsa yanlışları düzeltmek, işbirliği kanallarını açık tutmaktır. Turan ülküsünden ne içeride, ne dışarıda kimsenin korkacağı bir durum yoktur. Zaten, tarihin düzelmesinde herkes için yarar bile olabilir. Nitekim bugün, Avrupa’nın ortasındaki Macarlar ile diğer Türk topluluklarının ATİLLA’nın Liderliği altında bir ve beraber olmaları tarihe ayna tutmak değil midir, tarihî bir gerçekliği ortaya koymak değil midir, geciken bir birlikteliği daha fazla geciktirmenin yanlışlığını göstermek değil midir? Bu durumdan kim, neden rahatsız olabilir?
Azerbaycan Türklerinden Ali Bey Hüseyinzade, Turan fikrini şiirleriyle kamuoyuna duyurmuştur. Hatta, kendi adına Turan ilavesi bile yapmıştır. 1900’lerin başlarında, yine Macarlar tarafından Turan tabiri kullanılmış ve 1905 yılında ilk Turan örgütlenmesi Kont Tekeli Pal önderliğinde Macaristan’da gerçekleşmiştir. Osmanlı’da Turan ülküsünü o meşhur şiiriyle Ziya GÖKALP kamuoyuna duyurmuştur. Mustafa Kemal ATATÜRK, Ziya GÖKALP’in 1924’de ölümü üzerine karısına yolladığı taziye mektubunda, fikir babam Ziya GÖKALP’tir demiştir. Buradan da şunu anlıyoruz ki, Turan fikri, o zamanın Türk Aydınları arasında çok ciddi tartışılmış ve taraftar bulmuştur.
Bugün, yine herkesin HUNGARİ, yani Hunların Devleti dediği ve bizim Macaristan dediğimiz devletde Turan ateşi yeniden yakılmıştır. Ancak bu sefer, Anadolu Türklüğü bu ateşe uzak değildir. Çünkü ülkemizde bu ateş, uzun zamandan beri birçok kişinin içinde yanmakta ve tüm Türk Dünyasını da yakmaktadır. O nedenle, Macaristan’daki bu Kurultay’a 27 ayrı yerden Turan Birliği için gelen topluluk olmuştur. Bu büyük bir rakamdır. Dünyada herhangi bir milletin böyle bir rakam ile bir birliktelik ve ortaklık sağlaması mümkün değildir ve örneği de yoktur.
Düşünebiliyor musunuz? Sibirya’nın en doğusundan Yakut Türkleri gelmiştir.
Bu gelen Turan Birliğine mensup toplulukların her birinin kendi bayrakları ile at üstünde sıra ile meydanda dolaşmaları olağanüstü bir görüntü oluşturmuştur. Özellikle, at üstündeki binicilerin kıyafetleri, insanı adeta tarihin derinlikleri sürüklemektedir. O gösteri her Türk insanının görmesi gereken bir manzaradır.
5 Ocak: Din ayrımı var mı idi ve etkili oldu mu?
Bakın, bu konu çok önemli bir konu ve çok yerinde bir soru.
Bilindiği gibi Macarlar Hıristiyan’dır. Bir de Gagavuz Türkleri var Hıristiyan olarak. Diğer toplulukların hemen hepsi Müslümandır. Ancak, Kurultay süresince, bu din farklılığını hissettirecek en ufak bir farklılık olmamıştır. Hatta Azerbaycanlı Ali Bey Hüseyinzade Turan’ın dediği Kuran ve İncil birlikteliğimizi bozmaz ifadeleri dile getirilmiştir. Burada, bence en önemli konu, bu din ile ilgili Macarların durumudur. Düşünebiliyor musunuz? Avrupa’nın ortasında, yani, Hıristiyan Dünyasının en katı olduğu bir ortamda, Macar kardeşlerimiz, dünyanın birçok bölgesindeki Müslümanların bir araya gelmesini sağlıyor ve bu birlikteliğin oluşması ve devam etmesi için olağanüstü gayret sarf ediyor. Alkışlar onlara! Bizler Kurultay sonunda çekip ülkelerimize dönüyoruz. Ancak, Macar kardeşlerimiz orada kalıyor, yaşıyor. Dolayısıyla, Hıristiyan Dünyası’nın göstereceği tepkilere göğüs germek zorunda kalıyorlar, kalacaklar. Nitekim duyumlarımız, rahatsızlıkların dile getirilmeye başladığı yönünde. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki; Turan Birliği dinî bir birliktelik değil, köken birlikteliği, millet birlikteliği, tarih birlikteliğidir. Nitekim atlı gösterilerin yapıldığı meydanın girişinde kocaman bir ATİLLA posteri asılmış ve kimse ATİLLA geçmişi ile gurur duymakta hiç tereddüt göstermemiştir. Kendi ülkemizde, ATİLLA’yı bilmeyen ve geçmişinde bu büyük Lider’in yaptıklarından ve bize bıraktıklarından rahatsız olan var mı? İşte, aynı duyguları Macar kardeşlerimiz dâhil Kurultay’a gelen herkes yaşamaktadır.
5 Ocak: Türklük kavramına Macarlar nasıl bakıyorlar?
Evet! Bu da önemli bir konu. Kurultay’a katılanların büyük çoğunluğu Macar kardeşlerimizdir. Onlardan sonra da, Türkiye Türkleridir. Ama Türkiye Türkleri’nin ciddi bir kısmı da Avrupa’da yaşayanlardır. Diğer topluluklardan katılanlar ise, temsilci olarak gelenlerdir. Diğer bir ifade ile ortamda Türk kavramından çok Turan kavramı ağır basmaktadır. Bu da, çok anlaşılmaz bir durum değildir. Zaten, Ural-Altay dediğimiz zaman, buna Fin-Ugor’lar, Koreliler ve hatta Japonlar bile dâhil edilmektedir. 1900’lerin başında Macar kardeşlerimiz Turan Birliği için uğraşırken bu saydığımız toplulukları da işin içinde göstermişlerdir. Nitekim bu yılki Kurultay’da 27 topluluktan biri de Korelilerdir. Bayrakları asılmıştır ve geçit töreninde bayrakları ile temsil edilmişlerdir. Hal böyle olunca, Türklük kavramı, Turan büyük dünyası içerisinde diye anlamak ve görmek gerektir. Bunu şu kısa ifade ile daha iyi anlatabilirim diye düşünüyorum: Her TÜRKÇÜ, TURANCIDIR, ama, her TURANCI, TÜRKÇÜ olmayabilir. Bu ifadelerden sonra, hemen şunu da ilave etmeliyim. Kurultay’da gün sayısı az olduğu için, çeşitli etkinlikler aynı zamanda yapılmaktadır. Ana etkinlik olarak müzik etkinliği için ayrı bir ortam kurulmuş, konferanslar ve bilimsel çalışmalar için ayrı bir ortam kurulmuş ve atlı gösteriler için de büyük bir meydan kullanılmaktadır. Tabii, ayrıca, toplulukların kendi özel gösterileri için de kendilerine ait çadırları vardır. Bu nedenle, her etkinliğe aynı anda yetişmek mümkün olamamaktadır. Güzel bir planlama ile her etkinlikteki önemli olanları takip imkânı oluşturabilmek mümkündür. Konferans çadırına gittiğimde, bir Kırgız Tarih Profesörünün konuşmasını dinledim. Hoca, muhteşem bir konuşma yaptı ve sizler de dedi, büyük Türk Dünyasının bir parçasısınız. Hocanın konuşması tam bizim konuştuğumuz Türkçe idi ve bir tercüman tarafından Macarcaya çevriliyordu. Bu konuşma büyük bir alkış aldı ve ilgi gördü. Uzun asırlar boyunca birbirinden kopmuş toplulukların bu kopuşlarının getirdiği farklılıkları ortadan kaldırmak elbette zaman alır. Önemli olan, farklılıkları büyütmek, köpürtmek değil, ortaklıkları, benzerlikleri daha çok ortaya dökmek ve göstermektir. Elbette, farklılıkları bilmek ve onları gidermek için gayret göstermek de önemlidir.
5 Ocak: Katılım nasıldı?
Çok kalabalıktı. 2014 yılında yapılan 3.Kurultay’a 300 bin kişinin katıldığı söyleniyor. Bu yılkine kaç kişinin katıldığı, sayısal bazda henüz açıklanmadı. Ancak, benim gördüğüm çok kalabalık idi. Şöyle söyleyebilirim. Bir tarafta hediyelik almak için çadırlar kurulmuş ve çok sayıda çadır var. Her çadırın önü çok kalabalık idi. Ayrıca, yemek için bir tarafta yiyecek satışı yapan yerler var. Yüzlerce masa konmuş ve masalarda yemek yiyebilmek için yer bulabilmek çok zor. Altı yıl olmuş. 2010’da başlayan bir etkinlikten bahsediyoruz. Hem de öyle bir etkinlik ki, dünya çapında bir örgütlenmeyi, tanıtmayı ve
organizasyonu gerektiriyor. Bu konuları göz önüne alarak katılımı değerlendirecek olursak, altı yılda alınan yol ve gelinen nokta bir mucizedir diyebiliriz. Çünkü insanlara gelmeleri için para veren yok, masrafını karşılayan yok, yardım eden yok. Herkes kendi imkânları ile ve gönüllü olarak gelmek durumunda. Hal böyle olunca, bu kadar gönüllüyü, dünya çapında bir araya getirmek için, hem TURAN ateşiyle yanmak ve hem de bu ateşle yakmak gerektir. Helâl olsun, bu Kurultay’ı düzenleyen Macar-Turan Vakfı’na ve onun başkanı muhteşem insan Androş Biro’ya. Bu insan bir Antropolog ve dünya çapında bir Antropologdur. Adana’ya da son bir yıl içerisinde iki defa geldi. Çukurova Üniversitesi Tarih Kulübü ve Turan Kulübü gençleri tarafından davet edildi. Ben her ikisine de katıldım. Bu muhteşem bilim insanının yaptıkları çalışmaları görünce, inanın kıskandım, hayıflandım, ama bu duygularımdan daha çok da gururlandım. Türklüğü bitireceklermiş, nasıl olacak bu dedim. Burada sıkıştırırsın, başka yerden patlar, orada sıkıştırırsın, daha başka bir yerden çıkar. Dünya, mahşere kadar, Türk Milleti ile yaşamak zorundadır. İnsanlık, Turan Birliği ile beraber yürümek zorundadır. Çünkü Turan mensupları, insanlık tarihine öylesine damga vurmuşlardır ki, bunu yok saymak, silmek, unutturmak mümkün değildir.
Ne diyor büyük Türk Milliyetçisi Atatürk; “Türk çocuğu, ecdadını öğrendikçe, kendisinde daha büyük işler yapmak için güç bulacaktır.”
İşte, Türk ve dünya tarihini çok iyi bilen Mustafa Kemal ATATÜRK, bu bilgilerine dayanarak bu sözü söylüyor.
Tekrar sorunuza dönersek; katılım hem fazla idi, hem de daha çok aratacak görünmekte idi.
5 Ocak: Kapanış nasıl oldu?
Evet! Gerçekten en ilginç olan kısım da kapanış şekli oldu. At gösterilerinin yapıldığı meydana arabalarla odun taşındı. Odun yakıldı. Sırtında kurt postu olan bir Kam def ile Şaman ayini yapmaya başladı. Birçok kişi de ateşin etrafında deflerle Kam’a uygun olarak çalmaya başladı. Kam’ın yönetiminde tam bir eski Türk adetleri yaşandı ve yaşatıldı. Bu kapanış, çok anlamlıdır. Çünkü aynı kökenden gelen insanların bunu ispat edebilmelerinin en kesin yolu, tarihî birliktelikteki ortak yaşama biçimlerini göstermeleridir. Bu kapanışta da, Kam ve Şaman Ayini ile Kurultay’ı düzenleyenler, ortak atadan geldiklerini ispat etmek için böyle bir gösteri yapmışlardır. Tribünlerdeki o kalabalık seyirci topluluğunun büyük çoğunluğunun meydana inmesi ve ayini seyretmesi Kurultay’ın amacının gerçekleştiğini göstermesi bakımından oldukça önemli olmuştur.
5 Ocak: son olarak söyleyecekleriniz nelerdir?
1- Bu Kurultay’a katılmak, herhangi bir yere bağlılık değil, Turan Birliğine inanmaktır.
2- Belediyelerimizin bu Kurultay’a katılımı sağlaması ve destek vermesi gerekir. Bunu düşünen belediyeler, önceden kuracağı komisyon ile hazırlık yapmalıdırlar.
3- Türkiye’nin katkı ve katılımını devletten beklememek gerektir. İmkânı olanlar, katılım için gönüllülüğü esas almalıdır.
4- Anadolu Türklüğüne özgü kültürel özellikleri tanıtmak için bu işle ilgili kurumların da Kurultay’da yer alması gerektir.
5- Kurultay’ı düzenleyenlerle yapılacak temaslar neticesinde bir Mehter Takımının gidişi Kurultay’a büyük bir katkı yapabilir.
6- Turistik amaçlı gidişler, ilgili tur operatörleri tarafından düzenlenebilir.
7- Ticarî düşünenler için, ürünlerini pazarlama, tanıtma imkânı elde edilebilir.
Bunun gibi daha birçok yararı olan bu Kurultay artık, herkesin hayatında ve aklında olmalıdır.
Böylesine büyük bir birlikteliğin büyük de sıkıntıları vardır ve olmaya da devam edecektir. Ancak, bu sıkıntıları aşmanın yolu da yine birlik ve beraberlik ruhunun devamı ile
bulunacaktır. Büyük bir birlikteliğin içinde olduğunuzu ilan ettiğiniz andan itibaren hem sıkıntılar ve hem de sıkıntıları atlatmanın mücadelesi aynı anda yaşanacaktır.
ATATÜRK’ÜN sözleri ile tamamlayalım: “Türk ve Macar halkları, tarih boyunca bir kere akrabalıklarının farkına varsaydı; yan yana gelip yaslanarak güçlerini birleştirip geliştirmiş olsalardı, Doğu Avrupa tarihi çok farklı olurdu. Yüzyıllarca dinî nedenlerle başlayan savaşlar sona ermiştir. O halde, iki kardeş halkın her alanda işbirliği gelişmelidir.
Halklarımızın birbirleriyle olan ilişkisini geliştirdiğimiz zaman ilerlememiz gereken yön güçlerimizin birleştirilmesi olsun.”