Türkçe-Osmanlıca Lugat’ta “1. çevrilme, yönelme, doğrulma 2. bir yere doğru hareket etme 3. güler yüz gösterme, yakınlık duyma; hoşlanma, sevgi 4. nasip ve müyesser olma.” anlamlarıyla açıklanan “teveccüh” sözcüğü Arapça olup “vech” isminden türetilmiştir. Vech’te yön vardır, istikamet vardır.
Teveccühün kaynağı kalptir, kanalı gözlerdir. Teveccühümüz, tercihlerimizdir. Tercihlerimiz, karakterimizdir, inancımızdır. Bunların her ikisi, kimliğimizi oluşturur.
Ayçiçeğine, bazı bölgelerde “gündöndü”, “günebakan” dendiğini biliriz. Niçin? Ayçiçeği, gün boyu, hep güneşe bakar, güneşin dönüşüyle birlikte hareket eder. O, güneşten gıdalanır, teveccühün nedeni, budur.
Teveccühümüzü; ihtiyaçlarımız, ilgilerimiz, cibilliyetimiz, beklentilerimiz, dünya görüşümüz belirler. Yeni doğan bebeğin, annesine teveccühünün nedeni, maddi ve manevi açlıktır. Çocuğun, babasına: öğrencinin, öğretmenine; halkın, bir lidere, bitkinin, toprağa veya suya teveccühünün nedenleri hep farklıdır.
Teveccüh, canlılık belirtisidir. Kendisine teveccüh edilen varlıktan yararlanmak, samimiyet gerektirir. Sizin samimiyetiniz, teveccüh edilenin size teveccühünü sağlar. İçtenlik taşımayan yönelişler, iki taraf için de yüktür, ıstıraptır. Platonik aşkın sonucu, yorgunluktur, Fuzuli gibi yakınmadır. “Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge / Ne açar kimse kapım bâd–ı sâbâdan gayrı” (Bana gönül ateşinden başka yanan, sabah rüzgarından başka kapımı açan yoktur.) dizeleri bu yorgunluğun, yakınmamın samimi ifadesi değil midir? İçinde samimiyet bulunan yemek, lezzetlidir; iş verimlidir; ibadet, makbuldür.
“Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir…” diyen Necip Fazıl, teveccühteki adreslere dikkat çekiyor. Yöneliş, kaçınılmaz; peki bu, niçin, nereye, ne kadar olacak? İşin sırrı, sınav tarafı burada? Sizin tercihiniz hangi şartlarda ne oldu? Bulunduğunuz yer neresi, istikamet nereye? Kendinize hiç “Dur yolcu” veya “Titre ve kendine dön!” dediniz mi? Sonuç, yerinde saymak mı, bir arpa boyu da olsa, ilerleyebilmek mi? Yoksa çift kanatlılardan mı oldunuz?
Bir öğrencimin, getirdiği anı defterine şu cümleyi yazdığımı hatırlıyorum: “Hayatına öyle yön ver ki, herkesin “Eyvah!” dediği o anda, yaptıklarından pişman olmayan tek ama tek sen olasın!” İddialı bir öneri, ağır bir sorumluluk. Tercihlerimizden, teveccühümüzden dolayı pişmanlık duymayacağımızdan kaçımız eminiz? Şairin bahsettiği iki oluğun hangisinde yer alıyoruz?
İnsan tabiatı, iyiliğe, güzelliğe müteveccihtir. Kötülüğe yönelme, ancak fıtratı zorlamakla mümkündür. Burada irada devreye girer. İrade, ya dış baskılara direnecek ya da tabiatın gereğini yaparak güzelliğe yönelecektir. Şöyle kendinizi bir kontrol ediniz: Kendiniz ve başkaları için yaptığınız iyiliklerin ve kötülüklerin kaçı fıtri, kaçı zorlamaya dayalı? Fıtri olanlar sizi mutlu, diğerleri huzursuz eder.
İnsanız, bir daha dünyaya gelmeyeceğiz. “At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.” Teveccühümüz, şanımız olacaktır. Halkımız tarafından “Demirkazık” diye nitelendirilen “Kutupyıldızı” hangi yöndeydi? Haydi bulalım, oraya teveccüh edelim.