Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Doğu Afrika Faaliyetleri Birinci Dünyâ Savaşı’nda Sudan, Habeşistan, Somali.

100

Teşkilât-ı
Mahsûsa, Osmanlı Devleti’nin istihbârat teşkilâtıdır. İttihad ve Terakki’nin
iktidarı tam olarak ele geçirmesinden hemen sonra, 17 Kasım 1913 târihinde
Enver Paşa tarafından ‘Umûr-ı Şarkiyye Dâiresi
adıyla kuruldu. Doğrudan doğruya kendisine bağlı idi. Adı, değişik kaynaklarda
Şube-i Mahsûsa’ olarak da
geçmektedir. Günümüzdeki Millî İstihbârat Teşkilâtı’nın (MİT) temeli olarak
kabul edilir. İlk Başkan Süleyman Askerî Bey idi. Görevi 24 Mayıs 1915’e kadar
devam etti. Bu târihten 31 Ekim 1918’e kadar Ali Başhampa, sonra da Hüsâmeddin
Ertürk başkan oldu. Teşkilât, Cumhuriyetin ilk yıllarında ‘Millî Âmâle Hizmet’ (MAH) olarak anıldı. (‘Âmâl’, emel kelimesinin çoğuludur. , ‘ulaşılmak istenen hedefler’ demektir.)

Enver Paşa bu
teşkilâtı kurarken, İttihat ve Terakki’den önceki yönetimin geliştirmeye çalıştığı
Osmanlıcılık’ düşüncesinin başarılı
olamadığını görmüş ve yerine, ‘Türk ve
İslâm Birliği
’ düşüncesini yerleştirmeyi ve geliştirmeyi düşünmüş olabilir.
Nitekim vatanını terk ettikten sonra birbir güçlükle, engelleri aşa aşa
Türkistan’a gitmiş ve orada kâğıt üzerinde kurduğu Türk İslâm Cumhuriyeti’nin
tanınmasını Moskova yönetiminden resmen talep etmiş idi.  

Teşkilâtın
kolları, Türkistan’da, Kafkaslarda, Anadolu’da ve Balkanlarda da faaliyet
gösterdi.

Bu cümleden olarak
Teşkilât’ın kurulduğu dönemde, ‘Hikmet
Âdil Bey
’ adında bir zat,
Kuşçubaşı Selim Sâmi, Hüseyin Emrullah (Barkan),
Kırımlı veya Silistreli Hüseyin Bey ve Bursalı İbrâhim (Haklıer) isimli 4
arkadaşı ile birlikte bir ekip oluşturdu. 4 kişinin arasında herhangi bir
kaynaktan doğrulanma imkânı bulunamayan bir iddiaya göre Kuşçubaşı Eşref (Sencer)
kısa bir müddetle sınırlı olmak üzere yer aldığına dâir bilgi vardır.   

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz; eserinde,
resmî târih kitaplarında yer almadığı için çok az kişi tarafından bilinen
konulara yer veriyor. Birinci Dünyâ Savaşı’nda Osmanlı Devleti, kaybettiği
toprakları geri alabilmek ümidiyle 14 Kasım 1914 târihinde ‘Cihad-ı Ekber’ ilân etti. Cihad-ı Ekber’in
asıl hedeflerinden biri İngiliz sömürgesindeki Hindistan Müslümanlarını
ayaklandırmaktı. Hindistan’a ulaşabilmek için İran’a girmek bir zarûret
olmuştu. Bu hedefe ulaşılamayınca, ‘Halife
ve ‘cihad’ gibi kavramlar
kullanılarak Afrika Müslümanlarının İngiltere ve Rusya’ya karşı harekete
geçirilmesi plânlandı. Plân sâyesinde, mahallî idârecilerin, şeyhlerin molla ve
dervişlerin desteği sağlandı. Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Sudan, Habeşistan, Libya
ile Somali’deki faaliyetleri Ruslara ve İngilizlere karşı yer yer ve zaman
zaman başarılı oldu. Asıl hedefler ise çok büyüktü: Mısır’ı zapt etmek, Süveyş
Kanalı’na hâkim olmak, İngiltere’nin sömürgelerinde isyan çıkarılarak İngiliz
askerî güçlerinin bir kısmını oralara sevk edilmesini sağlamak ve oralardan
gelecek takviye güçlerin gelişini engellemekti. Suudî Arabistan hâriç, Müslüman
ülkelerin hemen hepsi, bu projeye destek verdi. İhtilaflı liderler bir araya
getirildi, anlaştırıldı.

Teşkilât-ı
Mahsûsa, silâhlı bir güç değildi. Strateji belirliyordu. Belirlenen stratejilerle,
mahallî askerî birliklerin, son sistem silâhlarla donatılmış orduları
karşısında başarı sağlanamadı.    

Osmanlı Devleti’nin
Doğu Afrika’da mahallî güçlerle ittifaklar tesis ederek, bu grupları kendisine
yardımcı bir hâle getirip teşkilatlandırması savaş boyunca bölgedeki
mücâdelenin devam ettirilmesini sağladı. Osmanlı Devleti’nin mahallî müttefiki
olan bu liderlerin savaşa katılması Teşkilât-ı Mahsûsa’nın siyâsî ve askerî
teşebbüslerinin neticesidir. Doğu Afrika’da yürütülen faaliyetler savaşın
neticesini değiştirmese de bölgedeki mahallî liderlerin sömürgeciliğe karşı
mücadele fikrinin doğuşunu sağlamış, sonraki yıllarda ise Doğu Afrika siyâsî târihinin
şekillenmesinde de tesirli bir rol oynamıştır. Günümüzde Afrika’da hüküm süren
devletlerin bağımsızlığı, Teşkilât-ı Mahsûsa aracılığıyla gerçekleştirilen
işbirliklerinin ürünü olarak kabul edilebilir. 

O dönemdeki
işbirlikleri, bölge halkının ve liderlerinin nezdinde Türklerin itibârını
artırmış, gelecekteki işbirlikleri için sağlam zemin hazırlamıştır. Fakat ve
maalesef bu zemin üzerine tarafların hak ettiği ve beklediği işlerin elde
edilmesi mümkün olmamıştır. 

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz’ın telif ettiği
16,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 510 sayfalık eserin son bölümlerinde Haritalar
(s: 425-438), Kaynakça (s: 441-493) ve Dizin (497-510) başlıklı bölümler yer
alıyor.

Arka kapak
yazısının son cümleleri, bu muhteşem esere yakışacak final cümleleridir:

Bu kitapta bu
güne kadar hiç anlatılmayan hikâyeler var. Ülkelerini ayakta tutabilmek için
mücâdele eden direnişçilerin unutulduğu, dört yıl devam eden savaş sırasında
‘hasta adam’ın canlı mezâra girmesini kabul etmeyen bu idealist kuşak, işte bu
coğrafyada kurulan devletlerin de temelini atmıştır.

ÖTÜKEN
NEŞRİYAT A. Ş.

 İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu
34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr 
www.otuken.com.tr 

 

DERKÂNAR:

İnandırıcılığı tartışılmakla birlikte Teşkilat-ı Mahsusa
emrinde çalıştığı belirtilen 50’den fazla şahıstan, isimleriyle veya unvanlarıyla
dikkat çekenlerden birkaç kişi: Enver Paşa, (ve kardeşi) Nuri Killigil, Yüzbaşı
Yakup Cemil, Ali Fethi Okyar, Ali Çetinkaya, Kuşçubaşı Eşref, Dr. Refik Saydam,
Kuşçubaşı Selim Sâmi ve Mustafa Kemal Paşa.

Meclis-i Mebusan İkinci Başkanı Emir Ali Paşa, Padişahın
saray görevlilerinden Besim Ağa, Mustafa Kemal’in yaverlerinden Cevat Abbas,
Enver Paşa’nın kayınbiraderi Yarbay Nâzım, Enver Paşa’nın amcası Kurmay Binbaşı
Halil Kut, Enver Paşa’nın yaveri İzmitli Mümtaz, Şeyh Salih eş-Şerif et-Tunusî,
Dördüncü Ordu Müftüsü Esat Şukayr, Kuşçubaşı Selim Sâmi, Fas’ta Ticânî Hücresi
Reisi Hoca Abbas, Tunus Devlet eski Başkanı Habib Burgiba’nın babası Şerif
Burgiba, ve Arabistan’ın ünlü şeyhlerinden İbnü’r-Reşit.

 

TUĞRUL OĞUZHAN
YILMAZ

1993 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise
eğitimini İstanbul’da tamamladı. 2015 yılında Beykent Üniversitesi İktisâdî ve
İdârî Bilimler Fakültes’inden mezun oldu. Aynı yıl lisansüstü eğitimine
başladı. Türkiye Cumhuriyeti Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü Strateji ve Stratejik Araştırmalar Anabilim Dalı Harp
Târihi ve Strateji Programı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini 2020 yılında
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Târihi Bölümü’nde ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Doğu
Afrika’daki Faaliyetleri’ başlıklı tezle tamamladı.

Hâlen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Târih Ana Bilim Dalında doktora eğitimine devam etmektedir. Tuğrul
Oğuzhan Yılmaz, çeşitli kitap bölümleri, makaleler ve analizler kaleme
almıştır. Ayrıca Afrika ve Ortadoğu’yla ilgili akademik çalışmalarına devam
etmektedir.

 

UYURSAN ÖLÜRSÜN

Eserin yazarı Dr. Saadettin
Koç
, Üniversite öğretim üyesidir. ‘Kırılan
Kılıç’
, ‘Baskın’, ‘Güldüren Fıkralar’, ‘Unutulmayanlar’, ‘Yaşadıklarım – Gördüklerim – Düşündüklerim’, ‘Üniversiteler İçin Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri’, ‘Ünivrsiteler İçin Dil ve Anlatım’ isimli
didaktik kitapları, ‘Sarı Sonbahar’, ‘Dönmeyi Düşünmediler’ ve ‘Geri Dönmediler’ isimli romanları
yayınlanmıştır.

Temmuz 2021’de; kahraman Kâmil Kozanoğlu’nun, kahraman Ömer
Halisdemir’in ve PKK militanları tarafından şehit edilen Ülkücü Fuat Yılmaz
Çakıroğlu’nun aziz hâtırâlarına ithaf olunarak yayınlanan 13,5 X 21 santim
ölçülerinde 320 sayfalık romanı 3 bölümdür.

Birinci bölüm, romanın kahramanı Ârif’in, Temmuz’un kavurucu
sıcağında harman yerinde yorgunluk ve susuzluk sebebiyle kendisinden geçip ölü
gibi yatan dedesinin yanına gelmesiyle başlıyor. Fakir bir ailedir. Dede,
parasızlıktan eşini tedâvi ettirememiş ve dul kalmıştır. Kızının eşi genç yaşta
vefat etmiş, küçük yaştaki Ârif’e yoklukları hissettirmemek için ilerlemiş
yaşına rağmen var gücüyle çalışmaktadır.

Bölümün sonunda Ârif, tek yıldızı takmış, Teğmen olarak bir
haftalığına köyüne gelir. Komşu kızı Zâhide, Ârif’i sevmektedir. Anne ise
biricik oğlu için başka birini düşünüyor. Aklını ve zekâsını kullanarak,
kalbini de kırmadan Zâhide’nin gönlünü alır.

Gaflet mi İhânet mi’
başlığı ile başlayan ikinci bölümde Ârif, birliğine katılmıştır. Bir yıllık
eğitimden sonra komando subayı olarak Kuzey Irak sınırına gönderilir. Ayrılıkçı
terörist PKK’nın kahpece cinâyetleri birbiri ardına devam etmektedir. Hudut
boylarında gece devriyesine çıkıyor, sık sık sıcak çatışmaların içerisinde
oluyordu. Sivil olarak istihbarat sorumlusu oldu.

106-108. sayfalarda bölücü teröristlerin cehennemi andıran
fırtına gibi bir baskını anlatılıyor. 20 kişilik saldırganlar güruhu, Amerikan
yapımı otomatik silahlarla köyde canlı kalmayacak şekilde katliam yapmış, 7 leş
bırakarak gitmişlerdir.

Ârif, bu cânilerin çatışmalarla bitirilemeyeceğini anlayınca
onları silahsız bırakmanın yallarını araştırdı. Mühimmat depolarının yerini
tespit etti. Emrindeki iki astsubay ve iki er ile cephâneliği berhava etmeyi
kararlaştırdı. Heyecanın doruğa çıktığı an, başarı sağlanmıştı. Şimdi sıra olay
yerinden sâlimen ayrılmaktaydı. Onu da mahâretle hallettiler. Sonraki çatışmalarda
da üstün başarılara ulaştı. Telâfer şehrinde katledilen 183 Türk’ün intikamını
aldı.

Romanın ortalarındayız. Aşksız roman olur mu?  Başarıları dolayısıyla izinli sayılan Ârif
Ankara’ya gelir. Rutin kontrolü için gittiği Gülhâne Hastahânesi’nde doktora
eğitimi görmekte olan biyokimya uzmanı Ferhunde ile tanışır. (s:112-122) Bir
Pazar günü buluşmayı kararlaştırırlar. Fakat bordo berelilerin evde yaptığı
hesap çarşıya uymaz. Âni bir görev emri, buluşmayı imkânsız kılar. (s:122-123)

Sonrası… (s: 135-138) ve (139-145) de…

Aşk, hafif ateşte bile çabuk ve sağlam gelişir. İkinci
bölümün sonunda Ârif’in annesi Gülbahar Hanım, Ferhunde ile tanışır.

Üçüncü bölümün başlığı: ‘F
Tipi İhâne
t’tir. (s: 163-…) Bu bölümde kahramanımız Ârif yüzbaşılığa terfi
etmiştir. Özel Kuvvetler’in önemli bir subayı olarak kar, kış, tipi ile yağmur
ve fırtına demeden bazan günlerce dağdan dağa… olay olan her yere koşmaktadır.

O’nu son olarak 15 Temmuz hâin darbe teşebbüsünü defeden
ekibin içinde görüyoruz. Olay yerine gelen Hazar Paşa’ya görüşünü arz eder: ‘Komutanım, Türkiye’de Türk yurdunda, Türk kimliği
altında gizlenip, Türkleri arkadan vuranlar, tespit edilerek ifşâ (ve imha) edilmedikçe,
onlara hesap sorulmadıkça, Türk milleti bu acıları hep yaşayacaktır
.’

Kahramanımız yeni görevlere hazırdır. Ancak beklemediği bir
durumla karşılaşır. Hakkında tahkikat açılmıştır. Üniformasını ve kimliğini
komutanına teslim edip, köyüne anasının yanına gider.

Dr. Ferhunde Hanım mı?  Her biri ayrı bir mâcerâ ve farklı sürprizlerle
dolu son 157 sayfanın yarıya yakın bölümünde…

BİLGEOĞUZ
YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu:
35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp
hattı: 0.553-129 86 86 E-posta:
bilgekitap@gmail.com   WEB: www.bilgeoguz.com 

  

TAYKAZAN

Prof. Dr. Metin Akar’ın,
mahallinde yaptığı incelemelerin ürünü olan kitap, sert kapak içerisinde renkli
fotoğraflarla ve haritalarla zenginleştirilmiş, kuşe kağıda basılı, 17 X 24
santim ölçülerinde ve 195 sayfadır.

Taykazan, ilk Türk Mutasavvıfı olan, doğup büyüdüğü ve hayatı
boyunca yaşadığı Türkistan’da soydaşlarını, Farsça ve Arapça bilmesine rağmen
arı-duru Türkçesiyle İslâm’a dâvet eden, Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed Yesevî
Hazretleri’nin türbesindedir. Türbe, Ahmed Yesevî’nin ebedî âleme intikalinden
iki asır sonra Emir Timur tarafından inşa ettirilmiş muhteşem bir âbidedir.

Âbidenin kendisi gibi inşa hikâyesi de muhteşemdir. Yesevî
Hazretleri, büyük Türk Hanı Emir Timur’un rüyâsında girerek Buhârâ’yı
fethedeceğini kendisine müjdelemiştir. Bu işâret üzerine Buhâra üzerine sefere
çıkan Emir Timur (1336-1405), zafere ulaştıktan sonra mânevî bir şükran hissi
ile Ahmed Yesevî’nin kabrini ziyâret için Yesi’ye gelir. Yanında bulunanlardan
Mevlânâ Abdullah Sadri’ye kabrin üzerine muhteşem bir türbe yapılmasını
emreder. Türbe ile alâkalı bâzı ölçüleri de belirtir. O dönem Türkistan’ın en
büyük mîmârı Hoca Hüseyin Şirazî tarafından külliyenin yapımına başlanmış ve
devrin mîmârî şaheserlerinden olan türbenin yapımı iki yılda tamamlanmıştır.
Türbe, Emir Timur’un tâlimatıyla mescid, dergâh, mutfak ve diğer hizmet
binaları eklenerek büyük bir külliyeye dönüşmüştür.

Türbenin en önemli parçalarından olan bronz Taykazan ise, 1399 yılında Karnak
şehrinde Emir Timur Han tarafından Abdülaziz b. Servereddin Tebrizî’ye
yaptırtılmıştır. Kazanın üzerindeki kitâbede, kazanın Emir Timur tarafından
şeyhlerin sultanı .Ahmed Yesevî’nin ruhunu şad etmek için insanların su
içmeleri maksadıyla yaptırıldığı anlatılmaktadır. Kazanın üzerinde Kur’ân-ı
Kerîm’den âyetler ve ayrıca hadislerle nilüfer çiçeği formumda on adet kulp yer
almaktadır. Yedi ayrı metalin alaşımından dökülmüş olan kazan, yaklaşık iki ton
ağırlığında, 2,4 metrelik ağız çapında ve üç bin litre su alma kapasitesine
sahiptir.

Birleşmiş Milletler Eğitim, İlim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO)
Dünyâ Miras listesinde yer alan Hoca Ahmed Yesevî Türbesi’nde teşhir edilen
Taykazan, türbenin ve Türk maden sanatının en önemli eserlerinden birisidir.

Sovyetler Birliği döneminde, 1935 yılında
Saint-Petersburg’taki ünlü Ermitaj Müzesi ne götürülen Taykazan, Kazak
aydınların uzun ve yorucu bıktırıcı mücâdeleleri neticesinde Nursultan
Nazarbayev tarafından 18 Eylül 1989’da geri getirilerek Ahmed Yesevi Türbesine
konulmuştur.

Tay kazan ‘Rahmet Kazanı’ olarak da anılır. Dünyâda benzeri bulunmayan, maddî
ve mânevî değeri çok yüksek olan bir eserdir.

Kazanın kulpları arasındaki on çerçeve
içerisinde ‘Hayırlı Olsun’ mânâsına
gelen farsça ‘Mübârek bad’ cümlesi
vardır. Bu on adet çerçevedeki ‘Mübârek
bad
’ yazısının bir tânesi ters yazılmıştır ki, bu  bir hatâ değildir. İslâm mîmârî ve sanat
ustaları tarafından sıkça kullanılan bir usuldür. Yâni sanat eserini yapan usta
yapmış olduğu eserlerinde kusursuzluk; ‘Allah
ile yarışmak, kusursuz eser yaratmak
’ mânâsına geleceği için, aczini ifâde
ve Allah’ın büyüklüğünü kabul ve ikrar maksadıyla eserinin bir yerini, şuurlu
olarak hatâlı veya eksik yapar.  Burada
da ‘Mübârek bad’ cümlesinin ters
yazılmasını, kazanı yapan ustanın ‘aczini
ifâde etmesi
’ olarak kabul etmek gerekir.

Türklerde türbelere ve kabirlere kazan
koyma geleneği vardır. Târih boyunca kazan; birliğin, büyüklüğün, hayır ve
bereketin sembolü olmuştur. Bu sebeple büyük zatların kabir ve türbeleri
yakınına kazan konularak oraya gelen ziyâretçilere önemli mesajlar verilmiştir.

AHMET YESEVÎ
ÜNİVERSİTESİ:

Taşkent Caddesi Şehit H. Temel Kuğuoğlu Sokağı Nu: 30
Bahçelievler Ankara. Telefon: 0.312-216 06 00, Belgegeçer: 0.312-223 34 29
e-posta:
yayinlar@yesevi.edu.tr  // www.yesevi.edu.tr

YESEVÎ YAYINCILIK:

 Küçük Ayasofya Mahallesi, Küçük Ayasofya Caddesi,
Hüseyin Ağa Medresesi Nu: 13. Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon:
0.212-63850 12, Belgegeçer: 0.212-63835 47 e-posta:
e_asliyuce@yahoo.com   

 

AZINLIKLAR

Türkiye’mizde ‘azınlıklar
3 grupta ifâde edilir: 1-Yahudiler, 2-Ermeniler, 3-Rumlar. Birinci grubun ‘Musevîler’ olarak isimlendirilmesi
yanlıştır. Yahudilik bir ırkın, Musevilik ise bir dinin adıdır. Bütün Yahudiler
Musevidir. Fakat her Musevi, Yahudi değildir. Kırımçaklar ve Karaimler gibi Türk
Musevileri, Fransız, Rus ve Alman Musevileri vardır.

Çalışmalarını ağırlıklı olarak azınlıklar üzerine teksif
eden Târihçi Önder Kaya da 13,5 X 21
santim ölçülerindeki 200 sayfalık eserini aynı temel düşünce üzerine oturtmuş. Meseleyi
Tanzimat’tan Lozan’a kadar uzanan zaman dilimi içerisinde açıklayıp doyurucu
bilgiler veriyor.

YEDİTEPE BASIM YAYIN DAĞITIM LİMİTED. ŞİRKETİ:

 Çatalçeşme Sokağı Nu: 27 Defne Han Daire:12
Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-528 47 53

Belgegeçer: 0212-512 33 78 www.yeditepeyayinevi.com

Önceki İçerikTarihimize Not Düşen Gerçekler…(Zaman Asla Kaybolmaz)
Sonraki İçerikBiz Genci Ebleh Yaparız
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.