Yeni yılınızı ve Mevlit Kandilinizi kutlarım. Yeni yılda milli birlik ve bütünlüğümüzün önüne konan tuzakların aşılmasını, kuzu postuna bürünmüş ihanet odaklarının fark edilmesini, açılım ve terör soslu çözümlerin genel seçimlerde, sandıkta gereken cevabı almasını dilerim. 2015 yılı bir uyanış ve silkiniş yılı olsun.
TV ekranlarında alıştıra alıştıra ülkeyi ufalama ve tanınmaz hale getirme çabaları var. Adamın biri iki alternatiften bahsediyor: “Ya Esad olursunuz; ya da geri adım atarsınız…”. Türkiye ne Esad’ın zulmünü uygulayabilir; ne de terör örgütüne akıl almaz tavizleri verebilir. Yasaları uygulamak ve sözde dost devletlerin desteği ile sürdürülen psikolojik savaşın bertaraf edilmesi çok şeyi çözer. Bunun için siyasi irade gerekir. Oyu halktan; emri başkalarından almakla ve güvenliğimizle ilgili kurumlara ortak kumpaslar kurmakla bu iş yürümez.
Ekranlarda uyuşturucu ve yanıltıcı ninniler dinliyoruz. Kamu düzeninin bozularak terör örgütüne alan açılmasının demokratik yapılanmayı! Doğuracağını bekleyenler var. Ülkenin toprak bütünlüğünün zedelenmesi demek ki demokratikleşme oluyor. Cizre terör olayları ve Devlete karşı kalkışma adeta övülüyor. Bir önemli TV kanalında, 28 Aralık 2014 tarihinde yapılan bir açık oturumda “silah bırakarak müzakere olmaz” deniyor. Bir konuşmacı “çözüm sürecini gizli götürmek faydalıdır” diyor.
Terör örgütünün çıkardığı olaylar, ne “provakasyon“; ne de sözde “barış Süreci“ni baltalamaktır. Tersine terör baskısı kullanılarak özerkliğin önü açılıyor. Sırada AB ile ilişkilerde yerel yönetimlerle ilgili çekincenin kaldırılması var. Ardından egemenliğin devredildiği, çok ortaklı, milli kimliksiz ama çok kimlikli! Bir anayasa kazığı ülkenin önüne konulabilir. Bu tuzağı eşit vatandaşlık ve kimliklerin kabulü ismi veriliyor. Eşitlik deniyor ama bazı marjinallere imtiyazlar tanınıyor. Ancak böyle bir yol ile mecburi vatandaşlıktan gönüllü vatandaşlığa geçilirmiş. Acaba zorla vatandaş yaptığımız ve zorla vatandaşlıkta tuttuğumuz kimseler mi var?
Türkiye, bölücü ve ırkçı terör kullanılarak dönüştürülmeye çalışılıyor. Aslında terör soslu ve baskılı bir çözüm süreci sürdürülüyor. Anayasaya rağmen yönetenler de bunun bir parçası… “Biz” olmanın ve toplumu bütünüyle kucaklayabilmenin yolu milli kimliği reddetmek mi? Ankara, Ankara olmaktan çıkarılacak, adem-i merkeziyet adına taşrada yeni etnik güç merkezleri ve feodal derebeylikler kurulacak. Böylece Türkiye demokratikleşecek!
2015 yılı yol ayrımındaki Türkiye’nin yönünü tayin edecektir. Kutuplaşmanın arttığı, milli bayramların önemsenmediği, andımızın ve T.C. ibaresinin kaldırıldığı, etnik ırkçılığın demokratikleşme diye yutturulduğu, insanlarımızın resmi kanalca birbirine ötekileştirilip soğutulduğu, dış baskılarla terörle müzakere ve pazarlığa girişildiği, kamu düzeninin sağlanamadığı, TSK’nın davalarla yıpratıldığı, korucuların kendi haline terk edildiği, iktidarsızlığın belgelendiği bir karmaşa ortamındayız. Türk Milletine mensubiyetin yerine aşırı hemşerilik, etnik taassup ve sosyolojik anlamda cemaatleşme alıyor.Demokrasi kan kaybediyor. Hukuk devleti parti devletine dönüşüyor. Yargı, yürütmenin emrine giriyor. Fikir ve düşünce hürriyetini kısıtlayıcı torba yasalar peş peşe geliyor. Yolsuzluk iddiaları zirve yapıyor. Ümraniye ve Balyoz Davalarında hukuk dışılık ve haksızlıklar Anayasa Mahkemesince önleniyor. Gençliğe yönelik uyuşturucu terörü, intihar ve boşanma ile ilgili sorunlar öne çıkıyor. TV ekranları sapma davranışları ve normal dışı olan her şeyi özendiriyor. İşçiler maden ocaklarında esir muamelesi görüyor. Paralel yapı ile ortaklık bozulunca, her sorunun altında paralel yapı aranıyor. Bunların yargıda ve emniyette yaptığı haksızlıklar ve hukuksuzluklar bu defa kendilerine dönüveriyor. Irkçı bölücü terör Diyarbakır’da Ziya Gökalp Müzesini tahrip ediyor. Çocuklarını terör örgütünden geri isteyen aileler, Diyarbakır Belediyesi önünde çadır kuruyor. Yer adlarının egemenlik göstergesi olduğu unutularak, garip değişikliklerle gidiliyor. Sözde demokratikleşme süreci T.C.’yi kuran irade ve anlayış ile çatışma ve hesaplaşmaya giriyor. Çelişkilerle dolu dış politika ülkeyi yalnızlaştırıyor ve itibar kaybettiriyor; dostluklar sıfırlanıyor. Devlet geleneğimiz ile çelişen mezhepçi yaklaşım öne çıkıyor.
Rekora koşan iç ve dış borçlar, tarımdan dış politikaya kadar yeni ipotekler ve baskılar getiriyor. Büyüyen cari açığı, sıcak para ile karşılama kısır döngüsü ekonomiyi kırılgan yapıyor. Düşük kur politikası, üretme ithal et anlayışını kamçılıyor. Pamuktan samana kadar birçok şeyi ithal ediyoruz. Dış ve iç borçların yerinde kullanılmaması, istihdam yaratamıyor; fiili işsizlik %17,1’e varıyor. Özelleştirmeler yabancılar için güzelleştirme oluyor. Dışarıya para transferleri artıyor. Ülke kaynak kaybediyor. Bankaların yarısı yabancılarda. Meralar ve yeşil alanlar betonlaştırılıyor. Binlerce ağaç kesiliyor ve çevre sorunları büyüyor. 1,5 milyon Suriyeli başta olmak üzere Balkanlardan, Kafkaslardan ve Orta Doğu’dan binlerce işsiz ve mülteci bize sığınıyor. Güvenlik, terör ve barınma sorunları büyüyor. Güneyde ise sınır güvenliği ortadan kalkıyor.
Hayali ve belgesiz Ermeni iddialarına karşı, açılıma başlamış taziyeler göndermiştik. Şimdi sıra özürlü çözüme mi geliyor? 2015 yılı pek hayırlı görünmüyor. Tek çıkış yolu sandıktır ve bilinçli seçmendir.