Bizim jenerasyon, ömrünün yarısını Tayyip Erdoğan’ın yönettiği bir Türkiye’de geçirdi. Erdoğan’ın 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günden beri ve Türkiye tarihi boyunca başka hiçbir belediye başkanına nasip olmamış bir şekilde her akşam bir vesileyle televizyonlarda haber konusu olduğunu da göz önüne alırsanız, tam yirmi beş (25) yıldır Tayyip Erdoğan haberlerine maruz kalan bir jenerasyon olduğumuz gerçeği ortaya çıkar. Otuz beş (35) yaşındaki bir insan için çok uzun bir süre bu.
Bugün, yukarıda yazdığım satırları düşünürken birdenbire Erdoğan’a ne kadar alıştığımızın ve artık Erdoğan’sız bir Türkiye’yi hayal etmekte bile zorlandığımızın farkına vardım. Bu farkına varma -Erdoğan her ne kadar öyle olmayacakmış gibi davransa da- Erdoğan’ın eninde sonunda Türk siyaset sahnesinden çekileceği -Tayyip Erdoğan sonrası Türkiye- gerçeğiyle yüzleştirdi beni. Acaba Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye nasıl olurdu?
Yıl 2021
Şimdi hayalen geleceğe gidelim ve Erdoğan yönetiminin devam etmesi halinde karşılaşacağımız manzarayı kafalarımızın içindeki projeksiyonla perdeye yansıtıp izleyelim.
Yıl 2021. Türkiye, ekonomisi çökmüş, hazinesi tam takır kuru bakır kalmış, devlet iktisadi teşekkülleri ona buna hediye edildiği için devletin elinde para kazanabilecek tek bir kurum bile kalmamış, enflasyonu fırlamış, döviz kuru fırlamış, özel sektördeki büyük firmalar bile çoktan kepenk kapatmış, işçinin-memurun-esnafın-çiftçinin ve hatta sanayicinin kan ağladığı bir ülke haline gelmiştir. Eğitim sisteminin hali perişandır, hukuk ve adalet diye bir kavram kalmadığından gücü yeten gücü yeteni ezmektedir. İnsanlar devlete duydukları güveni tamamen kaybetmişlerdir. İşsizlik artmıştır, her yerde sefalet ve perişanlık hakimdir. Erdoğan taraftarları bile artık O’nun ülkeyi yönetme gibi bir derdinin ve kabiliyetinin olmadığını anlamışlardır. Erdoğan’ın halk desteği o kadar düşmüştür ki, on tane Devlet Bahçeli’yle bile ittifak kursa artık seçim kazanması mümkün değildir. Ülkenin içinde bulunduğu şartlarda erken seçime gitmekten başka çare de kalmamıştır.
Yaşama Sevinçlerini Kaybeden Milyonlarca İnsan
Seçimler yapılır. Erdoğan kamunun bütün imkânlarını kullanmasına ve YSK Erdoğan’ın kazanması için olağanüstü bir gayret göstermesine rağmen, sandıklar açılmaya başlandığında gelen sonuçlar Erdoğan için hiç de iç açıcı değildir. Arada kapatılması imkânsız olan son derece ezici bir fark vardır. Saray’ın etrafına balkon konuşmasını dinleyip, seçim kutlaması yapmak için toplanan fanatik taraftarları bile sonuçların açıklanmaya başlamasıyla evlerine dağılmışlardır. Kazanan adayın taraftarları araçlarla konvoy yapmış ve araçlarının camlarından çıkardıkları Türk bayraklarıyla seçim zaferlerini kutlamaya başlamışlardır. Ülkelerine duydukları güveni, umutlarını ve yaşama sevinçlerini kaybeden milyonlarca insan sevinç gözyaşları dökerek Allah’a şükretmektedir.
Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne de siyaseti hayatı boyunca Erdoğan’a destek çıkmaktan başka hiç bir icraatı olmayan Devlet Bahçeli ortalıklarda gözükmemektedir. Erdoğan, kesin sonuçlar YSK Başkanının ağzından açıklanana kadar ortaya çıkmaz. Medyada Erdoğan’a dair yayınlanan son görüntü, Emine Hanım’la birlikte makam arabasına binip Beştepe’den ayrıldığı anı çeken kameraların görüntüsüdür.
Vazifesi En Ağır Olan Cumhurbaşkanı
Erdoğan, cumhurbaşkanlığı devir-teslim törenine katılmaz. Yeni Cumhurbaşkanı, görevini kendisi gibi yeni seçilen Meclis Başkanından devralır. Yeni Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin işi en zor ve vazifesi en ağır olan Cumhurbaşkanıdır. Kelimenin tam anlamıyla bir enkaz devralmıştır. Bu ülkeyi tekrar ayağa kaldırmak için bir dizi reform yapılmak zorundadır. Son derece süratli bir şekilde reformlara başlar.
Reformlara eğitim sisteminden başlanır. Çağın gereklerine uygun bir müfredat belirlenir. Çocukların bir topluluğun önemsiz bir parçası olarak değil, her şeyden önce “birey” olarak yetişecekleri sosyal bir ortam sağlanır. Okulların fiziki ve teknik imkânları, öğrencilerin derslerinin yanında en az bir spor dalıyla ve yine kültürel bir faaliyetle uğraşıp kendilerini yetiştirebilecekleri bir şeklide modernize edilir.
Yargı Reformu
İkinci büyük reform yargı sisteminde yapılır. Köklü bir yargı reformu gerçekleştirilir. Hemen bir anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı değiştirilir, Hâkimler Kurulu haline getirilir. Adalet Bakanı ve müsteşarı Hâkimler Kurulu üyeliğinden çıkartılır, böylece yargı gerçekten bağımsız ve tarafsız bir kurum haline gelir. Savcılar Adalet Bakanlığı’na bağlanır ve Savcılık adliyenin dışında görev yapan, “adli kolluğun başı” sıfatıyla hareket eden ayrı bir birim haline getirilir. Savcılar artık duruşma salonlarında hâkimin yanında değil, davanın tarafı olarak savunma makamının karşısında oturmaktadırlar.
Yargılamanın hem adil hem de mümkün olduğunca süratli bir şekilde gerçekleşmesi için öncelikle hâkimlerin niteliklerinin artırılması sağlanır. Hukuk fakültesini bitirir bitirmez hakim olabilmenin önü kapatılır. Okulunu bitirdikten sonra en az on yıl avukatlık, savcılık veya başka bir mesleği aktif olarak gerçekleştirmeyen ve böylelikle belli bir hayat tecrübesine sahip olmayan kişiler hâkim yapılmazlar. Hâkimler açısından meslekte uzmanlaşma getirilir, hakimler sadece uzman oldukları alanlardaki alanlarda görev yapan mahkemelerde görev yaparlar.
Ekonomi Reformu
Yargı sisteminin bağımsız ve adil olarak yapılandırılması piyasalarda güven ortamının doğmasını sağlamıştır. Bu durum yabancı sermayenin Türkiye’de kalıcı ve istihdam meydana getirici yatırımlar yapmasını sağlar. Ama asıl olan yerli girişimcinin desteklenmesidir ve yerli girişimcinin desteklenmesi adına ciddi sanayi yatırımlarında -tamamen objektif esaslara- dayanılarak sanayicilere uzun vadeli ve belli bir süre geri ödemesiz kredi verilir. Vergi oranlarında indirim hatta bazı vergi kalemlerinin tamamen ortadan kaldırılması sağlanarak yatırımlar teşvik edilir. Telekomünikasyon gibi, savunma sanayi gibi spesifik ve stratejik alanlarda devlet doğrudan doğruya kendisi yatırımlar yapıp istihdam sağlar.
Ekonomide ihracatın artırılmasına yönelik çalışmalar yapılır. Devlet, bu bağlamda yeni pazarların bulunması, Türk üreticiyle bu pazarlardaki büyük alıcıların bir araya gelmesi için girişimlerde bulunur. Dış politikada ana belirleyici unsur Türk üreticiye yeni pazarlar bulma olur.
Vatandaşa Alım Kolaylığı
Kalıcı yatırımlarla istihdam artırılır, işsizlik biter. İşsizlik sona erdiği için işverenler çalıştıracak birilerini bulmakta zorlanırlar. Bu da ücretlerin artmasını sağlar. İnsanlar artık çalışarak para kazanabilecek hale gelirler.
Bir yandan da özellikle ücretli çalışan insanların gelir vergisi dilimlerinde daha adil bir sistem getirilir. Ücretli, özellikle de asgari ücretle çalışanın daha az vergi ödemesini sağlayacak düzenlemeler yapılır. Harcamalar üzerinden alınan vergiler de düzenlenir. ÖTV sadece lüks tüketim mallarında alınır, olağan tüketim mallarından alınan ÖTV kaldırılır. KDV oranları düşürülür. Böylece vatandaşa alım kolaylığı ve böylelikle piyasada nakit dönüşü gerçekleşmesi sağlanır. Vatandaşın alım kolaylığının artması esnafın da yüzünün gülmesini sağlar.
“Kardeşlik”
Erdoğan sonrası Türkiye’nin en büyük farkı ise “kardeşlik” kavramının sadece bir laf değil, yeni Cumhurbaşkanının karakterinin bir parçası olmasıdır. Yeni Cumhurbaşkanı toplumu kendisine oy verenler ve vermeyenler diye ikiye bölmez. Kendisine oy vermeyene “illet”, “zillet” diye hakaret etmez. Makamının altından kayma tehlikesini “beka sorunu” diye lanse etmeye kalkmaz. Kendisini eleştiren insanları “Cumhurbaşkanına hakaret ediyorlar” diye tutuklatmaz, bu insanların adli cezalar almaları için uğraşmaz. Gerçek devlet adamına yakışır şekilde bütün milletin Cumhurbaşkanı olur.
Erdoğan sonrası Türkiye’de kamuya personel alımlarında mülakat kaldırılır, sadece yazılı sınavda başarılı olanlar kamuda personel olurlar. Partiye yakın olma veya bir takım isimleri araya koyma kamuya personel alımlarında işe yaramaz. Sadece liyakat sahipleri kamuda görev alabilirler. Aynı durum kamu ihaleleri için de söz konusudur. İş bilmeyen, ekonomik birikimi olmayan, yaptığı işi kaliteli yapmayan kimseler kamu ihalesi alamazlar. Erdoğan sonrası Türkiye’de, kamu ihaleleri partiye yakın vasıfsız birileri para kazansın diye değil, vatandaş daha kaliteli hizmet alabilsin diye yapılır.
Yepyeni Bir İktidar Alternatifi
Evrendeki düzen başlangıç ve sona eriş üzerine tesis edilmiştir. İnsanların başlangıcı ve sonu doğarak ve ölerek gerçekleşir. Büyük düşünür İbn-i Haldun devletleri de insanlara benzeti. İbn-i Haldun’a göre devlet de insanlar gibi doğar, büyür ve ölürler. İktidarlar da böyledir. Her iktidarın başlangıcı olduğu gibi bir de sona erişi vardır.
Ak Parti’nin kurulduğu dönemdeki iktidar ülkeyi o kadar kötü yönetti ki, insanlar Ak Parti’yi bir kurtarıcı olarak görmeye başladılar. Bu millet Ak Parti’ye Cumhuriyet tarihinde başka hiçbir iktidara nasip olmamış imkânları sundu. Ancak Ak Parti bu imkânları ülke için kullanmak yerine kendi menfaati için kullandı. Ak Partililer gelecekte hayırla yâd edilmek yerine adları her anıldığında “yazıklar olsun” denilmeyi tercih ettiler. Bu nedenle siyasetin ve sosyolojinin kendi tabiatı içinde Ak Parti iktidarının da nihayete ermesinin zamanı geldi. Bu nihayete erme için gereken tek şey, ülke için umut olacak yepyeni bir iktidar alternatifidir. Onun da ortaya çıkması yakındır…