Tatar Târihi (İdil Bulgarları, Moğollar, Altın Orda, Hanlıklar)

124

Rusya Federasyonu’nun Ulyanovsk iline bağlı Filippovka köyünde dünyaya, Liseyi bitirdikten sonra da 1995 yılında da Türkiye’ye gelen İlyas Kemaloğlu, çalışmalarının merkezine; Altın Orda Hanlığı ile Rusya Federasyonu’na bağlı Kırım, Kazan ve diğer hanlıkların târihini yerleştirmiştir.

Çarlık dönemindeki adı Simbirsk olan Ulyanovsk Lenin’in doğum yeridir.  Ruslar tarafından ‘Volga’, Türk târihinde ise ‘İdil’ olarak anılan nehir kıyısındaki şehir, 2002 sayımına göre 636.000 nüfusa sâhiptir, Moskova’nın 900 kilometre doğusundadır.  Bölge, 9. yüz yıldan 13. yüz yıla kadar İdil Bulgar Türklerinin yönetimi altında idi.

İdil Bulgar Türklerinin bir kısmı, günümüzdeki Bulgaristan topraklarına, bir kısmı da günümüzde Kazan Türklerinin yaşadığı Kazan Muhtar Cumhuriyetine yerleşti. Bulgaristan’a yerleşenler, önce dillerini sonra da dinlerini unutarak Slavlaştı. Tataristan’a yerleşen Türkler; Şahâbeddin Mervanî (1818-1889), Alimcan Barudî (1857-1921),  Rızaeddin Fahreddin (1859-1936), Mûsa Cârullah (1875-1949) gibi âlimlerin çalışmaları sebebiyle, sâdece Kazan Türklerinin değil, Rus Çarlığı ve Sovyetler Birliği’nin ağır baskıları altındaki bütün Türklerin dinlerini ve milliyetlerini korumalarında tesirleri oldu. Bu isimlere; Gaspıralı İsmâil (1851-1914), Yusuf Akçura ( 1876-1935) ve Zeki Velîdî Togan (1890-1970) isimlerini eklemek, kadirşinaslığın gereğidir.       

Yukarıda isimleri geçen zevâtın hayrü’l halefi olan İlyas Kemaloğlu; telif ettiği eserlerle günümüz insanlarını bilgilendiriyor, târihî geçmişimizle bağlarımızı diri tutmaya çalışıyor. Onun eserlerini titizlikle ve en mükemmel şekliye yayınlayıp okuyucuya sunan Ötüken Neşriyat kadrosu da tebrik ve teşekkürlerimizi hak ediyor.

Eserde, daha önce değişik gazete ve dergilerde yayınlanan bölümlerin başlıkları:

*Tatarların Menşeine Dair: (13-20); *İlk Müslüman Türk Devleti / İdil Bulgarları: (21-37); *Büyük Moğol İmparatorluğu: (39-78); *Altın Orda Devleti: (79-17); *Altın Orda’nın Rusya’ya Etkileri: (129-147); *Altın Orda-Osmanlı Münasebetlerine Dair Bazı Notlar: (149-158); *Altın Orda Hanlığında Hanedan Kadınları: (159-170): *İstanbul’daki Moğolların Aziz Meryem Kilisesi: (171-179); *Süyün Bike: Tatarların Son Hanbikesi: (181-197); *Rus Diplomat Novosiltsev’in Raporuna Göre Osmanlının Astarhan Seferi: (199-208): *Rusya’daki İlk Türkçe-Tatarca Matbu Eser / Birinci. Petro’nun Bildirgesi 1722; (209-218); *İdil-Ural’dan Türk Göçü: (219-238); !Mustafa Kemal Atatürk ve Tatar Aydınları: (239-244); *Türk Dünyasının İlim ve Kültür Merkezi: Kazan: (245-263); *İdil-Ural Türklerinde Sabantuy: (265-271); *Türkiye’de Altın Orda Araştırmalarının Târihi (1923-2023): (273-304).

Eserin son sayfalarında; Bibliyografya: (305-335); *Dizin: (337-352); *Kuşa kâğıda basılı renkli fotoğraf galerisi: (353-394) yer alıyor.

Eserin birinci makalesi olan ‘Tatarların Menşeine Dâir’ başlıklı yazının özeti:

Tatarların menşei meselesi, eskiden beri târihçilerin ve târih meraklılarının dikkatini çeken konulardan biri olmuştur. Ancak târihçiler ortak bir görüşe varamadıkları gibi, bu konu farklı tartışmalara da yol açmıştır.

Tatar adının başlangıçta Moğollar için kullanıldığı görüşü hâkimdir. Hâlbuki bundan çok ön¬cesinde Türk boyları arasında da Tatar adlı boyun olduğu kaynaklarca ispatlanmıştır. Bu kaynakların başında Orhon yazıtları gelmektedir.

Kültigin Kitabesi’nde  Otuz Tatarların adı, Dokuz-Oğuz ve Uygurlar ile beraber zikredilir:

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, bu sıralamaya dayanarak Otuz Tatarların bugünkü Moğolistan’da bulunmaları gerektiğini ve Göktürklere bağlı yaşadıklarını yazmaktadır. Göktürk Devleti’nin yıkılıp târihî Türk yurdunda Uygur Devleti kurulunca Tatarlar, Uygurlara bağlı yaşadılar.

Moğol kökenli Tatarların adlarını duyurduğu dönemden çok (öncesinde, 1071-74 yılları arasında Kaşgarlı Mahmudün kaleme aldığı Divan-ı Lûgat-it-Türk’te bir Türk boyu olarak nitelendirilen Tatarlar, şu şekilde zikredilmektedirler:

Rûm ülkesine en yakınından başlayarak hem kâfirleri hem de Müslümanları belli bir tertip içinde Doğuya doğru sıraladım. Önce Beçenek gelir, sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay (Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. En sonuncusu Çin’e yakın olanıdır.

Bu bilgi de Tatarların hem yaşadıkları coğrafyaya hem de Türk kökenli olduklarına dair .diğer bilgileri doğrulamaktadır.

Moğol kökenli Tatar kabilesi ise yukarıda da belirtildiği gibi Çengiz’in târih sahnesine çıkıp bölgedeki kabileleri kendi etrafında toplamaya başlamasıyla meşhur oldu, özellikle de Çengiz’in babası Yesugai’yi zehirleyerek Çengiz’in nefretini kazandı. Ancak daha sonra bilindiği gibi Tatarlar dâhil olmak üzere bütün Moğol kavimleri, Çengiz tarafından tek çatı altında birleştirildi. Moğol Tatarlar, çok kalabalık ve cesur bir kabileydi. Bunun üzerine birçok Moğol kabilesi, yabancılarla münasebetlerinde ancak dar bir çerçevede bilinen kabile ve klan adlarını kullanmayarak, kendilerine ‘Tatar’ diyorlardı. İşin ilgi çeken tarafı bundan sonra Moğollar arasında ‘Tatar’ boy adına pek rastlanmamasına rağmen yabancılar Moğollar için ‘Tatar’ adını kullanmaya devam etti.

Arap ve Ermeni târihçileri de bu tâbiri Moğollar için kullandı. Rus araştırmacılar Moğol-Tatar tâbirini birlikte kullandı ve kullanmaya da devam etmektedirler. Yine Memlûk müverrihleri Timur’u, Gürcü müverrihleri de Karakoyunlular ile Akkoyunluları, Tatarlar olarak adlandırdı. Görüldüğü gibi bu târihlerde ‘Tatar’ adı artık yalnızca çeşitli Türk boylarını ifade etmek için kullanıldı.

Çok geçmeden ise Türk kökenli yeni bir halk daha “Tatar” olarak adlandırılmaya başlandı. Bilindiği gibi Moğolların ele geçirdiği Deşt-i Kıpçak’ta Altın Orda Devleti kuruldu (1242). Ele geçirilen bölgedeki nüfusun çoğunu Kıpçaklar oluşturduğu için bu bölgeye Deşt-i Kıptık, yâni ‘Kıpçak Bozkırı’ adı verildi. Âileleri ve bütün malları, özellikle hayvanları ile beraber Cuci Ulusu’na gelen Moğolların sayısı azdı. Bu durum karşısında da ele geçirilen memleketlerin (Kıpçak Bozkırlarının) Moğollaşmasından söz etmek mümkün değildir. Buradaki esas kitleyi Kapçakların oluşturduğunu Arap târihçisi el-Ömerî şu şekilde anlatmaktadır:

Altın Orda eskiden Kıpçaklarm yurdu idi. Lâkin, Tatarlar (yâni Moğollar) tarafından işgal edilince, Kıpçaklar onlara tâbi oldular. Sonra (Tatarlar) onlarla (Kıpçaklarla) karıştılar ve akraba oldular. Toprak, onların (Tatarların) tabiat ve soylarına galip geldi. Tatarlar tamamen Kıpçaklaştılar.

Kıpçaklarm dışında Altın Orda topraklarında İdil Bulgarlarıyla diğer Türk kökenli halklar yaşıyordu. Özbek Han’ın İslamiyet’i devletin resmî dini olarak kabul etmesiyle birlikte bölgedeki Türkler, Müslüman oldular. Altın Orda ve mirasçı hanlıklar döneminde ayrıca bölgedeki etnik süreçler de tamamlandı ve Altın Orda’nın nüfusu için Tatar adı kullanılmaya başlandı. Buradaki Tatarların (Kazan, Kırım, Astarhan, Sibirya vs) Kıpçak-Bulgar-Hazar menşeli bir halk olduğunu, ‘Tatar’ tabirinin ise aynen Altın Orda tâbirinin olduğu gibi Moğol devrinden sonra Ruslar tarafından verildiğini söylemek gerekmektedir.

Yine şunu belirtelim ki, Çarlık Rusya’sında Ruslar ele geçirdikleri’bütün Türkleri, ‘Tatar’ olarak adlandırdı. Ancak Ruslar bu dönemde bu adı hiçbir zaman ‘Moğol’ mânâsında kullanmadı. Diğer taraftan Rus siyâset ve ilim adamları, bunlara ‘Tatar’ demekle birlikte, Türk menşeli oldukları da inkâr edilemediğinden, Türkiye Türklerinden ayrı tutmak için Türkiye Türkleri için ‘Türk’, tâbirlerini kullandılar. Sovyet devrinde ise, ‘Tatar’ sözünün söz konusu geniş kullanımına son verildi, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek vb. milletler oluşturuldu. Bu Türk boyları için ayrı ayrı alfabeler ve yazı dilleri geliştirildi. Tatar tâbiri ise ancak Kazanlılar ile Kırımlılar için kullanılmaya devam edildi.

Prof. Dr. İLYAS KEMALOĞLU: 200l’de Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Târih Bölümünden mezun oldu. 2003’te aynı üniversitenin Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde ‘Altın Orda-İlhanlı Münâsebetleri’ adlı yüksek lisans tezini, 1308’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ‘Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi’ başlıklı doktora tezini savundu. 2012’de doçent, 2017’de Profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezinde, 2009-2012 yılları arasında Türk Târih Kurumu’nda, 2012-2020’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Târih Bölümünde görev yaptı. 2020’den îtibâren Marmara Üniversitesi Târih Bölümünde öğretim üyesidir. 2013-2021 yıllarında Türk Târih Kurumu İlim Kurulu üyesiydi. Çalışmalarının büyük bir kısmı, Altın Orda, Tatar hanlıkları, Rusya târihi, Türk-Rus münâsebetleri ve günümüz Avrasya Coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif çalışmalarının yanı sıra Altın Orda Devletinin ana kaynakları, Osmanlıda görev yapan Rus diplomatlarının raporları, Osmanlı Devletine dâir târihî Rus haritaları ve Ermeni meselesine dair Rusça arşiv belgelerini Türkçeye kazandırdı. Telif, çeviri ve editörlük olmak üzere kırktan Fazl kitap çalışması yayımlandı. Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi (Ötüken Neşriyat, 2009) adlı kitabı, 201l’de Türk Târih Kurumu Teşvik Ödülüne, 2019’da ise İlim Yayma Sosyal İlimler Ödülü’ne lâyık görüldü. Yazarın Ötüken Neşriyat’tan çıkan diğer kitapları: Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi, 1. Baskı 2009; 2. Baskı 2015; 3. Baskı 2022; 4. Baskı 2023. Avrasya’nın Sekiz Asrı Çengizoğulları, yayına hazırlayan H. Alan – İlyas Kemaloğlu, 1. Baskı 2016; 2. Baskı 2017; 3. Baskı 2020. Ötüken’den Kırım’a Türk Dünyası Kültür Târihi: Yayına Hazırlayan Ahmet Kanlıdere – İlyas Kemaloğlu: 1. Baskı 2020; 2. baskı 2022. G. M. Kurpalidis – Büyük Selçuklu Devleti’nin İdârî, Sosyal ve Ekonomik Târihi: Çeviren İ. Kemaloğlu, redaksiyon S. Kucur, 1. baskı 2007; 2. baskı 2011; 3. baskı 2020. Bağımsız Türk Cumhuriyetleri: Yayına. Hazırlayan. Ahmet Kanlıdere – İlyas Kemaloğlu, 2023. 

DERKENAR:

Tatarlarla İlgili Başka Bir Görüş

Prof. Dr. MEHMET MAKSUDOĞLU*

Mongollara 13. Yüzyılda ‘Tatar’ deniliyordu: Arapça bütün çağdaş kaynaklarda, Mongollardan ‘Tatar’ diye söz edilir. Sözgelimi, Arap târihçi İbnul Esir Mongollardan söz ederken dâimâ ‘Tatar’ kelimesini kullanmaktadır: ‘Sonra 617 (Mîlâdî 1220) yılı girdi. Tatarların İslâm ülkelerine çıkışı’, ‘Tatarların Kıpçaklara ve Ruslara yaptıklarının anılması’ (İbnul Esir, El Kâmil fit Târîh, Beyrut 1982, xıı, s. 358, 387). İbn Haldûn da ‘Bu sultân, (Cingiz Hân), Tatarların sultânıdır’ demektedir. Hâzâ’s Sultân Cıngîz Khân huwa Sultânu’t-Tatar (İbn Haldûn, Kitâbul İber, Beyrut 1981, (C: 5, s. 593.) Çok iyi bilindiği gibi Cingiz Han, Mongol  hükümdârıdır. İbn Haldûn da 14. yüzyılda yaşamıştır, (vefâtı, 15. yüzyılın ilk yıllarındadır), o devirde hâkim olan Mongollardan o da ‘Tatar’ diye söz etmektedir, çünkü Mongollar, Cingiz Hân, ‘Mongol’a çevirmeden önce, ‘Tatar’ diye anılıyorlardı. ‘Tatar diye anılan bu kavme Mongol denmesi, Cingiz Hân zamanından sonra olmuştur. Mongol tâbiri Mongolistan ve Orta Asya’da yerleşmiş, fakat Mongol imparatorluğunun batı kısmında hiçbir zaman yaygınlaşmamıştır.’ Mongol kökenli olup bu dili konuşan halklar kendilerine dâimâ açıkça ‘Tatar’ demişlerdir. Cingiz Khân zamânından sonra Mongolistan ve Orta Asya’da bu kelime her bakımdan Mongol’a çevrilmiştir. ‘Mongol’ kelimesi ‘Tatar’ kelimesinin yerine geçmiştir. Mongol imparatorluğunun en batısındaki bölgelerde ‘Mongol’ kelimesi, resmen konulduğu hâlde, asla üstün, yaygın hâle gelmemiştir. ‘Cingiz Han, ülkesinde resmî olarak ‘Mongol’ isminin kullanılmasını emretmiştir. Ne var ki, Batı’nın büyük bir kısmında ‘Mongol’ kelimesi, ‘Tatar’ kelimesinin yerini tutamamıştır…’ Mongol imparatorluğunun en batısındaki bölgelerde ‘Mongol’ kelimesi, resmen kullanıldığı hâlde, asla üstün, yaygın hâle gelmemiştir. ‘Cingiz Han, ülkesinde resmî olarak ‘Mongol’ isminin kullanılmasını emretmiştir. Ne var ki, Batı’nın büyük bir kısmında ‘Mongol’ kelimesi, ‘Tatar’ kelimesinin yerini tutamamaktadır. (Hasan İbrâhim Hasan, Siyâsî-Dînî-Kültürel-Sosyal İslâm Târihi, çev. İsmâil Yiğit,  c. V, s. 162, İstanbul 1986.)

Alangoya’nın iki oğlu vardı: Tatar Han ve Mongol Han. Tatar Han’ın oğlu Sung Han, Mongol Han’ın oğlu İl Han. İl Han’ın oğlu Yesügey Bahadır Han, onun da oğlu Çingis Han. Hâkimiyet, önce Tatar kolunda iken, sonra Mongol koluna geçtiği anlaşılıyor.

Tatar/Mongol ordusu 1237 yılında Moskova’yı zaptetti. Bu orduda kalabalık Kıpçak ve diğer Türk kitleleri de vardı. Türklerin büyük çoğunlukta olduğu Mongol ordusu, günümüzde ‘Rusya’ denilen bölgeyi on üçüncü yüzyılın ilk yarısında zaptetmişti (Shirin Akiner, Islamic Peoples of the Soviet Union, (London: 1986) p.5 5.). Bu vâkıa, Rusların, Avrupa Rusya’sındaki bütün Türk kökenli Müslümanlara ‘Tatar’ demelerinin sebebidir. Ruslara göre, Avrupa Rusya’sında yaşayan Müslüman Türklerin hepsi, Tatarların (Mongolların) torunlarıdır.

Çingis Han’ın ölümünden sonra oğulları arasında bölüşülen çok geniş alana yayılmış Mongol varlığının batıdaki, Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyindeki kısmının başında Cuci oğlu Batu Han (ö. 1255) vardı, o ölünce, kardeşi Burka Han başa geçti. Burka, bir sûfî vâsıtasıyla Müslüman olmuştu. Adı Bereke(t) olarak değişti.  Gök Ordu: Kök Orda, Arapların Altın Ordu, Rusların Zolotay Orda dedikleri bu devlette, halk, esas itibâriyle, Hunların, Göktürklerin torunları, Bulgar ve Kıpçak Türkleriydi. Hanlar, ileri gelenler, asîlzâdeler, üst düzey yetkililer Mongol (Tatar) idiler. Türk nüfûsunun ezici çoğunluğu etkisiyle, Mongollar da, son Hân Toktamış’ın adının da gösterdiği gibi, Türkleşmişlerdi. Emîr Timur, Litvanya’ya sefer hazırlığı yapmakta olan Toktamış Hân’ı 1396’da yenince, Gök Ordu yıkıldı ve dört Hânlık ortaya çıktı: Kazan, Kırım, Kasım (Sibir) ve Astrahan. Gök Ordu’nun yıkılışı, onun hâkimiyeti altında yaşamakta olan Ruslara fırsat verdi, zamanla, Avrupa devletlerinin de yardımıyla genişlediler ve bu Hânlıkların topraklarını ele geçirdiler.

Tatar’ kelimesi, günümüz Arap araştırmacılar tarafından da ‘Mongol’ yerine kullanılmaktadır. Meselâ, Mongol istilâlarını gösteren harîtanın yaftası (The Tatar Holocaust) Tatar felâketi, Tatar yağmasıdır.

İsmâil R. Fârûqî and Lois Lamya al Fârûqî, The Cultural Atlas of Islam (New York: McMillan publishing company 1986) p.253.

Cingiz Hân’ın emriyle, ‘Tatar’ yerine ‘Mongol’ kelimesinin kullanılması, o geniş toprakların doğu kısmında gerçekleşti ise de, batı kısmında ‘Tatar’ kelimesinin kullanılması devâm etti. Bu Tatar hâkimiyeti altında yaşayan milletler de Tatar (Mongol) sülâlesinden hânedânların idâresinde oldukları için ‘Tatar’ diye anıldılar. Böylece, ‘Tatar’ kelimesi, zamanla,  Tatar (Mongol) idâresinde yaşayan milletlerin siyâsî adı oldu: Osmanlı Hânedânı idâresinde yaşayan herkesin, ‘Osmanlı’ diye anılması gibi. Yâni, ‘Tatar’ sözü, etnik (kavmî) değil, siyâsî bir anlam ifâde eder oldu.

W. Bathhold, ‘Tatar’ maddesi, Encyclopaedia of Islam, Leiden 1934, IV, s. 101 de, Cingis Han’ın, ‘Tatar’ adını ‘Mongol’a çevirdiğini, Mongol adının, o geniş toprakların doğusunda tuttuğunu, batı kısmında Tatar adının devam ettiğini belirtir.

Türk dünyâsı, bir bütün olarak öğretilmediği için, kendilerini, nesillerden beri ‘Tatar’ olarak bildiklerinden, durumu kavramaları kolay olmuyor. Aynı olayı, gittiğimde Kırım’da yaşadım. Konuşmamın yarısı Anadolu Türkçesi ile yarısı da ‘Tatarca’ denilen kuzey lehçesinde idi. Hepimizin Türk olduğunu anlatmıştım. Kazan Türklerinin Mongollara endişe ile baktığını anlatan, lehçelerindeki ‘Tatar barda khatar bar / Nerede Tatar varsa, tehlike vardır’ deyimini anmıştım. Bu konunun anlaşılması, biraz zaman alacağa benzer.

Eskişehir Türk Ocağında konuşan Kırımlı orta yaşlı bir hanımın konuşmasını internete koymuşlar, orada dinledim. Kadın, bilinçli, büyük bir geçmişin vârisi olduğunun farkında; diyor ki: ‘Menim tilim, Altın Orda tili.’  / Benim dilim, Altın Ordu’ da konuşulan dil.’ Altın Ordu, Mongol kuruluşu idi, Kıpçak Türklerinin çoğunluğundan ötürü Türkleşti, halkın konuştuğu dil de, ‘Tatarca’ denilen kuzey lehçesi idi. Bunun bilincinde olan kuzey Türkü (Kazanlı veya Kırımlı) o geçmişten kopmayı istemiyor olabilir, tabiî, en mühimi, Türk dünyasının çok geniş olduğu, kendilerinin, bu dünyânın bir parçası olduklarını bilmeyişleri. Anadolu lehçesini öğrenip kullanan Kırımlılar var, bâzıları da, bunu assimile olarak görüyor: Rusların, rusçayı dayatması paralelinde anlıyor. Mühim değil; zamanla kendiliğinden çözülecektir. Temaslar bunu sağlar. Ayrıca, anlatılıyor da.

Kendisiyle yaptığım röportajdan alıntıdır. (KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI, 07 MAYIS 2023 Pazar)

*Kırım kökenlidir.1939 yılında Eskişehir’de dünyâya geldi. İslâm târihi,  Farsça ve Arapça hocalığı yaptı. Osmanlı Târihi konusunda kitaplar yazdı.

Önceki İçerikDüşün-Genleşme
Sonraki İçerikŞimdiye Kadar Neden Yapmadınız?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.