Milli kimlik ve Devlete hakarette, saldırmada yasal engeller demokratikleşme adına bir bir kaldırıldı. Bazıları çekinmeden hakarette ben de varım diyebiliyor. Bir başka önemli kilometre taşı da vatana ihanetin (hıyanet-i vataniye) suç olmaktan çıkarılmasıdır. Bunlar hep ülkenin demokratikleşmesi için yapıldı!
Son yıllarda akademik unvanlar; Milli Devlet, Cumhuriyet ve Türklük ile sorunları olanlara, yandaşlara bol kepçe dağıtıldı. Bu dağıtımda garip ve düşündürücü örneklerle karşılaştık. Dünya düzdür gibi bir iddiaya benzer şekilde Türklük yoktur hükmünü verenler var. Aslında bunları şahıs olarak ciddiye alıp konu yapmak uygun olmayabilir. Ancak mensup oldukları yer iktidar partisinin Merkez Karar Yönetim Kurulu ise durum değişir. Marjinal ve sapma görüşlere sahip bazıları iktidar partisince siyasete davet edilmiş ve ödüllendirilmişlerdir. Bir kısmı da akiller heyeti adıyla Türkiye’yi dönüştürecek yeni anayasa için vatandaşın aklını çelmeye memur kılınmışlardı. Aynen Damat Ferit’in Heyet-i Nasiha’sı gibi…
“Bugün kaçımızın atası, dedesi Orta Asya’dan gelmiş” diyen birisiyle Kızılay’da gezerek kemik şekillerine göre Türk arayıp da bulamayan Mümtaz Bey’in yaklaşımları farklı değildir. Türk dediğin bir sentez ise; bu Müslüman öğretim üyesi tez ve antitez ile de meşgul müdür? Aklındaki sentezi neden geri çevirerek, sentezdeki unsurları tek tek ayırma ve tesbihi dağıtma ihtiyacı duyar? Herkesi kucaklayan ve ayırmayan Türk Kimliği yerine etnik taassuba neden ihtiyaç duyarlar? Araştırmalarda milli kimlik olarak Türküm diyen, kendini Türk hisseden ve %90’ları aşan Türk Milleti hayaletler ile mi uğraşıyor?
Terör örgütünün istekleri doğrultusunda TBMM’de kurdurulan çözüm komisyonunun başkanı Naci Bostancı’nın da açıklamaları doğrusu enteresan… Devletin milletinden, milletin devletine geçiliyormuş. Devlet, milletin teşkilâtlanmış şekli değil mi? Milletleşemeyen, ortak mutabakatları oluşmayan topluluklar zaten devlete geçemiyor. Devletim dese de devlet olamıyor. Etnik ve mezhep ağırlıklı çatışmaları aşamadıklarından milli seviyede politikalar oluşturamıyor. Milli menfaatlere sahip çıkamıyor. Türkiye’de milletleşmeden geriye döndürülmek istenen, etnik gurup ve mezhebe göre şekillendirilmeye çalışılan bir millet var. Millet ile devlet arasında bir sorun yok. Sorunun özü, seçimle veya darbelerle devleti yönetenlerle milletin değerleri arasındaki yabancılaşmadır. Bunu ortadan kaldırmanın yolu, tarihi bir gelenek, siyasi bağımsızlığın ve egemenliğin kaynağı olan devleti taşlayıp yeni bir anayasa ile yeni bir devlet kurma macerasına girmek değildir. Kaldı ki, bu tip projelerin sahibi de yerli değildir. Ayrıca, devlet mi milletten; millet mi devletten üstündür tartışmaları abes ile iştigaldir. Devlet ve millet birbirine rakip futbol takımları değildir. Liberal ve küresel rüzgarlarla devletsiz ve Cumhuriyetsiz yeni bir millet inşası büyük bir ütopyadır. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçen aynı devlet ve millettir. Rejim ve devletin şekli değişse de… Tarih süreklilik gerektirir. Milli tarihte kurulmuş olan devletler birbirinden kopuk tren vagonları değildir.
Anti Türk mayını gibi ortada dolaşan sözde bazı siyasetçiler var. Bunlar yakalarında ay yıldızlı rozet taşırlar; konuştukları kürsünün yanında itina ile hazırlanmış bayrak asılıdır; ama Türk’ü ve Türk Milletini reddederler. Türk Milletinden hayali milletler üretmekle uğraşırlar.
Ülkede demokrasi ve milli güvenlik yıpratılmaktadır. Milli güvenliğin tehdit altında olması, demokrasi için de geçerlidir. Ülkedeki sorun, iktidar partisinin Türkiye partisi ve kitle partisi olmaktan uzaklaşma sorunudur.