Tarihimize Not Düşen Gerçekler…(Zaman Asla Kaybolmaz)

99

    Hayat, biz insanlara Allah’ın armağan etmiş
olduğu büyük bir değerdir. Hiç düşündünüz mü?

    Bu değerli süreci yaşarken biz hayata ne
verdik? Hayat bize ne verdi? Ama bundan da önemlisi doğup büyüdüğümüz,
hayatımızı geçirdiğimiz vatan topraklarımıza, canım ülkemize biz neler verdik?

 

     Bu güzel vatan toprakları bize ne verdi?

 

     Hiç şüphesiz her insanın bir cinsi, bir
kimliği vardır. Yüce Allah’ın verdiği can, daha ilk günden bir cinse
bürünmüştür; kimimiz ilk nefesi erkek, kimimiz dişi olarak alırız ana rahminde.
Bu yalan dünyaya atılan ilk adım sonrasında bir kimliğimiz oluşur anadan,
babadan kaynaklanan…

 

      Ancak vatanı olmayan insanların kimliği
neye yarar?

 

      Hele, hele kimliğinde Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin adı, Al Bayrağımızın Ay ile Yıldızı var ise; böylesine bir gurur
dünyanın hangi devletinin, hangi milletinin tarihinde, kimliğinde yazar?

 

        Tarih;
yaşanmış olayları, hafızalara kazılı gerçekleri unutturarak, kendilerine göre
yeniden tarih yazanları asla affetmemiştir..!

 

        Ülkemizin gerçeklerini anlatan tarih
sayfaları; özellikle son dönemde yaşananları, kendilerinin tarihi yeni baştan
yazdıklarını sananları da sorgulayacak, kararını yaşanan gerçeklere göre
verecektir.

 

       İşte tam bu noktada; tarihi gerçekleri yok sayarak,
tarihi yeni baştan, kendi gerçeklerine göre yazdıklarını sananlar, günü
geldiğinde başlarını, tarihin gerçek sayfalarına çarpacaklardır.

 

       Bugüne kadar yayınlanmış kitaplarımda,
yazılarımda yaşanmış tüm gerçekleri; sadece kimliğime değil, yüreğime de
kazıdığım, Türk Milletinin bir ferdi olmanın gurur ve onurunu duyan, 1974
yılında vatan ve vazife uğruna Kıbrıs adasında savaşan bir ‘Kıbrıs Gazisi’,
ülkemizin aydınlık yarınlarına sevdalı bir yurtsever olarak analiz ettim, tarafsız
bir şekilde kaleme aldım.

 

        Doğduğumuz, yaşam umutlarını yeşerttiğimiz bu güzel
vatan topraklarına, bu güne değin şahsımız ve ülkemiz adına ne ektiysek onu
biçtik!

 

       Hürriyetimiz, bağımsızlığımız uğruna hep
birlikte omuz omuza savaştık. Kanımız, kanımıza değdi. Birbirimizin kucağında
nefes alıp, nefes verdik.

 

       Günü geldi; vatana ve millete hayırlı
evlatlar yetiştirmenin gururu ile sevinç gözyaşları yaşları döktük.

 

      Günü geldi; ellerine kına yaktığımız
evlatlarımızı vatanımızın dirliği, milletimizin birlik ve beraberliği uğruna
feda ettik:

 

      ‘’Vatan Sağ Olsun’’ dedik…

 

        Anaların, babaların acı dolu
feryatlarına; gözyaşlarımızla eşlik ettik, yüreklerimiz dağlandı.

 

        Günü geldi; ülkemizin uluslararası
toplumda kazandığı her başarı göğsümüzü kabarttı.

 

Milletçe sevinç
gözyaşları döktük; kazanılan her başarıda, göndere çekilen ‘Ay Yıldızlı Al
Bayrağımızı’, hançeremiz yırtılırcasına söylediğimiz istiklal marşımızla
selamladık.

 

        Günü geldi bu ülkenin kimliğini
taşıdığı halde, onur ve gurur timsali bayrağımızı, gönderinden indirmeye cüret
eden, yırtan, yakan; ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret
edip, heykellerine saldıran aymazlara, utanmazlara da rastladık…

 

        Ardımızda kalan yılların başarısına da,
acılarına da hep gözyaşlarımız eşlik etti. Çünkü Türk milletinin asırlardan bu
yana süregelen en önemli niteliği; acıyı da, sevinci de hep birlikte yaşaması;
kimi zaman gönül coşkusuna, kimi zamansa acılar yumağına hep birlikte
gözyaşlarını katmasıydı…

 

       Aslında
yaşadığımız vatan topraklarımızın hamuru; bu birlikteliğimizin, duygu
yoğunluklarımızın, milli ve ulvi değerlerimize olan düşkünlüğümüzün, asırların
ötesinden gelen geleneklerimizin, göreneklerimizin ortak çanağında yoğrulmamış
mıydı?

 

       Biz buyduk işte! Tarih sayfaları bizi hep
böyle tanıdı. Çünkü bizler sevinçlerimizi de, acılarımızı da gözyaşlarımızla
kutsayan bir milletiz.

 

       Ama
milenyumlu yılların bu ilk çeyreğinde kimi zaman güldük ama çoğu kez ağladık!
Vatan bellediğimiz toprak ananın bağrını en çok da bu dönemde yaşadığımız
sıkıntılar, olaylar sonrasında yüreklerimizi sızlatan duyguların gözyaşlarıyla
suladık…

 

       Adeta
yurdumuzda ‘kırılmadık’ hiç bir şey kalmadı!

 

       Kimi kez doğal güzellikleri, doğaya renk
veren çiçekleri, ağaçları, doğa canlılarını kırdık, parçaladık!

 

      Kimi kez iyi niyetli yürekleri yaraladık!

 

      Kimi kez güzelliklerle dolu kalplere
rüzgâr ektik, fırtına biçtik!

 

      Kimi kez dağlanan ana, baba eş, evlat
yüreklerinin onarılmaz acılarını görmezden geldik!

 Feryatlar duyduk, yurdumuzun her yanından,
adeta umursamadık…

 

     O nedenle:

     ‘Asla kaybolmayan zamanın’ hafızasına
not düşmek adına, tarafsız bir gözlemle kaleme almış olduğum bu yazımda
anlatmış olduğum her ne varsa; gönül gözümden gelen yaşlarla sulanmıştır…

 

      2000’li yılların bu ilk çeyreğinde yaşanmış,
yaşatılmış, yaşadığımız onca olaya rağmen; şanlı tarihimize not düşen öyle bir
gerçek vardır ki, o da şudur:

 

        Şehitlerimizden Yüce Türk Milletine
emanet olan, bir ve beraber yaşamanın gururunu taşıdığımız bu Gazi Topraklar ve
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti
Devleti sonsuza kadar payidar kalacaktır.

 

       Tarih sayfalarına kan ve can bedeli
ödenerek kazınan bu gerçek ne bugün, ne de gelecekte; hiçbir neden uğruna
değişmeyecek, değiştirilemeyecektir.

 

        Ulus-Devlet
kimliğini sonsuza kadar muhafaza edecek olan Türk Milleti dili, dini, kültürü,
tarihi ve saygın kimliği ile aydınlık yarınlara el, ele güçlü bir biçimde
yürümeye devam edecektir.

Önceki İçerikKendine İsyan
Sonraki İçerikTeşkilât-ı Mahsûsa’nın Doğu Afrika Faaliyetleri Birinci Dünyâ Savaşı’nda Sudan, Habeşistan, Somali.
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.