Milletlerin kaderi, üç beş veya yirmi otuz yıllık zaman dilimleriyle ölçülüp değerlendirilmez. Tarih sahnesine çıktığı andan günümüze kadar süren kronolojik bir şeritle takip edilir. Bu şerit üzerinde inişler, çıkışlar hatta düzlemler vardır.
Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden beri adını, haklı olarak şan ve şerefle tarihin altın sayfalarına yazdırmayı başarmıştır. Bu yüzden dört kıtada kalıcı medeniyetler kurmuştur. Ordular yenmiş, ülkeler fethetmiştir. Ama tarih boyu adalet ve hoş görüden de ayrılmamıştır. Osmanlı altı yüz yıl idaresinde bulundurduğu ülkelerin dillerine, kültürlerine asla karışmamışken, Fransızlar, kuzey Afrika da işgal ettikleri Fas, Tunus, Cezayir gibi ülkelerde elli yılda bu devletlerde yaşayan insanların dillerini değiştirmişlerdir. Şu anda bu saydığım ülke insanlarının hepsi Fransızca konuşuyor. Peki, Osmanlı kültürel baskı uygulamamakla iyimi yapmıştır; o günün şartlarına göre iyi yapmıştır, yoksa altı asır boyunca bir imparatorluğu baskı ve zulümle ayakta tutmak pekte kolay olamazdı.
Tabi gelinen bu tarihi süreçte, genellikle iyi yöneticiler, cihanşümul hükümdarlar, padişahlar, devlet adamları çıktığı gibi, azda olsa arada dirayetsiz, devleti yönetmekten aciz öngörüsü olmayan devlet adamları da olmuştur. Özellikle cumhuriyet kurulduğundan beri Atatürk’ten sonraki süreçte isimlerini vermesek’te bunlardan birkaçını hatırlamamız pekalâ mümkündür.
Özellikle cumhuriyet döneminde demokratik hayata geçildikten sonra iktidarın yanı sıra, muhalefetin varlığını da hemen hatırlayıveririz. Muhalefet, iktidarı birinci derecede denetleyen en önemli kurumların başında gelir.
Son 13v yıldır ülkeyi idare eden AKP iktidarlarının yanı sıra muhalefet’e de bir göz atacak olursak, ülkenin bu gün geldiği noktadan, en az iktidarın olduğu kadar muhalefetin de sorumluluk payı vardır. AKP’nin ilk kuruluş yıllarında muhtar dahi seçilemeyecek kadar cezalı olan R. T. Erdoğan, Sayın Deniz Baykal ve partisi CHP sayesinde siyasi yasaklı halden kurtularak, partisinin başına geçip başbakan olmuştur.
Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına seçilmesi muhalefet’in taktik hataları yüzünden olmuştur. Hele hele 7 Haziran 1 Kasım genel seçimleri arasındaki beş aylık süreç, sırf muhalefet partilerinin iyi bir performans sergileyemeyip, AKP’ye tekrar büyük bir oy yüzdesiyle iktidara gelmelerine sebep olmuşlardır. Eğer muhalefet partileri, HDP’yi saymıyorum CHP ve MHP aralarında iyi bir koordinasyon sağlayıp anlaşabilselerdi, meclis başkanlığı muhalefetten seçilir, meclis kapanmaz çalışır ve her iki muhalefet partisinin de ısrarla üzerinde durdukları 17/25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık olaylarının mecliste görüşülmesini sağlayabilirlerdi.
Gene her iki parti de (CHP Ve MHP) 7 Haziran seçimleri sonrasındaki koalisyon görüşmeleri sürecini iyi değerlendiremeyip, ülkeyi 1 Kasım seçimlerine gitmeğe mecbur bırakmışlardır. Özellikle bu son 1 Kasım seçimleri MHP için tam bir hezimet olmuş, 7 Haziranda seçilen seksen milletvekili, kırk milletvekiline düşürülmüştür. Sayın Devlet Bahçelinin, kendi memleketi Osmaniye de dahi MHP, 2. Parti durumuna düşmüş, meclis başkan vekili ve genel başkan yardımcısının dahi seçilmesi sağlanamamıştır.
Yapılan bunca başarısızlığın hesabını birileri elbet vermek zorunda, hesap verme yerleri de kongrelerdir. Ama MHP Genel Merkez yönetimi kongreye gitmeyi kesinlikle reddediyor. Hâlbuki delegeler kendi dönemlerinde oluşturulan delegelerdir. Eğer bu delegasyon kendilerini hala tasvip ediyorlarsa yeniden güven tazeleyecekler, o zaman herkes şapka çıkarmak zorunda kalır. Ama muhalif adaylardan birisi kazanırsa da, demokrasinin gereği ne ise o yapılmalıdır.
Unutulmamalı ki Tarih; hainleri yargıladığı aynı terazide, sessiz kalanları ve hata yapanları da yargılar.
Yeni yıl, Yüce Türk Milletine ve sizlere hayırlara vesile olsun.
Saygılarımla.