Tak Kafana Tokadan Başka Şey

71

Ön sırada oturan öğrencim Ece’ye: “Biliyor musun, bugün, senin için çok önemli bir gün.” deyince Ece birden şaşırdı. Gözleri parladı, iki yanağı yeni açmış iki güle döndü. Niye böyle dediğimi anlayamamıştı. Meraklanması için biraz yutkundum, zaman kazandım. “Bazı günler unutulmaz, önemlidir; okula başladığınız ilk gün, evlilikteki ilk gün gibi. Bugün de, senin bundan sonraki hayatının ilk günü.” Yaptığım terdit (şaşırtma) sanatı hem Ece’nin hem sınıftaki diğer öğrencilerimin hoşuna gitmişti.

“Takma kafana, tokadan başka bir şey.” sözünü hepimiz duymuşuzdur. İnsan olmayı küçümseyici bir yaklaşım. Kafa sanki sadece toka takılacak bir mekan. İnsan olan insan, aklıyla, zekasıyla, bilinciyle, sorumluluk duygusuyla vardır ve insandır. Bu nitelikteki varlık; duyar, düşünür, gerekirse ilgi alanına giren konuları kafasında tartar, yani kafasına takar. Kafasına taktığı konular bazen kişide takıntı oluşturabilir. Bu da insan olmanın sonucudur.

Takıntı (Obsesyon), ruhçulukta ve ruhbilimde farklı tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır. Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. Bir zamanlar ben, her apartmanın katlarını, indiğim ya da çıktığım merdivenlerin basamaklarını sayardım. Herkesin kendince bir takıntısı olabilir. Takıntı; iradeyle, tedaviyle giderilebilecek psikolojik hastalıktır.

Geçen gün arkadaşlara şöyle dedim: “Burada sekiz kişiyiz. Dense ki ‘Azrail yedi kişinin canını alacak, bir kişiye dokunmayacak.’ sizce bu kimdir? Herkes bu kişinin kendisi olduğunu düşünecektir. Çünkü, hiç kimse ölümü kendisine yakıştırmamaktadır. Ölüm, sanki başkası için vardır, kendisi ölmeyecektir.” Ölüm, sürekli tekrarlanan, kaçışı olmayan gerçektir. Kimine göre korkunç, kimine göre sempatik. Mademki ölüm var, biz hayatımızı niçin ölüm gerçeğine göre tanzim etmiyoruz, edemiyoruz?

Rahmetli dedemden “Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil.” cümlesini öğrenmiştim. Kişilere değer vermek ve zamanı bereketlendirmek, kıymetlendirmek adına harika bir öğüt.

“Aklımı seveyim.” cümlesini çok severim. Kişinin özgüvenini artırdığı gibi, kişiye sinerji veriyor. Üzerinde uzun zaman çalışıp iş başardığımızda, bir orijinalliği keşfettiğimizde, başkalarının içinden çıkamadığı bir sorunu kolaylıkla çözdüğümüzde söyleriz bu sözü. Bu sözü birazcık değiştirip “Ben takıntımı seviyorum.” desek ne olur? Bunun için önce sevebileceğimiz bir takıntı edinmek gerek.

Hayatımızın son günü, ilk günümüzden daha önemsiz değildir. Her gördüğümüzü Hızır, uyandığımız her günü son gün bilmek gibi bir takıntımız olsa nasıl olur? “Bugün uyandım, bir günlük ömrüm var, akşama öleceğim.” diyebilmek,  güne bu düşünceyle başlamak ne kaybettirir bize? Bu düşüncemizi takıntı haline getirerek günümüzü ve ilişkilerimizi buna göre tanzim etmek, bizi erdemli insanlar sınıfına yükseltecektir.

Bugünümüzün, son günümüz olmadığına emin miyiz? Ruh, can kafesini terk etmeden!…