Suriye’deki İstikrarsızlık ve Müdahil Ülkeler

98

SURİYE DEDİKLERİ…

Güney komşumuz Suriye, 185.180 Km2 yüzölçümlü, yaklaşık 20.000.000 nüfuslu Müslüman bir Arap ülkesidir. İslam fetihlerinden önce Suriye topraklarında; İbraniler, Aramiler, Asurlular, Babilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Bizans, Emevîler, Abbâsîler, Eyyubiler, Selçuklular, Memlûklular, Haçlılar ve Osmanlı Cihan Devleti hüküm sürdü. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı yönetiminden çıktı.

Ülke, 1920’den 1946’ya kadar Fransa yönetiminde kaldı. 1946’daki bağımsızlığına kavuştu. Şükrü el Kuvvetli liderliğinde Bağımsız Suriye Devleti kuruldu. 1949 yılında, yeni kurulan İsrail Devleti ile savaşa grip yenilince, Hüsnü Zaim liderliğinde gerçekleştirilen bir askerî darbe ile yönetim değişikliği oldu. 1949 yılında iki, 1954 yılında bir ihtilal daha oldu. İhtilal teşebbüsleri ve yönetim değişiklikleri devam etti. 1958 yılında, Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti kuruldu ise de 3 yıl sonra dağıldı. 1966 yılında Salah Cedid ve Hâfız Esad grubu iktidara geldi. 1970 yılında Hâfız Esad, tek başına yönetime hâkim oldu ve ülkede dikta rejimi oluşturdu. İsrail, 1981 yılında, Suriye Türkmenlerinin bir bölümünün yaşadığı ve Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ni işgal etti.  Günümüzde bu bölge iki ülke arasında anlaşmazlık konusudur.

Hâfız Esad 2000 yılında ölünce yerine oğlu Beşar Esad Devlet başkanlığına getirildi.

15 Mart 2011’de Suriye’de karışıklıklar, Nisan 2011 tarihinde silahlı çatışma başladı. Göstericiler, ailesi 1971 yılından beri iktidarı elinde tutan Beşar Esad’ın istifasını ve 1963 yılından beri ülkeyi idare eden Baas Partisi’nin iktidarı bırakmasını talep ettiler. Suriye’de iç savaş devam etmektedir.

Beşar Esad yönetimi Rusya ve İran’dan askerî ve para desteği alırken, muhalifler Katar ve Suudi Arabistan’dan silah desteği almaktadır. Haziran 2013 tarihi itibarıyla Beşar Esad yönetimi ülkenin %30-40’ını ve ülke nüfusunun % 60’ını kontrol etmektedir. 2012 sonlarında Birleşmiş Milletler Teşkilatı, iç savaş sırasında 150.000 insanın öldüğünü açıklamıştır.

SURİYE TÜRKMENLERİ

Suriye Türkmenleri, Selçuklu sultanı Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’ndan önce belirli oranlarda Rakka ve Halep bölgesine yerleşmeye başlamışlardır. Suriye Türkmenleri, Haçlı Seferlerine başarı ile karşı koyan Oğuz Boylarıdır.

Oğuz Çetinoğlu: Suriye’deki iç savaşa şöyle veya böyle müdâhil olan ülkeler hakkında genel bir değerlendirmenizle röportajımıza başlayabilir miyiz?

Doç. Dr. Barış Doster: Bölgede İran Rusya’ya, Türkiye ise ABD’ye yakın politikalar tâkip etmektedir.

Türkiye’nin Kuzey Irak Mahallî Yönetimi’yle ilişkilerinin seyrinde, sadece ABD’nin bölgedeki hesapları değil, Türkiye’nin Irak hükümetiyle olan ilişkileri, Erbil’in Bağdat’la olan ilişkileri,

Bağdat’ın Tahran’la olan ilişkileri ve Türkiye’nin İran’la olan ilişkileri belirleyici olmaktadır.

Çetinoğlu: İkili ilişkilere Rusya’nın Suriye Politikasını irdeleyerek başlayabilir miyiz?

Doç. Doster: Rusya’nın Suriye politikası başından bu yana kendi içinde tutarlı bir seyir izlemektedir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Güvenlik Konseyi’nde Çin’le birlikte Suriye karşıtı karar önerilerine kararlılıkla karşı koyan Rusya, Suriye’ye savaş gemisi yollayarak ve silah satarak da sahip çıkmaktadır. Rusya’nın Suriye’de Tartus limanı gibi stratejik bir üsse sahip olmasının yanında, İran’la olan yakın ilişkileri ve Irak merkezi hükümetiyle geliştirdiği ilişkiler de Suriye’ye sahip çıkmasını gerektirmektedir. ABD’nin önceliğini Ortadoğu’dan Asya Pasifik’e yönelttiğini gören Rusya, Ortadoğu’da ağırlığını artırmaya yönelirken, bölgesel politikalarla da bu adımlarını desteklemektedir. Bu bağlamda enerji kartını başarılı bir diplomatik silah olarak devreye sokmakta, yumuşak güç unsurlarını seferber etmektedir.

Rusya ayrıca, SSCB döneminden farklı olarak jeopolitiğe daha fazla önem vermekte, diplomasisinde jeopolitik temelli hareket etmektedir. Jeopolitik güvenliğini öne çıkarmaktadır.

Çetinoğlu: Rusya’dan söz ederken, Rusya’nın Çin’le gelişen ilişkileri hakkında bilgi vermeniz mümkün mü?

Doç. Doster: Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan yükselen ekonomiler) içindeki konumu ve bu yapının kurumsallaşma çabaları da, Suriye’yi desteklemesini adeta mecburî kılmaktadır.

Çetinoğlu: Neden?

Doç. Doster: Çünkü ABD’nin sadece ekonomik açıdan değil, siyasî ve askerî açıdan da eski gücünü yitirmesi, Çin ve Rusya’nın artan ağırlığı, AB’nin yaşadığı bunalımın iktisadî buhranın da etkisiyle yapısallaşması, Ortadoğu’daki rekabeti öne çıkarmıştır. Moskova ile Ankara arasındaki iktisadî ilişkilerin yakınlığına rağmen, Ortadoğu konusunda, Suriye ve İran meselelerinde, dünya pazarlarına enerji ulaştırılmasında keskin bir rekabet vardır. Ayrıca iki ülkenin Karadeniz’deki rekabete ilişkin yaklaşımları da farklıdır. ABD’nin Türkiye üzerinden Karadeniz’de bayrak gösterme hesaplarının yanında Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliği de, Rusya’yı bu konuda daha kuşkucu kılmaktadır. Nitekim Rusya, son dönemde Karadeniz’de yaptığı tatbikatların sayısını artırmıştır.

Rusya ayrıca, İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yakınlaşmasına, Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirmesine şart olarak, yıllardır güçlü siyasî ve iktisadî ilişkilere sahip olduğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle ilişkilerini de kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Bu ülkede sadece ekonomik gücüyle, bankalardaki parasıyla değil, Doğu Akdeniz’in doğal kaynakları üzerinde söz sahibi olarak ve güneyde bir deniz üssü kurarak da etkili olmak istemektedir. Rusya’dan bu ülkeye 30 milyar doları bulan bir para akışının olduğu ifade edilmektedir ki, ülkenin toplam mal ve hizmet üretiminin 23 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa, Rusya’nın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerindeki etkisi ve neden bu ülkeye “Rusya’nın Hong Kong’u” denildiği daha iyi anlaşılır. Zira ülkedeki bankalarda bulunan mevduatın yarısı doğrudan veya dolaylı olarak Suriye ekseninde görülen saflaşmada bir yanda Rusya, Çin ve İran’ın varlığı, diğer yanda ise ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın varlığı dikkat çekmektedir.

Rusya’nın bölge çapında attığı adımlar ve ABD’ye verdiği mesajlar kapsamında Rusya Devlet Başkanı Putin’in, orduya Rus birliklerinin Rusya dışında görevlendirilmesiyle ilgili harekât emri vermesi de dikkat çekicidir. Çünkü Rus birliklerinin görev yapacağı ülkelerden biri de Suriye’dir.

Bu konuda planın ayrıntıları hem Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü hem de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile görüşülmektedir. Enerji üretiminde dünyanın en büyük güçlerinden biri olan, ileri teknoloji üretebilen, eskiyen sanayi altyapısını ve üretim teknolojisini yenilemeye çalışan Rusya’nın, Çin’le olan yakınlığı, aralarındaki ilişkiyi ‘kapsamlı stratejik işbirliği ve ortaklık’ olarak tanımlaması, ‘yeni bir devletlerarası ilişki örneği’ olarak nitelemesi de, iki ülkenin Suriye konusundaki ortak tutumlarını beslemektedir.

Çetinoğlu: Çin Cumhuriyeti de bölge ile yakından ilgileniyor…

Doç. Doster: Çin’in Avrasya coğrafyasında artan etkisi ve büyük ekonomik gücünün yanında AB ile arasında artan ticaret hacmi de, Çin’le birlikte Rusya’nın elini güçlendirmekte ve de ABD’nin Suriye politikasında daha atak davranmasını engellemektedir. Şöyle ki Avrupa’da, özellikle de İngiltere, Almanya ve Hollanda’da giderek artan sayıda şirket Çin’le yaptıkları ticarette Çin para birimi yuan kullanmayı tercih etmektedirler. Çin, ekonomik gücünün yanında, yumuşak gücünü de devreye sokmuştur. Mesela Çin dışında her gün 2 milyar dolar değerinde ticaret yuan ile yapılmaktadır.

Bu hacim son 15 ayda 2 katına çıkmıştır.

Çetinoğlu: Irak’ın durumu nedir?

Doç. Doster: İran’a yakın politikalar izleyen Başbakan Maliki Suriye’de rejime destek verirken, ABD’ye yakın bir siyasî çizgi benimseyen ve Türkiye’yle iyi ilişkileri olan Kuzey Irak Mahallî Kürt Yönetimi ise Suriyeli muhalifleri desteklemektedir. Din, etnik, mezheple ilgili ayrımların, aşiret ilişkilerinin güçlü olduğu Irak’taki istikrarsız siyasî yapı, sadece Suriye’deki gelişmelere değil, Türkiye ve İran’daki gelişmelere karşı da fazlasıyla duyarlıdır.

Irak başbakanı Maliki’nin İran’ın güçlü desteğine sahip olması, mahallî seçimlerden başarıyla çıkması, ülkenin birliğini savunan politikalarda belli Sünni kesimlerin de desteğini alması, Suriye konusunda da elini güçlendirmektedir. Irak siyasetinde Maliki şu anda çok güçlüdür ve ona karşı güçlü bir politik seçenek yoktur. O kadar ki ABD bile O’nu doğrudan karşısına alamamakta ve işgal ettiği Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunu açıklamak durumunda kalmaktadır. Barzani’yi kastederek ‘Bağdat’ın onayı olmadan Irak’ın herhangi bir kesiminden petrol ihracatını desteklemiyoruz‘ diye açıklama yapması da bunun delilidir.

Çetinoğlu: İran’ın Suriye’yi desteklemesinde hangi etkenler var?

Doç. Doster: İran, Suriye politikasında başından beri aynı çizgiyi korumaktadır. Bu konuda keskin bir görüş ayrılığı içinde olduğu Türkiye’nin, sadece Suriye meselesinde değil, Afganistan, Irak ve

Libya konularında da ABD ile aynı hatta ortak olduğunu belirtmekte, İsrail’in Mavi Marmara baskını sebebiyle dilediği özrü de, Suriye meselesinde Türkiye’nin öne çıkmasıyla açıklamaktadır. Suriye’deki rejime karşı Türkiye’nin sadece Çin’in Avrasya coğrafyasında artan etkisi ve büyük ekonomik gücünün yanında AB ile arasında artan ticaret hacmi de, Çin’le birlikte Rusya’nın elini güçlendirmekte ve de ABD’nin Suriye politikasında daha atak davranmasını engellemektedir.

ABD ve batılı güçlerle veya Suudi Arabistan ve Katar’la değil, aynı zamanda İsrail ve terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile de aynı safta olduğunu vurgulamaktadır. ABD’nin Türkiye ile İsrail’in barışmasını sağladıktan sonra, Suriye üzerindeki baskıların daha da yoğunlaştığını söylemektedir.

İran, batının Suriye’deki rejimi değiştirme çabalarını büyük jeopolitik oyunun parçası olarak görmektedir. Asıl büyük hedefin kendisi olduğunun farkındadır. Tahran’a göre; bu oyunun içinde ABD, NATO, AB ülkelerinin bazıları, kimi Arap ülkeleri, İsrail ve Türkiye vardır. Suriye’deki

Özgür Suriye Ordusu’nun, terör örgütü PKK ve onun İran uzantısı olan PJAK ile temasını bilen

İran’a göre; Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve ABD, Suriye’ye yönelik bir dış müdahalenin zeminini oluşturmak için bu ülkedeki şiddet olaylarının tırmanmasına çalışmaktadırlar. İran, Irak’ın kuzeyindeki mahallî yönetimin hızla bağımsızlık yönünde adım atmasından ve Türkiye’nin de buna hem diplomatik hem de ekonomik katkı vermesinden de rahatsızdır. Tahran, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Mahallî Kürt Yönetimi’ne fiilen devlet muamelesi yaptığını, Irak merkezi hükümetini devre dışı bırakarak, ikili anlaşmalar imzaladığını sık sık dillendirmektedir. İran, Irak’taki Şii-Sünni anlaşmazlığında Türkiye’yi Sünnilerden yana taraf olmakla suçlarken, bölgede İsrail’i düşman, Türkiye’yi ise rakip olarak gördüğünü hiç saklamamaktadır.

Çetinoğlu: Bütün bu bilgilerin ışığında Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak tahminleriniz nelerdir?

Doç. Doster: Suriye’de gelinen aşamada bundan sonra olabilecekleri kestirmek güçtür, tahminde bulunmak kolay değildir. Ancak Esad rejiminin olayların başladığı güne oranla daha güçlü bir konumda olduğu, askerî açıdan önemli başarılar elde ettiği, diplomatik düzlemde de elini güçlendirdiği görülmektedir. ABD’nin Esad rejiminin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddiaları bir türlü ispat edilememiş, dolayısıyla da Suriye’ye yönelik bir askerî müdahalede bulunmak için gereken kamuoyu desteği ve psikolojik iklim bir türlü sağlanamamıştır. ABD’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, İsrail ve Türkiye de bu durumun farkındadır. Bunların yanında Rusya, Çin ve İran’ın Suriye’ye verdiği güçlü destek ve bölge dengelerinin değişmesi de Esad’ın elini güçlendirmiştir.

Esad sonrasının bir türlü kestirilememesi, yerine kimin geleceğinin öngörülememesi ve Suriye’de

İslamcı bir rejimin iktidara gelme ihtimali de, batıdaki Esad karşıtlarının manevra sahasını daraltmaktadır. Nitekim ABD’nin ısrarla Rusya’nın ikna edilmesini dillendirmesi bunun delilidir.

. Şunu da kabul etmek gerekir ki, Suriye’de yaşananlar sadece bu ülkenin iç problemlerinden kaynaklanmamaktadır. Bölge ile ilgili olmaktan da çıkıp milletlerarası bir nitelik almıştır. Adeta büyük güçler arasında vekâleten yürütülen bir savaş söz konusudur. Suriye ekseninde görülen saflaşmada bir yanda Rusya, Çin ve İran’ın varlığı, diğer yanda ise ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın varlığı dikkat çekmektedir. Olayların başladığı günden bu yana, Esad rejimi tahminlerin ötesinde bir direniş göstermiş, muhalifler umulan ölçüde bir güce, itibarı sağlayamamıştır,

Türkiye’nin bu süreçte Rusya ile gerginleşen ilişkileri de, onların bu düşüncesini ve algısını güçlendirmektedir. Türkiye ile İran arasındaki tarihî ve jeopolitik rekabet de böyle düşünmelerinin bir diğer sebebidir.

Bölgede İran Rusya’ya, Türkiye ise ABD’ye yakın politikalar izlediğinden, bu algı kolayca zemin bulmaktadır. Dahası, Türkiye’nin Müslüman komşularının nüfusu Sünni değil Şii ağırlıklıdır ki, Tahran Ankara’yı Şii İran’a karşı Sünni bloğun liderliğine oynamakla itham ettiği zaman, rahatlıkla Suriye ve Irak’ı ikna edebilmektedir. O sebeple Türkiye, sadece Suriye konusunda değil, bölgedeki diğer diplomatik adımlarında da, özellikle Kuzey Irak Mahallî Yönetimi’yle olan ilişkilerinde de İran’ın tavrını önemsemektedir.

Doç. Dr. BARIŞ DOSTER

Siyaset Bilimci – Yazar Barış Doster 1973 yılında Kars’ta doğdu. Kars Gazi İlkokulu’nu 1983 yılında, Kadıköy Anadolu Lisesi’ni 1990 yılında, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü 1994 yılında bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, Türk siyasî hayatı üzerine yazdığı tezle yüksek lisans, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda tâkip ettiği dış politikayı incelediği çalışmayla doktora yaptı. 2011’de siyasi tarih alanında doçent oldu.

Üniversitede okurken gazeteciliğe başladı. Devinim ve Nokta dergilerinde, Cumhuriyet Gazetesi’nde 15 yıl gazetecilik yaptı. Türk siyasî hayatını, Türk dış politikası, milletlerarası ilişkiler konularında çok sayıda haber, söyleşi, yazı dizisi hazırladı. Çeşitli dergi ve kitaplarda makaleleri yayınlandı, konferans ve seminerler verdi. Üniversitelerde, askerliğini yaptığı Kara Harp Okulu’nda, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde (SAREN) Milletlerarası İlişkiler, Türk Devrim Tarihi, Türk Dış Politikası, Siyaset Bilimi, Güvenlik Stratejileri, Mahallî Bazlı Devletler Analizi, Kamuoyu Oluşturma Teknikleri, Habercilik, İhtisas Gazeteciliği dersleri verdi. Halen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesidir.

Yayınlanmış eserleri: Atatürk, *Türk Dünyası ve Mazlum Milletler: (2004), *Kuşatma Altındaki Türkiye: (2007), *Türkiye ve Karanlık Savaş: (2008), *Orhan Koloğlu Kitabı / Bilimselden Medyatik’e Tarih: (2009), *Müfid Ekdal Kitabı / Tanıdığım İnsanlar, Yaşadığım Olaylar: (2009), *Soros, CFR ve Arap Ayaklanması: (Orhan Koloğlu, Mehmet Ali Güller ve Haluk Hepkon’la birlikte, 2011).

 

 

 Oğuz Çetinoğlu, Doç. Dr. Barış Doster

Oğuz Çetinoğlu, Doç. Dr. Barış Doster

Önceki İçerikCumhurbaşkanını Seçerken…
Sonraki İçerik“ İnsan Okur “
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.