Sirkeci sahilinde Sepetçiler Kasrı‘nda davetli olduğumuz iftar programından sonra Teravih namazını Sultanahmet Camii’nde kılmak istiyoruz. Taksiyle Cağaloğlu yokuşu üzerinden Sultanahmet’e inmek istiyoruz ama ne mümkün? Trafik tıkanınca taksiden inerek yürümek suretiyle Camiye gitmeye çalışıyoruz.
Yatsı ezanı okunmasına dakikalar kala binlerce insan Sultanahmet’ten Cağaloğlu tarafına yürümekte. Muhtemelen Fatih Belediyesi’nin iftar çadırından ve diğer etkinliklerini izleyerek çıkan bu akan insan seline karşı biz yolumuza devam ediyoruz. Ancak Sultanahmet Meydanı’na yaklaştıkça kalabalık daha da yoğunlaşıyor.
Sultanahmet Camiinin altı minaresinden ezan sesi başlıyor. Ezan bitene kadar Camiye varmak ve namaz kılmak için yer bulabilmek istiyoruz. Fakat sayısını onbinlerle ifade edebileceğimiz kalabalık arasından geçmek çok zor. Bereket iki müezzinin peşpeşe ezan cümlelerini okumasıyla icra edilen “çifte ezan” okunuyor. Çifte ezan haliyle daha uzun sürüyor.
Meydan sadece ayakta hareket halindeki insanlardan ibaret değil. Bütün yeşil alanlar, boşluklar aileler tarafından doldurulmuş. Bir kilim üzerine çoluk çocuk yerleşen aileler iftarlarını evlerinden getirdikleri yiyeceklerle açmışlar. Kimisi otururken, kimisi yatıyor. Bazıları çocukları için hamakta yatak bile yapmışlar. Bu insanların çoğu tam bir piknik havasında, namaza gitmek için bir hareketlenmeleri yok.
Ezan biterken Cami avlusunda son cemaat mahallinde serilen hasırlarda güç bela birer yer buluyoruz. Namaz başlıyor. Müezzinler ve İmam Efendinin musiki bilgi ve becerileri harika. Seslerinin güzelliği dikkat çekici. Teravih namazı ikişer rekatlı olarak kılınıyor, her dört rekatta bir müezzinler bir ilahi okuyorlar.
Her bölümde yeni bir makama geçildiğine (yatsı namazının hicaz makamıyla, teravih’in ısfahan, saba, hüseyni, eviç ve nihayet acemaşiran makamı ile kılındığını, vitr namazında ise segah ve hüzzam kullanıldığına) dair bir ön bilginiz varsa böyle bir tertibin uygulanmasını da izlemenin zevkine varabilirsiniz. Müezzinlerin icra ettiği dini ritüellerin diğer Camilerden daha fazla oluşu sebebiyle namaz daha uzun sürmekte.
Namaz kılınırken bile Cami avlusunda (çoğunluğu turist olmayan fakat namaza iştirak etmeyen) kalabalık bir halk kitlesinin uğultusu hiç eksik olmuyor.
Namazdan sonra avluda en arka safta namaz kılan sarığı, cüppesi, ve bembeyaz sakallarıyla bir dini lider havası veren zat ve yanındaki yine cüppeli ve kavuklu yardımcıların kim olduğunu merak ettik. Pırıltılı cüppesiyle gördüğüm zata tanışmak istediğimi söyleyince kendini takdim etti. “Ben Rusya Müslümanları Başmüftüsü‘nün Türkiye temsilcisiyim.” Tam bu sözün arkasından bu zat Musa Ordu ağabeyimizi görünce hasretle boynuna sarıldı. Meğer daha önceden tanışırlarmış. Bu kişi bizi Başmüftü ile ve yanındaki yerel kıyafetli Kırgız, Özbek temsilcileri ile tanıştırdı.
Namazdan sonra saat gece 23.30 civarında Sultanahmet Meydanındaki piknik alanı görüntüsü aynı canlılığı ile devam ediyor. İnsanların hiç evlerine gitmek gibi bir niyetleri yok. Anlaşılan çoğunluk sahuru da burada yapıp eve dönecekler. Belediyenin Mehter ve sema gösterisi gibi etkinlikleri teravihten sonra da devam ediyormuş.
*****
Kendime sorduğum ve fakat tam cevaplayamadığım soru şu oldu: Bu insanlar neden buradalar? Buraya gelmekle ne bekliyorlar? Namaz kılmak için gelenleri anlamak mümkün. Fakat namaz kılmadıkları halde Cami civarında bulunmaktan elde etmeyi umdukları bir şeyler olmalı.
Sadece piknik amaçlı olsaydı çok daha rahat ve uygun mekânlar bulabilecekleri halde Sultanahmet‘in bu sıkışık ortamını neden tercih etmekteler? Üstelik kapatılan yollar ve park meselesi yüzünden buraya özel arabayla gelmek delilik.
Manevi bir tatmin duygusu ise burası Eyüpsultan gibi manevi bir merkez de değil. Aranan huzur ise neden Süleymaniye ve Yavuz Selim‘in huzurlu ve dingin havası yerine Sultanahmet?
Cami civarındaki panayır havasını veren dükkânlar, satıcılar, etkinlikler mi bu insanları çeken? Onbinlerin ortak bir manevi, kültürel atmosferi teneffüs etmesi mi? Kim bilir belki de hepsi birden etkili.
Olayın sosyologlar tarafından ciddi araştırmalarla incelenmesinde fayda var.
*****
Bizim zamanımız kısıtlı, Eminönü’nden arabalı vapurla karşıya Harem’e geçmemiz gerekiyor. İskeleye varışımız saat 00.15 fakat ilk vapur 01.00 de. 45 dakika iskele civarında gezinerek muhteşem İstanbul manzarasını izliyoruz.
Bu arada Sirkeci- Bağcılar hattında çalışan hafif metro devamlı bütün vagonları tıka basa insanlar olduğu halde seferlerine devam ediyor. Trafik normal bir şehrin gündüz mesai saatlerinde olduğu kadar yoğun, canlı.
Işıklar içinde dünyanın en güzel panoramik manzarasını farklı cephelerden (sahildeki Sepetçiler Kasrından, Eminönü İskelesi’nden, Sultanahmet Meydanı’nda ve arabalı vapurla karşıya geçerken) seyredebildiğimiz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz.
Panoramik manzaranın belli başlı nirengi noktaları şunlar: Sarayburnu (Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı) Süleymaniye Camii, Fatih ve Yavuz Selim Camileri, Galata Köprüsü ve Galata Kulesi ve devamında gökdelenlerle yeni bir silüet kazanan Karaköy’den, Ortaköy’e İstanbul. Vapur ilerledikçe daha yakından görebildiğimiz ışıklandırılmış zarif Kızkulesi, Boğaz Köprüsü. Üsküdar ve Harem, Selimiye Kışlası, Haydarpaşa Lisesi.
Sık sık “bu ülkenin kıskananları ve düşmanları olmasından daha tabii ne olabilir?” benzeri cümleler kuruyoruz.
Bu muhteşem şehrin bizim olması, Türk Bayraklarının dalgalanması ve ezan sesleriyle inlemesinden gurur duyuyoruz.
Bir akşam için Suriye ile savaş riski, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde hakimiyet kurması, terör belası, sosyal ve ekonomik sıkıntıları bir yana bırakıyoruz. Mübarek Ramazan ayının huzurunu İstanbul’umuzun güzelliklerinde buluyoruz.
Gerçek selâtin camilerinden sonra, “çakma selatin cami” olarak adlandırılan Mimar Sinan Camisinde namaz kılma planımızı bir başka zamana erteliyoruz. (Mimar Sinan Camisi güzel bir eser. Ancak “çakma” denilmesinin bir sebebi Selimiye Camisi’nin bir kopyası olması, diğer sebebi ise “selatin” demek sultanların yaptığı cami demek olduğu halde Başbakan’ın -herhâlde bir sürçü lisan olarak- bu camiye selatin cami demesinden kaynaklanmakta.)
İstanbul 24 saat yaşayan bir şehirdi. Ramazan ayında 24 saat yaşama hali mütedeyyin insanların katılımıyla kitlesel bir görüntü kazanmış.
Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın iftar davetine Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak birlikte iştirak ettiğimiz Ahsen Okyar kardeşim, Musa Ordu ağabeyim ve yönetim kurulumuzun en genç üyesi sevgili M. Bora Bulut ile seçkin bilim, siyaset ve iş adamlarıyla buluştuk. İlaveten İstanbullunun bir Ramazan sevincini paylaştık.
Güzel insanlarla, güzel İstanbul’da bir Ramazan gecesi geçirmenin güzelliğini sizlerle paylaşmak ta çok güzel.