Şükrü Server Aya Röportajın Son Bölümünde Önemli Açıklamalarda Bulunuyor.

120

 

Oğuz Çetinoğlu: Savaş sonrasındaki gelişmeler hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Şükrü Server Aya: Savaştan sonra 1919 Paris Konferansı’nda Ermeniler Müttefik zaferlerine yaptıkları katkılarla övündüler. Ermeni Bogos Paşa Fransız Dışişleri Bakanı Stephen Pichon’a 29.10.1918’de yolladığı mektupta, Ermenilerin gerçek asi olduklarını ve Müttefiklerin yanı başlarında cephelerde savaştığını söylüyordu. Batı cephesinde 600 – 800 kadar gönüllü savaşmıştı ve bunlardan yalnız 40 kadarı hayattaydı. General Allenby, yanıbaşında savaşan üç alayın cesaretinden bahsediyordu ve 150.000 kişi Rus ordusunda savaştıktan sonra, Rusların 1917’de cepheden çekilmesiyle bu cepheyi ayakta tutmuştu. Ermeniler istiklâllerini hak ediyorlardı çünkü bunun için savaşmış ve galip gelmişler, bu uğurda kanlarını dökmüşlerdi. 8 Mart 1919’da Paris Sulh Konferansı sırasında, Nubar Paşa Ermenilerin Türkler tarafından felâkete uğratıldıklarını ve bunun sebebinin, Müttefiklere gösterdiği sadakatin olduğunu, söylüyordu.

Cemiyeti Akvam 21.9.1929 tarihli gazetesinde Özel Muhacirler Komiseri Norveçli Kutup Fatifi-Nobel mükâfatlı Nansen,  200.000 Ermeni’nin Batılılar için savaşırken öldüklerini fakat sonra Batılıların sözlerinde durmadığını resmen yazdı.  Ermeni Sovyet tarihçi A.A. Lalaian da 1934 yılında Sovyet tarih dergisinde yazdığı makalede 30 aylık Ermeni Daşnakçı Cumhuriyeti esansında 195.000 Ermeni’nin Ermenistan’da (%22) açlık ve hastalıktan öldüğünü yazdı.

Müslümanlar da büyük eziyet çekti. O kadar zavallı ve sefildiler ki, mukadderatlarına teslim olmuşlardı. Asla şaka yapmazlardı ve gülmezlerdi. Bâzılarının ayakları çıplaktı. Yiyecekleri yalnız siyah ekmek ve fasulye çorbasıydı. Çorba da bulaşık suyu gibiydi ve bir tane fasulye yakalayan şanslı sayılırdı. Türk askeri de, sıcak veya soğuktan ve hastalıktan korunmuş değildi.

Yazışmalar ve telgraflar o kadar açıktır ki, bâzı abes konuşanların, bunları görmezden gelmeleri, ilim ve insanlık adına ayıptır.

Çetinoğlu: Birkaç örnek verebilir misiniz?

Aya: Belge çok. Yalnızca 6 belge hakkında konuşacağım:

1-Şifreli Telgraf, No. 319, 20.10.1914, Eleşkirt Alayından 9’cu Ordu Kumandanlığına. Ermeni ordu kaçaklarının Kağızman’da çeteler oluşturdukları, Rus hükümeti tarafından silahlandırıldıkları, köylüler tarafından beslendikleri hk. Tahmin edilen asi sayısı 15.000’dir.

2-Şifreli telgraf, 14.2.1915: Diyarbakır Valisi Reşit Bey’den: Özetle son 10 günde kaçak asker arandığı, evlerdeki aramalarda çok miktarda silah, 50 adet bomba, devlete ait dinamitlerin bulunduğu, kaçaklardan bin kadarının yakalandığı hk.

3-Dördüncü Ordu Kumandanlığına, 26.4.1915 tarihli, 3519 no.lu telgraf. Telgrafta, Mısır’da Boğos Nubar Paşanın kurduğu AGBU Ermeni Yardım Derneğinin, aslında, Adana, Halep civarında silah dağıttığı, isyan çıkartmaya çalıştığı hakkında…

4-Üçüncü Ordu Kumandanlığına 16.7.1915 tarihli telgrafta Ermeni kafilesine, Kop Dağında 11.7.1915’te Kürt çeteler tarafından hücum edildiği, Bayburt’tan yollanan yardımla, haydutların ikisin öldürüldüğü, diğerlerinin kaçtığı bildirilmekte.

5-16.7.1915 tarih 1918/114 belge, 3. Ordu Kumandanı Mahmut Kâmil Paşa’nın duyurusu: Nakledilen Ermenilere, iyi davranılması, hakaret edilmemesi, mallarının korunması hakkında eski emrin tekrarı. (NOT: Bu tek belge, gerçeğin kendisi ve her hangi bir başka emelin mevcut olmadığının en kuvvetli delilidir.)

6-21.1.1915  tarihli İçişleri Bakanlığına Rapor, belge 1923/119: Amerika’daki Philadelphia Ermeni Yardım Kurulu’nun, Amerikan Elçiliğine, muhacirlere dağıtılmak üzere $ 100.000 havale yollandığı ve gizlice dağıtıldığı hakkında…                                                                                                                    Çetinoğlu: Ermenilerin, tarihi saptırmak için düzenledikleri sahtekârlıklarla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Aya: 1-En son ve aksi söylenemeyecek sahtekârlık, UÇLA (Los Anceles ABD) Üniversitesinde, bir Konferans için asılan büyük duvar posterinde tesâdüfen görülmüştür. ‘Dünyaca mâruf bir Üniversite nasıl yalan söyleyebilir?’ diye düşünüyorsanız, cevap basittir. Eğer bu Üniversite’nin öğrencilerinin önemli bir bölümü, önceden beyinleri yıkanmış Ermeni asıllı ise, her şey mümkündür.

(Dünyaca mâruf ve Orta Doğu konusunda otorite olan Musevi asıllı Prof. Stanford Shaw’un Türkiye tarihi için UCLA’de kurmak istediği kürsü önlenmekle kalmamış, evine bomba atılarak yangın çıkarılmıştı. Geçen yıl vefat eden bu bilim adamı, ömrünün son on yılını Türk asıllı tarihçi eşi Bayan Ezel Shaw’la, can emniyeti sebebiyle, Türkiye’de geçirdi). Posterde büyük harflerle ‘Face of Denial Does Not Lie / İnkârcının Yüzü Yalan Söylemez başlığı altında, 14.4.2005’te yapılacak bir konferans duyurusu vardı. Konuşmacılar diasporanın üç önemli akademisyeni, Vahram Shemrasian, Ardashes Kassakian ve Dr. Levon Marashlian. Konferansı tertip eden: ‘Ermeni Soykırım Hatırlatma Komitesi – Alpha Epsilon Omega talebe grubu’ verilen web sitesi: http://www.genocideevents.com/cities/losangeles.html idi.

Poster resminde, Atatürk bir sandalyede, bacak bacak üstüne atmış oturuyor ve ayaklarının dibinde genç bir kızın, bağırsakları dışarı fırlamış cesedi duruyor. Kısacası, Atatürk’ün ‘bir sadist’ olarak, genç kız cesediyle resim çektirdiğini anlatıyor ve bunu da delil olarak gösterirken, -YALAN SÖYLEMEZ – sözünü de ekliyor! Bu kadar iğrenç sahtekârlık en tanınmış bir Üniversite’de nasıl yapılır diye hayret etmeyin! Daşnaklar ahlâksız yöntemleri, tarih boyu daima kullanmışlardır. Bugün de başarıyla kullanarak, bütün dünyayı (hatta bazılarımızı da) yalanları ile aldatmaktadırlar! (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/07/01/665930.asp)

2-Diğer çok sık ve farklı yayınların kapağında kullanılan (Talat Paşa ile ilgili yayınlar) bir resim, kuru kafalardan bir ufak tepe resmidir. Birçok vesile ile kullanılan bu resim, Federal Almanya’nın Türkiye istihbarat masasına bakan, akademisyen olarak, Taner Akçam’ı ilk koruması altına alan, üniversitede ona iş bulduktan sonra Akçam’ı ABD’ye transfer eden (Rum asıllı Alman)  Bayan Tessa  (Savidis)  Hoffman’dır.  Resim,  ‘Hoffman’ın ‘Der Volkermord and den Armenien vor Gericht / Ermeni Soykırımı Mahkemede‘ isimli kitabın ön kapağıdır. Köşesinde, ufak bir Talat Paşa resmi var. Kapağı gören ‘bu kurukafa yığını, köşedeki şu adamın marifeti‘ diye hemen karar veriyor! Bu etkili resim, aslında fotoğraf olmayıp, bir yağlı boya resimden fotoğraf çekerek özel maksatla imal edilmiştir. Bâzı ünlü akademi erbabı, okurları etkileyebilmek için bu tür sahtekârlıkları utanmadan yapabilmekte ve gerçek ortaya çıkınca da, görmezden veya bilmezden gelebilmektedirler.

3- Gene tartışılan başka bir sahtekârlık ‘Aram Andonian Kâğıtları’dır. Güya tehcir sırasında Şam’da görevli bir Osmanlı memuru olan Naim Bey, Andonian adındaki bir Ermeni’ye ‘vicdan azabı duyarak’ tehcir sırasında Bab-ı Âli ile Şam arasındaki gizli yazışmaları verir. Bu yazışmalar arasında, güya Talat Paşa’nın 15 Eylül 1915 tarihli gizli telgraf talimatı var ve bunda ‘Ermenileri temizleyin‘ diyor! Ancak, ‘belge’ diye ortaya çıkan ve sonradan süratle kaybolan ve bulunamayan bu kâğıtlar o kadar acemice hazırlanmış ki, Osmanlı’nın kullandığı Rumi yıl ile mevcut takvim arasındaki 13 günlük farkın konulması unutulmuş. Telgrafların tarihi ve numarası, muntazam tutulan telgrafhâne kayıtları ile uyuşmuyor. Mektuptaki imzaların tamamı sahte. Verilen tarihlerde o yerlerde o memurlar -Vali yok, vs! Bu evrakların ‘geçerli olmadığı’ önemli bazı Ermeni tarihçiler tarafından da kabul edilmiş olmasına rağmen bâzı akademisyenler, bu sahte ve kaybolan evraklardan ‘belge’ olarak bahsetmektedirler. Bu düzmece evraklar, güya 1922 yılında ortaya çıktığından buradaki ‘Aram Andonian’ ve Morgenthau’ın sekreteri olarak Amerika’ya giden ‘Hagop Andonian’ arasında, bir akrabalık veya düzenbazlık bağ olup olmadığı meçhuldür!                                      

Çetinoğlu: Efendim, çok teşekkür ederim. Günümüzde karşı karşıya bulunduğumuz durumun sebepleri üzerine lütfedeceğiniz yorumunuzla röportajımızı bitirebilir miyiz?

Aya: Türkçe tercümesi, ‘İncilin Yalanları ve Mitleri‘ olan kitabı yazarı Lloyd M. Graham’ın eserinin ön sözündeki cümlesi beni, Ermeni asılsız iddiaları üzerinde inceleme yapmaya teşvik etmiştir:

Graham diyor ki; ‘Bizlere söylendiği kadarıyla, İncil’deki (veya SOYKIRIM) uzun masallar, ‘açığa çıkarılan hakikatlerdir’. Şimdi ihtiyacımız olan şey, ‘bu açık hakikatlerin, açıklanmasıdır’ çünkü bu güne kadar bu yapılmadı. Ortada görülen, istenilen bilginin yalnız kırıntılarıdır”.                                                        Sorularınıza cevaben söylediklerim ve genelde Türk aleyhtarı farklı kaynaklardan derlenen bilgi kırıntıları okuyanlar için, umarım büyük bir çerçeve içindeki mozaik parçaları gibi, hyallerde bir tablo çizmiştir. Bu çizilen resimde eldeki kesin ve maddî bilgileri tetkik ettiğimizde, dünyayı velveleye veren SOYKIRIM mızıkçı ve mızıkacılarının ellerinde somut delillerin olmadığını ve GERÇEKLERİ YOK EDEREK, bu büyük yalanı DOĞRUYMUŞ gibi, bütün dünyaya pazarladıklarını ve kırk yıla yakın bu süre içinde de, bu iftiraya muhatap T.C.’yi temsil edenlerin ‘bundan bir şey çıkmaz‘ diyerek hiçbir ciddî önlem almadıklarını, Türk diplomatlarının öldürülmesi sebebiyle hiçbir yabancı ülkeden tazminat veya başka talepte bulunulmadığını ve her defasında kararların ertelenmesinin, hükümetlerin başarı hanesine yazıldığını, takdir edecektir.

Peki, idareci siyasetçilerin kırk yıldır ciddiye almadığı bu çirkin kampanyanın esas maksadı nedir? Görünüşte, bütün yabancı ülkeler medeniyet ve insaniyet şampiyonluğunda yarışmakta ve zengin olanları, fakir ülkelere ‘ahlâk dersi‘ vermektedir. Fakat biraz derine inildiğinde, kendilerini Tanrıya ve doğruluğa adamış rahip ve misyonerlerden tutun da, en yüksek devlet temsilcilerine varıncaya kadar, bu araştırmadaki bulgular, maske altındaki çirkinlikleri göstermektedir. Araştırmada kullanılan yabancı ve genelde Türk aleyhtarı belgeler ve yazarlar, yalan veya yanlış değilse, vuku bulan çok üzücü olaylarda, Türk milletinin her zamanki mertliğini, dürüstlüğünü, cesaretini, hamiyetini, intikam öfkesini göstermekte ve organizasyon bozukluklarının, bugün olduğu gibi dün de fazlasıyla yaşandığını yalın tarzda sergilemektedir. Dünle bugün arasındaki en önemli fark, (istisnalar hariç) eski Türk devlet adamlarının şahsî onur ve millet-devlet saygılarının ve özverilerinin, çok üstün oluşuydu! Vatan haini dediğimiz Vahdettin bile, İngiliz zırhlısıyla kaçıp giderken, elinde olan hazineden birkaç mücevher alacağına, zimmetindekileri de iade ederek, bilgilere göre yalınız 5.000 İngiliz altın varlıkla yola çıktı! İtalya Kralının ona bedava teklif ettiği villayı, dinî inancından dolayı ret ederek, yokluklar içinde öldü. Bir Enver veya Cemal Paşa ki altınlara bakmayarak, suiistimal edenleri ipe çekmişler! Bir Talat Paşa ki, masasında gördüğü beyaz ekmek sebebiyle eşini azarlamış; sadrazamlıktan çekilerek Almanya’ya iltica ettiğinde, cebindeki altın sigara tabakası karşılığında borç para aramış; bir Mustafa Kemal ve arkadaşları ki, beş parasız ve zeytin ekmekle emperyalistlere karşı mücadeleye girmiş!

Ankara müftüsü Rıfat Börekçi, durumu tahmin ederek esnaftan topladığı bin lira bozuk parayı Mustafa Kemal’e, Ankara’da Millet Meclisi’nin açılması için vermeseydi, acaba durumumuz ne olurdu? ‘Şu Çılgın Türkler‘ isimli kitabı okuyup, duygulanmayan var mı? Yakından tanıyanların takdir ettikleri bu atalarımızın, bazı şarlatan, katil ve dolandırıcılar tarafından cani olarak bütün dünyaya tanıtılmasına, bırakın Türk olarak, fakat ‘dürüst bir insan olarak’ nasıl razı olabiliriz?

İkinci Dünya Harbi bittikten sonra, Amerika’ya (ve başka ülkelere) göç eden Ermeniler, iş tutup yaşadıkları ülkeye asimile olmaya başlayınca, savaş sebebiyle ortalarda görülmeyen eski Daşnakçı ‘madrabazlar’, eskiden beri çok iyi becerdikleri ‘kutsal nedenler için dolandırma‘ senaryolarını tekrar canlandırmaya başladılar. İkinci dünya savaşı sonrası Amerika’ya Ermeni göçleri, 1950’lerde bitmiş ve moloz yığını haline gelen Almanya’nın yeniden inşası başlamıştı. Bu inanılamayacak kalkınma hamlesi, on yıl gibi kısa bir zamanda başarılmış ve 1960’lı yıllarda Almanya yurt dışından işçi almak mecburiyetinde kalmıştı. ABD ve diğer ülkelere göç edenler de 1970’li yıllarda yeni hayatlarına uymuşlardı. Göçmenler, yeni geldikleri ülkeye ayak uydurmak ve ona göre yaşamak mecburiyetindeydi. ‘Ermeni milliyetçiliği ve Kilise otoritesi’ önemli ölçüde azalmış, diğer bir ifadeyle asimile olmaya başlanılmıştı. Evlenmek isteyenler, artık mutlak olarak Ermeni kökenini umursamamağa başladılar. Bazıları, Türkiye’den Kanada ve ABD’ye Ermeni gelin yollarken, bazıları da hoşlarına giden kızlarla evlenmeye başladı. Ancak kişilerin hoşuna giden kimseler, ananelere bağlı Ermeni büyüklerinin ve özellikle Kilisenin hoşuna gitmiyordu. Eski Ermeni birliğinin ve buna bağlı kurumların kurtarılması gerekmekteydi. Çünkü yeni nesil Ermeni lisanını dahi bilmiyordu. Çâre; çözülmeye başlayan millî birliği tekrar bir araya getirmek ve toplum içinde kendi varlıklarını muhafaza ederek, yeni vatandaşlıkların içinde erimemek ve Yahudiler gibi, ayrıcalıklı varlıklarını muhafaza etmekti…

Çeteci, kabadayı (humpabet) ataların kahramanlıkları ve çektikleri, annelerinin ve yaşlı büyüklerin ağzından, hikâye gibi dinlenilmeye başlandı. Vaktiyle, Ermenileri propaganda maksadıyla pohpohlayan düzmece yazılar tekrar sermaye olarak kullanılmaya başlandı. Dünyanın ilgisini (eskiden olduğu gibi) çekmek için, idealist gençler, terörist olarak Lübnan’da eğitildiler ve Türklere yönelik (eskileri gibi ses veren) terör olaylarıyla, dâvânın haklılığı ve intikam adaleti dünyaya duyurulmaya başlandı. 1973 yılında başlayan ve on yıldan fazla süren toplam 240 kadar terör hareketinde, 40’tan fazlası TC görevlisi olmak üzere 70 kişi ölmüş ve 500’den fazla masum insan yaralanmıştı. Bunlardan 30’u ABD topraklarında olmuş ve 70’ten faza Amerikalı Ermeni, fail olarak yakalanmıştı. Bütün bu vatanperverlik hareketleri için, para gerekliydi ve bu bahaneyle, Daşnakların çok usta olduklar ‘para sızdırma, dolandırma ve haraç toplama‘ huyları hemen öne çıktı.                                                                                                                                                                           Bugün karışımızda duran tablo böyle oluştu.

 

ŞÜKRÜ SERVER AYA

1930’da Romanya’nın Galati şehrinde dünyaya geldi.

Şehrin adı kale anlamına gelen Kuman Türkçesinden gelmektedir.  Ailesi ise 19. Yüzyılda Trabzon‘dan gelerek Tuna nehrinin Karadeniz‘e döküldüğü yerde bulunan bir liman kenti olan Sulina‘ya yerleşmiştir.  O zaman  Sulina çoğunlukla Türklerin yaşadığı bir yerleşim bölgesidir. Ağustos 1939’da Sovyetler Birliği‘nin bugün  Moldova olarak adlandırılan Besarabya bölgesini işgal etmesi üzerine babası tası tarağı topladı ve ailesi ile birlikte Türk bayraklı bir yük gemisi ile kaçarak anavatan Türkiye‘ye İstanbul‘a geldi.

İlk, Orta ve Lise öğretimini takiben bugünkü adı Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Koleje kabul edilir. Babasının 1951’de bir deniz kazasında hayatını kaybetmesi üzerine eğitimine ara verir ve ailesini destekler. Daha sonra tekrar okuluna döner ve 1953’de mezun oldu.

Mezuniyetten sonra şirketini kurdu, milletlerarası ticarete başladı ve yaklaşık 50 yıl hem dünyayı gezdi hem de para kazandı. Daha sonra yaşı ilerleyince işlerini tasfiye etti ve zorlu bir mücadeleyi seçti. Ermeni iddiaları konusundaki şüpheleri O’nun kafasını kurcaladığından 1915 olaylarının gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için araştırmalara başladı.

Dünyada bu konuda yazılan hemen bütün kitapları, makaleleri ve Ermenilerin ortaya attığı belgeleri taramıştır. Yıllarca süren bu zor ve yorucu çalışmalardan sonra Ermeni iddialarını çürüten, yalanlarını ortaya çıkaran pekçok bilgi ve belge toplamış ve bunlardan yabancı basında ve kitaplarda çıkanlarını referans göstererek 5’i İngilizce, 2’si Türkçe olan toplam 7 kitap yazmıştır.

Kitaplarında Anadolu’da yaşayan Ermenilerin bir bölümünün nasıl kandırılarak Osmanlı’ya karşı savaştırıldığını belgelere ve dış kaynaklardan topladığı bilgilere dayanarak anlatmaktadır.

Fanatik Ermenilerin olayları nasıl saptırdığını, dünyaya yaydıkları belgeleri; çeşitli ve özellikle dış kaynaklardan bulduğu belge ve bilgilerle çürütmektedir.

Amerika’daki soykırım müzesinin nasıl politize edildiğini ortaya çıkarmakta ve Fanatik Ermenilerin kilise ile birlikte parasal kaynak sağlamak amacıyla dini nasıl kullandıklarını yine yabancı kaynaklardan bulup çıkarmaktadır.

Robert Kolej mezunu olan Aya’nın mükemmel İngilizcesi vardır.

Yayınlanmış Kitapları: *Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau (242 shf) -2013..İrlanda Athol Books (Büyükelçi Morgentahu’nun Mantık Dışı Çelişkileri) *Twisted Law Versus Documented History (98 shf) 2013 …İrlanda Athol Books (Çarpıtılmış Hukuk Belgelenmiş Tarihe Karşı) *The Genocide of Truth(702 shf)-2008…İstanbul Ticaret Üniversitesi *The Genocide of Truth Continues,but Facts Tell the Real Story (524 shf)- 2011… (Derin Yayınları    (Not: Bu kitap ekinde, önceki kitap cd si de vardır) *A Brief Hopscotch Stroll in the Ottoman History and Economy(156 shf cep kitabı) 2011,     aynı eser ayrıca elektronik ortamda, dvd olarak sesli kaydedilmişdir. *Osmanlı Tarihi ve Ekonomisinde Atlamalı Ufak bir Gezinti (156 shf cep kitabı ) 2011, aynı eser ayrıca elektronik ortamda, dvd olarak sesli kaydedilmiştir. *Soykırım Tacirleri ve Gerçekler-(496 shf) 2009…Derin Yayınları

Ayrıca; Milletlerarası Atıflı Akademik Dergilerde Şükrü Server Aya ve Prof. Dr. Ata Atun imzalarıyla yayınlanan 5 adet ilmî makalesi,

Yukarda bahsi geçen eserlerinin nerede ise tamamına ve ek olarak 300’ü aşkın makalesine                                           www. armenians-1915.blogspot.com  sitesinden erişip ücretsiz indirebilirsiniz.

(BİTTİ)

(ÖNCE VATAN GAZETESİ, 05 Nisan 2015 Cuma)

 

 

Önceki İçerikGönül Yarası
Sonraki İçerikProf. Dr. Mehmet Eröz
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.