Suçun Şahsîliği

37

“Hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenecek değildir. Yükü ağır gelen kimse onu taşımak için yardım istese, yakını da olsa (bir başkası) onun yükünün bir kısmını dahi taşıyamaz. (Hz.Âişe, ‘Ölü, ailesinin ağlamasıyla azap çeker.’ hadisini bu âyete arzederek, kasıtsız olarak tahrif edildiği sonucuna varır ve reddeder -Buharî, Cenaiz, 32- . Bu değerlendirmeye göre bunu kabullenmek, bir kimsenin bir başkasının sorumluluğunu yüklenmesi anlamına gelir.) (Fâtır: 18)” (Mustafa İslâmoğlu)

X

“Kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. (Yani, Hesab Günü -çünkü ‘insanların işlediği (kötü) fiiller yalnız kendilerini ilgilendirir.-) Kendi yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) yardıma çağırırsa, yakını da olsa, (bu kimse) o yükün hiçbir parçasını taşıyamaz. (Böylece, ahlâkî sorumluluğun başka bir kişiye devredilmesinin imkânsız olduğu gösterilmektedir.)” (Fâtır: 18) (Muhammed Esed)

X

“Kimse, bir başkasının suç (ve günah) yükünü çekmez ve onunla yargılanmaz. Eğer kendi (günah) yükünün altında ezilen biri onu taşımak için bir başkasını yardıma çağıracak olsa, bu bir başkası, isterse diğerinin, yakını olsun, o yükten en küçük bir ağırlığı bile taşımaz. (Suçun şahsîliği ve bulaşmaz olması, kimse başkasının suçundan sorumlu tutulamayacağı gibi, yine kimse istese de başkasının günahını üzerine alamaz. Bu, hem Din (ve hukuk) açısından böyledir, hem de Ahiret’te herkes kendi başının derdine düşeceği için böyledir. Din ve suçun şahsîliğini temel bir prensip olarak kabul eden hukuk açısından yersizdir, temelsizdir.)” (Fâtır: 18) (Ali Ünal)

X

“(Her insan yaptığından sorumludur.) Hiçbir günah sahibi bir başkasının günahını yüklenemez. (‘Sen yap günahı benim olsun.’ diyemez. Yapan da azmettiren de sorumludur. Günah) yükü ağır gelen kimse (‘Gel günahıma ortak ol!’ dese) onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez (böyle bir şeye asla izin verilmez…)” (Fâtır: 18) (Veli Tahir Erdoğan)

X

“Kimse kimsenin yükünü çekecek değildir. Yükü çok olan, onu başkasına yüklemek istese de, yakını bile olsa sorumluluğu başkasına yüklenmeyecektir. (Kur’an ısrarla suç ve günahın bireyselliğini vurguluyor. Kimse kimsenin yükünü çekmeyecek, herkes kendi yükünün hesabını verecek diyor. Sadece bu ilke bile Kur’an’ın kimileri tarafından tarih boyunca…ezdirilen ‘tek kişilik insanı’ öne çıkaran bütün görkemi ile ‘insanoğlunu’ sorumluluğun merkezine oturtan yaklaşımını göstermeye yeter. Artık bu âyetten sonra insana dair söylenecek her söz zaittir / fazladandır).” (Fâtır: 18) (R. İhsan Eliaçık)

X

“Dünyada yaptığınız kötülüklerin karşılığında âhirette ceza alacağınızdan kuşkunuz olmasın. Ayrıca âhirette, dünyadaki gibi başkalarından yardım alarak günahlarınızdan kurtulabileceğinizi sanmayın. Çünkü âhirette Allah’ın huzurunda insanlar; tamamen âdil bir şekilde hesaba çekileceklerdir. O gün hiç kimse bir başkasının günahını, vebalini taşımayacak, herkes kendi yaptıklarının karşılığını görecektir. O gün günahlarının yükünü başkalarıyla paylaşmak ve cezasından kurtulmak isteyen kimseye en yakın akrabaları ve dostları dahi yardımcı olmayacaktır. Kimsenin kimseye bir şefaati söz konusu olmayacaktır. O gün sizin gibi müşrikler annesini, babasını, eşini, çoluk çocuğunu dahi düşünemeyecek durumda olacaktır.” (Fâtır: 18) (Hasan Elik)

X

“Hem, günah çeken bir nefs (kişi), başkasının günahını çekmeyecek, (günah) yükü ağır basan (kimse), onun (başkası tarafından alınıp) yükletilmesine -taşınması için- (yalvarıp) çağırsa da, on(un günahın)dan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun.” (Fâtır: 18) (Elmalılı M.Hamdi Yazır)

 

 

Önceki İçerikAraştırmacı Yazar Av. Habib Hürmüzllü Anlatıyor: Kerkük Petrolleri ve Irak Türkleri (İkinci ve Son Bölüm)
Sonraki İçerikKimin Aklına Gelir Preveze!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.