İletişim uyduları ekvatorun üstünde, yaklaşık 36 000 km
yükseklikte dönüyor. Uydunun dönme hızı, dünyanın dönme hızına ancak bu
yükseklikteyken eşitlenebiliyor. Böylelikle uydu gökyüzünde bize göre hep aynı
noktada duruyor. Hep aynı noktada kalmalı ki gerek ona veri gönderen yer
antenleri, gerek ondan veri alan çanaklar, evlerimizdekiler dâhil, uyduyu nişan
alabilsin. Ekvatordan uyduya bilgi göndersek ve hemen onun dibindeki bir çanak
uydudan gelen bilgiyi alsa, gidiş geliş yaklaşık 70 000 km eder. Aynı
noktaya değil de dünyanın başka bir noktasına gönderirsek 100 000 km ve üstü
rakamlara ulaşırız. Genellikle iletişim birkaç uydu ile gerçekleşir. İki uydu
iki yüz, üç uydu, üç yüz bin kilometre demektir ki işte size bir saniyelik
kayıp. Tek uydudan kaynaklanan saniyenin çeyreği kadar gecikme bile hassas
işlemleri imkânsız hâle getirir. Karadan giden kabloların performansı biraz
daha iyi ama her yere kablo döşenmedi.
Uydular altmışar altmışar fırlatılıyor
Bu yüzden bugünkü internet ile Türkiye’deki bir doktor,
mesela Taşkent’teki bir hastayı uzaktan ameliyat edemez veya Türkiye’deki bir
pilot, Libya’daki insansız hava aracını uzaktan yönetemez. Bunları yapabilmek
için 5G’den başka, daha alçak irtifalarda dönen bir uydu ağı gerekir. Daha
alçak olmalı ki mesafeler kısalsın. İşte Elon Musk’ın Starlink (Yıldız
bağlantısı) uydu sistemi tam bu. Yükseklikleri 300-1300 kilometre arasında
değişen binlerce uydu. Bir uydu kafesi. Şimdiye kadar tek şikâyet, astronomi
camiasından geldi. Musk’ın uyduları ışık kirlenmesi yapıyormuş. Gece semasında
yıldızlardan parlak yüzlerce nokta… Musk da bu şikâyeti önlemek için
güneş ışığını yansıtmayan şems-siperli uydular atmaya başladı. Her seferinde
altmış uydu fırlatıyor.
Türkiye’deki doktor da Taşkent’e taşınıversin, Libya’daki
IHA uçuran pilot da kalkıp oraya gidiversin… mi? İş bununla bitmiyor. O İHA bir
İHA değil, yüzlerce İHA olabilir. Klavyeyi korkak alıştırmayalım, binlerce de
mümkün. Üstelik, bunların bir biriyle konuşması, hatta yapay zeka ile, bir kere
ne yapacakları belirlendikten sonra bir daha insandan talimat almadan iş
görmeleri mümkün. Yeter ki birbirleriyle kesintisiz ve hızlı konuşabilsinler.
Şu anda bazı ülkelerin sokaklarında şoförsüz arabalar
dolaşıyor. Arabalar birbirine trafik yoğunluğu hakkında tüyo veriyor.
Oradan değil, şuradan git diye. Hani dolmuş şoförleri bir birine “çevirme” diye
işaret ederdi. Havada da pilotsuz uçaklar var. Savaş hâlinde bir birlerine,
“Ben falanca hedefi imha ettim, sen öbürüne git” diye bilgi verebilirler.
Sizi gözetleyen ağabeyler çoğalıyor
Bazı ülkeler vatandaş sayısı kadar kamera kullanmayı
hedeflemiş. Bir sonraki adımda kişi başı iki kamera. Bu kameralar merkezle
nasıl konuşacak? İnternetle tabiî ki. Bunların topladığı bilgilerin de bir ismi
var: Büyük veri- big data. O veriler içinden gerekeni bulmanın da tekniği: Veri
madenciliği.
Hem yeni teknolojilerde hem de halkını izlemede başı çeken
ülke Çin. Her vatandaşın bir “sosyal kredi” puanı var. Krediniz yüksekse,
öncelikleriniz oluyor. Düşükse yasaklarınız, cezalarınız.
5G’nin kurulduğu ülkelerde, kuran ülkenin firması, casusluk
yapabilir mi? Neden yapmasın? 4G ile yapılmıyor mu? ABD’nin hep CIA’inden
bahsederiz de NSA’sından (Millî Güvenlik Ajansı) pek bahsedilmez. İkincisi hem
bütçe hem eleman sayısı bakımından birinciden daha büyük ve asıl görevi
iletişim casusluğu. Alman yönetiminin dinlendiği ortaya çıkmıştı da
uluslararası skandal patlamıştı. Daha onlarca yıl önce, yazdığınız, çizdiğiniz,
konuştuğunuz, gösterdiğiniz, gördüğünüz elektronik ortama çıkmışsa NSA bunu
yakalar denirdi. Şimdi “yakalamak” fillî abartılıdır. Pek bir zahmet
gerektirmiyor artık.
Gelecek geldi
Rusya S-400’ü uzaktan kontrol edebilir mi? ABD, F-35’i?
Neden etmesinler. Aptal değil ya bunlar. Bu kontrollerin bugünkü teknolojiyle
kolayca yapılabildiğini biliyoruz. Yapılabiliyorsa, yapmamaları için bir sebep
mi var? Üstelik S-400, radarlarıyla, rampalarıyla, komuta kontrol sistemleriyle
bir ağdır. F-35 tek tek uçakların toplamı değil, bir savaş sistemidir.
Uçakların bilgisayarları Microsoft’un bulutuna bağlıdır. Bu da bir ağdır. İşte
bu yüzden iki ağ bir biriyle çok iç içe olmak istemez. Bu bir. Her ağa sızılır,
bu iki.
Biz ne yapmalıyız? Şeytan işi deyip rahatlayabiliriz. Öyle
söyleyen dâhilerimiz de var. Ama ne işi olursa olsun, bize gelecektir.
Gelmiştir. Yapılacak iş, komplo teorileriyle şunun arkasında öteki, ötekinin
arkasında beriki var zırvalarıyla vakit kaybetmek değildir. Bir an önce
teknolojilerin çekirdek kısımlarını kendimiz yapar veya hâkim olur duruma
gelmektir.
Yoksa tutumumuz, matbaaya şeytan işi demeye, rasathanemizi,
semalara bakmak Allah’ın gücüne gider diye topa tutmaya benzer. İkisini de
yapmıştık biliyorsunuz. Evel Allah Kadızadeli kaynıyor ortalık. Ama
başarılarımız da mevcut. 4,5 G sadece bizde var. Çünkü başkaları ona LTE diyor.
Biz bir emirle adını değiştirdik, böylece üstünlük sağladık! Yapamadıksa da
ismini değiştirdik kâfirin!
Ancak Starlink’li bir dünyada internet nasıl sansürlenir?
Bunu bilmiyoruz.(Alıntı: Milli Düşünce Merkezi)