Bu yazıyı 10 yıl önce yazmış ve Özgür Kocaeli gazetesinde 10 Haziran 1998 yılında makale olarak yayınlamıştım. Okumak, meslek sahibi olmak ve sahip oldukları meslekleri ile yaşadıkları topluma hizmet vermek isteyen bayanlarımızın başörtü meselesini gündeme getirmiş olduğum bu yazıdan da anlıyoruz ki sosyal meselelerimizi çözümsüzleştirmekle ne kadar becerikliyiz (!)… Çünkü geçen zaman içinde başörtüsü konusu çözülemediği gibi kanunen daha da yasaklı hale getirilmiştir.
Bir Geç Kızın Ziyareti ve Düşündürdükleri
Biyoloji eğitimi almış, zeki, samimi, insan sevgisi bakışlarından okunan, temiz kıyafetli ve elinde çalışma, çantası ile karşısındakine hürmet telkin eden bir hanımın görüşme talebi bu yazıyı yazmamın sebebidir.
Genç kız, orta ileri yaşlı bir beyle odama girdiler. Babası olan bey bir astsubay emeklisi olup Karamürsel’de oturmakta imiş. Biyolog titrini almış hanım kızımız çalışmak için iş istiyordu. Çalışarak hem kendisine ekonomik bir imkan sağlamak, hem de topluma hizmet üretmek istiyordu. Biyoloji eğitimini öğretmenlik stajı ile tamamlamış ve öğretmen olarak Karamürsel’de bir eğitim kurumunda çalışmaya başlamış. Başlangıçta her şey iyi giderken mana veremediği teftişler başlamış. Mana veremiyormuş çünkü öğrencileri kendisinden memnunmuş. Anlattıklarını öğreniyorlar ve öğrendikçe Biyolojiyi daha çok seviyorlarmış. Ders programlarını da iyi takip ediyorlarmış. Bu durum, bu hanım arkadaşımızı daha da sevindirmiş, mesleğini, öğrencilerini, çalışmasını daha anlamlı hale getirmiş…
Bu hanım kızımızı dinlerken, 20 yıl öncesine gittim. Çünkü iki kız kardeşimi ailem okutmamıştı. Onlar da bizler gibi (3 erkek kardeşten biri Yüksek inşaat mühendisi, ben doktor ve küçüğümüz makine mühendisi olarak çalışmaktayız.) Okuyup meslek sahibi olabilir ve cemiyete daha çok artı değer sağlayabilirlerdi.
Bu müspet halin olmamasının sebebi, bu kızımızın anlattıkları ile uyuşuyordu. Hanım kızımıza müfettişler (Başörtüsü sebebiyle) koymuşlardı. Benden çözüm veya iş istiyordu.
Evet müfettişler hanım kızımıza çalışmak istiyorsa başına bağladığı, gerçekten zarif, kendine göre şıklık unsuru olan ve giyimindeki güzelliği tamamlayan başörtüsünü çıkarması gerektiğini söylemişler. Çünkü şu an yürürlükteki kanunlar buna müsait değil imiş. Ben de “ne olur mademki mesleğini ve çalışmayı bu kadar seviyorsun, başörtüsünü çıkarıver” dediğimde yüreğimi burkan cevabını unutamıyorum. “Doktor bey olur mu, siz pantolonsuz dışarı çıkarmısınız?” dedi. Düşündüm… çağdaş medeniyet’te insanlar eğitimli, meslek sahibi olmalı ve diğer insanlara daha çok faydalı olmalı idi. İnsanların birbirinin hukukuna saygılı olmaları ve adaletli, hukuku korumaları şarttı. İkili ilişkilerde birbirine topluma zararlı olmamak gerekiyordu. Yine çağdaşlıkta değişim ve değişimin faydalar güzellikler getirmesi vardı. ama 30 yıl önce kız kardeşlerime – babamın bize rağmen koydukları yasak, onları haklı çıkarırcasına bugün bu biyolog kızımıza müfettişlerce, hem de çağdaşlığa uymadığı gerekçesi ile yönetmelikler müsaade etmediği için konuyordu.
Bu mağdur kızımıza azmini kaybetmemesini, mesleğini unutmaması için özel çalışmalar yapmasını öğütledim. Laboratuarcılığın farklı bir meslek olduğunu bildirdim. Kanunların, insanlar arası ilişkileri faydalı ve zararsız kılmak için çıkarıldığını, biz de böyle olduğunu, fakat başına gelen durumu” kanun ve yönetmeliklerimizdeki uyum gecikmesi” olarak düşünmesini, dilimin döndüğünce anlattım.
Giderken yeniden umutlandı. Moral bulmuştu. Lütfen basından da takip ettiğimiz üzere dini ve örfi değerleri içinde başörtüsü ile örtünen kızlarımızı gereksiz bir şekilde toplumsal dışlanmışlık psikolojisine sokmakta olan bu durumu makul bir şekilde artık çözünüz.
Çağdaşlığın – Laikliğin – Demokrasinin gereği ve kanunların hikmetli toplumsal huzuru gelişmeyi ve barışı sağlamaktır. Bazı hanımlarımız başındaki örtü, diğer İslam ülkelerinden çok farklı olup, kendi dini anlayışımızdaki gelişmişliğin ve örfümüz içinde de olan bir örtünme şekli olup; bunu bir mesele olmaktan çıkaracak çözümü bulmalıyız. Aşırılarına bakarak, radikal irrasyonel ve gerilim doğuracak hükümler vermeyelim. Bu aşırıları, toplumumuzun geneli de tasvip ve taklit etmemektedir. Genel bir rahatsızlık haline dönüşmekte olan bu sorunu çok kısa bir zamanda ve köklü bir şekilde, hürriyetçi bir anlayışla çözmek basiretini göstermeliyiz diye düşünmekteyim…
Bu geçen 10 yıl içinde babamın yaptığının aksine 3 kızımı okutup meslek sahibi olmalarını sağlamış, onları kendi dini inançları ve örflerine saygılı bir kimlikle toplumumuza kazandırmaya çalışan bir Türk vatandaşı olarak, bu kıyafet sorununun ne sıkıntılar yaşattığını, bu tercihi yapan insanımızın enerjisini ne kadar gereksiz yere tükettirdiğini görerek üzülmüşümdür. Çok şükür eşimle beraber kızlarımızın her şeye rağmen eğitimini sürdürüp tamamlayarak meslek sahibi olmalarını sağlamış bulunuyoruz. Bu başörtüsü yasağının çevremizdeki insanlarca devlet-millet kaynaşmasına ne kadar çok zarar verdiğini, ayrıca eğitimini tamamlayıp bir meslek sahibi olarak ülkesine ve insanlarına faydalı olmak, daha kişilikli bir vatandaş olmak düşüncesindeki gençlerimize ne kadar çok maddi ve manevi zararlar verdiğini gördüm. Onlara devlete küsülmeyeceğini, her şeye rağmen eğitimlerini sürdürmelerini gerektiği yönünde moral vermekten öteye bir şey yapamamanın ezikliğini yaşadım. Halbuki ilgililerin bu sorunu hukuki bir zeminde çözmüş olması binlerce hanım vatandaşımızın bilgi – hizmet üretmede önünü açacaktır. Bundan devletimiz de, milletimiz de çok istifade edecektir diye düşünmekteyim.
2010 yılının sosyal sorunlarını da geciktirmeden çözen bir Türkiye olması dileğiyle…