“Toplumsal gelişimim olmazsa olmazı Sosyal inovasyon projeleridir”
BM Kalkınma Programına göre 2005 İnsani Gelişme Endeksi 177 ülke arasında Türkiye 92’inci sırada yer alıyor. 2008 de açıklanan 2006 İnsani Gelişme Endeksi’nde 84. sırada yer almıştır. Bu yükselme ise esasında GSYİH’nin satın alma paritesine göre doların artması ile oluşmuştur. İnsani Gelişme Endeksi’ne göre Türkiye eğitim ve yaşam beklentisi konularında, iyi bir yerde değildir. Arnavutluk ve Bosna gibi daha yoksul ülkeler, Türkiye’den daha iyi durumdadırlar. Suudi Arabistan ve İran’da olduğu gibi, Türkiye’nin İnsani Gelişme Endeksi’ndeki yeri, gelir seviyesine göre daha düşüktür.
İnsani Gelişme Endeksine baktığımızda Norveç(1), İzlanda(2), Avustralya(3)…. Çek Cumhuriyeti(30), Macaristan(35), Bulgaristan(54) ….. Suudi Arabistan(76), İran (96), Sierra Leone(176), Nijerya(177) sıralardadırlar. Bu rapor aslında kazanılan refahın, sağlık ve eğitim alanlarına yatırım yapan ülkelerle bunu önemsemeyen ülkeleri de göstermesi bakımından manidardır.
İnsani Gelişme Endeksi(Human Development Index) , Pakistanlı ekonomist Mahbubul Hag tarafından 1990 yılında geliştirilmiş ve 1993 yılından beridir Birleşmiş Milletler Gelişme Programı tarafından yıllık gelişme raporlarında sunulur olmuştur. Bu endeks kalkınmanın sadece ulusal geliri büyüten değil bireylerin seçim çeşitliliğini artıran bir süreç olduğunu savunuyor. Ülkelerin İnsani gelişiminin üç boyutunu ölçeklendiriyor. Ortalama yaşam süresi, okuryazar oranı, eğitim ve insanca yaşam standardı (kişi başına düşen gelir ve alım gücünün ABD doları cinsinden hesaplanması). Bu üç boyutu ölçen birleşik bir göstergedir. Araştırma sonunda gösterge bakarak; bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan, gelişmemiş bir ülke olduğuna karar veriliyor.
Buradan da gözlendiği gibi Türkiye AB ülkelerine bile yanaşamıyor. Oysaki AB uyum çalışmaları sırasında AB fonlarından gerektiği gibi istifade edemeyerek, toplumsal kalkınma projelerinin gerçekleşmesinde ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Bu süreci sadece bilim, teknoloji ve ekonomik boyutunda ele almaya çalışıyoruz. Halbuki bu eksik bir anlayıştır. Sosyal boyutu düşünülmeyen hiçbir proje başarıya ulaşamaz.
Bizim ülkemizde inovasyonun oluşturulabilmesi için sosyal farkındalığın oluşması veya oluşturulması gerekir. Ar-Ge’den bahsederken hep sanayi Ar-Ge’ sinden bahsettik ve şirketlerin Ar-Ge’ye ayırdığı payların düşük olduğundan veya Ar-Ge yatırımlarının olmadığından yakındık. Sosyal projelerin de bir Ar-ge faaliyeti yapması gerekir diye hiç düşünmedik. Ar-Ge konusunda hükümet ciddi adımlar attı ve Ar-Ge teşvik yasasını çıkardı. Bu yasanın ne olduğunu öğrenmeye çalışanlar olduğu gibi haberi bile olmayan bir sürü şirket var.
Sadece yasa ve yönetmelikleri çıkarmak yeterli değil. Bunun toplum tarafından karşılığının olması çok önemli. Ne gerekli derseniz? Adil bir bilgilendirme, toplumu uygulamaya hazırlamak, uygulama için sebepler oluşturmak v.b.
Geleneksel tanıtım çalışmalarının yetersiz kaldığını görüyoruz. Bunun yerine farkındalık ve bilincin arttırılması gerekir. Birey ancak sosyal ortamlarda, sosyal olaylarla öğrenir. Şok etkisi diyeceğimiz şimdiye kadar hiç yapılmamış veya yapılmış ama duyurulmamış yenilik ve uygulamaların gerçekleştirilmesi toplumun yenilenmesinde büyük bir rol oynar.
Aslında Sosyal inovasyonu anlamak, tanımlamak oldukça zordur. Sosyal inovasyon kavramı ve uygulamaları yenilikçi fikirlerden oluşur. Toplumsal yarar sağlamak maksadı ile gurupların bir araya gelerek ortak hedefler çerçevesinde yenilikçi fikir ve uygulamalar kullanılarak yapılan faaliyetler bütünüdür. Sosyal inovasyon yeni kavram, fikir, metot, strateji ve organizasyonları kapsar. Bütün sosyal ihtiyaçlar, çalışma şartları, eğitim, toplumsal kalkınma, sağlık, katılımcılık gibi akla gelebilecek birçok konu yenilikçi fikirlerle daha verimli hale getirilebilinir.