Sonbahar

106

‘’Mevsimlerin
en hüzünlüsüdür! Renklendir desen bu mevsimi; ona en yakışanı
sarısıyla, kırmızının her türüdür…’’

 

Hazan mevsimine adını verir, sararmış rüyaları anlatır sonbahar!

 

En çok da bu mevsimde hatırlanır duygu dolu solgun anılar!
Ama ne hatırlanırsa hatırlansın; çoğu acıyla anılır son demde kalmış nice
sevgiler, nice aşklar

 

Vedanın sesidir yankılanan kulaklarda!

 

Nice ayrılıklar kalır giden yılların ardında. Hayat dersin, dört
mevsim dersin, ilk nefesten sonra bakışlarla, duyuşlarla, dokunuşlarla,
tadışlarla yaşarsın her ne olduysa

 

Rengârenk hisler sarar her yanını yumak, yumak. Her yumak
ayrı bir sevgi, ayrı bir acı sunar kucak, kucak. Sanırsın ki, her duygu ayrı
bir güzel, ayrı bir sıcak. Ama o
duyguların rengi de bu mevsimde soluktur. Yakınlaşırlar sanırsın, uzakta
kalırlar çok uzak

 

Ağaçların dili olur, gövdesine dolanan ilk rüzgâr. Kalbin derinliklerinde saklanır o aşk dolu
bakışlar. Bedenini bir ürperti
sarar! Anıların canlanır, bir anda gözlerin parıldar. Ama çok geçmeden solar,
sararıp dökülürler yaprak, yaprak

 

Bu mevsimde veda eder yaşamın her rengi. Önce yeşili gider,
sonrasında mavisi
Kirpikleri ıslatır sevdanın ilk hecesi ama bir de bakmışsın ruhuna saplı kalır
vedanın o sapsarı gölgesi

 

Baharın ilki bitmiş, yazın sıcağı da gitmiştir artık. Rüzgârın ıslığıdır onu ilk
anlatan. Renklerinin sarısıdır her yanımızı saran. Sonrasında yağmurun sesi
gelir, toprağın kokusuyla hatırlanır, aslında yaprak yağmuruyla başlar, ama düşen her yaprakta bir anı
asılı kalır.

 

Mevsimlerin en hüzünlüsüdür sonbahar!

 

Renklendir desen bu mevsimi; ona en yakışanı sarısıyla,
kırmızının her türüdür

 

Aylar önce uzayan günün aydınlığına sevinirken
bizler Uzayan gecelerin hüznü kaplar içimizi. Hüzzam makamına döner günün
coşkusu şimdi.

 

Acının bir başka adıymışçasına sonbahar, takvimlerden söker
alır nice sevinç çığlıklarını, gömer suskun yüreklere!
Özellikle ülkemizin
son döneminde yaşanan onca gerçeğini acımasızca çarpar yüzümüze

 

Bir bakarsınız doğanın feryadına ses verir kırlangıçlar; bir
sonraki bahar yerinde bulamayacağı yeşilin acısını anlatır feryat figan

 

Sert bir sonbahar rüzgârının
acılı uğultusu duyulur!

 

Ormanın yok olan/edilen feryadıdır bu duyulan! Neden, neden
beni kestiniz, yaktınız, yok ettiniz? Dercesine kızgın ve çaresiz

 

Yazlıkçıların kapatıp gittiği kimi evlerin verandalarından tekirin, sarmanın miyavlaması, mırıltıları
gelir, yalnızlıklarını anlatırlar; yoksul ve terk edilmiş! Sonrasında onlara
eşlik eder, sokağa bırakılan çomarın, karabaşın
acılı havlamaları

 

Leylekler, Çulluklar çoktan güneyin sıcağına kanat çırpmışlardır artık Geride sadece çalı, çırpıyla
bezeli yuvaları, bir de meraklı çığlıklarıdır kalan! Ya sonraki yıl, onlara
kucak açan sulak alanları, yuvaları döndüklerinde
olmazsa diyerek?

 

Ve

 

Bizlerin, ülkemizin
son döneminde yaşadığı onca olaya da eşlik eder sonbahar. Dedim ya, hazan
mevsimidir o, hep acıları anlatır!

 

Yurdumuzun çevresini savaşın ateşi sarmış! Hayata tutunmak
adına milyonlarca Suriyeli, Afgan göçmen; ülkemizin
çeşitli illerine dağılmış! Kimi göçmenlerin özgürlük
bedeli ise ağır olmuş, binlercesinin hayatı Egenin serin sularında sonlanmış!

 

Kumsalın ıssızında yatan Aylan bebeğin cansız bedeni,
vatanları yakılıp, yıkılan o insanların simgesi olmuş, dünyanın vicdanına kazınmıştır sanırsın! Yerküre hatırlar ama çoğu ülkenin vicdanı dahi
hatırlamaz!

 

Bitmeyen terör belasının acıları da yansır bu mevsime.
Şehitlerimizin acısı sarmıştır her yanımızı. Yürekleri dağlanmış anaların, eşlerin, çocukların
duyulur acılı feryatları

 

Babaların omuzları çökük,
dudaklarında vatan sağ
olsun sözleri Bir daha dönmeyecekler ki o yiğitler, sonsuzluğa çıktıkları
yoldan geri

 

Eşlerin, sevgililerin, evlatların, umutları, hepsi yok olup
gitmiştir, kaybolmuştur sevdaları. Sadece yüreklerimize
asılı kalmıştır geride kalan hatıraları

 

Ülkemde mevsim sonbahar; aylardan Eylül olmuş, Ekim olmuş ne fark eder? Sonbahar
yağmurlarına eşlik eder acının gözyaşları

 

Nedense, çoğu kez bu mevsimde giderler sevenler, sevilenler

 

Ama her defasında bu renk armonisinin hüznüyle,
yaşanan onca acının gerçekleri ve sonbaharın o hüzzamlı sesiyle veda ederler.

Önceki İçerikSizin En Hayırlınız…
Sonraki İçerikTürk Gençliğine çağrımdır.
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.