Hepimiz barış istiyoruz. Ama barış devletler arasında olur. Teröristle barış olmaz.
İstenen barış, “teröristlerin silahı bırakması için” bizim ülkemizin kimliğinden, üniter yapısından, anayasal düzeninden taviz vermemizi gerektiriyorsa, bu barış değil, teslimiyettir.
Öcalan ile PKK ve uzantılarının temsilcileri açıkça ne istiyor?
İki veya üç ortaklı bir devlet istiyorlar… Sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti terör örgütü karşısında ağır bir yenilgi almış gibi cüretkarlar.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ınifadesiyle; “PKK terör şefleri bir yandan Türkiye’de anayasanın Kürtleri ayrı bir kurucu millet olarak tanımasını, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun en azından özerk bölge olarak PKK yönetimine bırakılmasını, Türkiye’yi ise birlikte yönetmeyi talep ediyorlar.
Suriye’de ise PYD’nin bir özerk bölge olarak kalmasında ve Öcalan tarafından yönetilmesinde ısrarcılar. Bunun dışında her şey detay.
Cumhur ittifakı ise bunu Türk Milleti’ne nasıl kabul ettireceğini bilmiyor.”
Erdoğan sıkça “Türk- Kürt- Arap işbirliği” sözleriyle bu projeye zemin hazırlıyor gibi.
Bu taleplerin bazıları zaten 2009–2015 arası gündeme gelmiş, bazıları da hendek kalkışmasından sonra rafa kalkmıştı. Şimdi yeniden masaya konuyor. Ama masada ne eksik biliyor musunuz?
Anayasa 66. Maddede tarif edilen TÜRK MİLLETİ.
Halkın çoğu “etnik bölünmeye hayır” derken, bir avuç çevre “komisyon kurulsun, PKK talepleri konuşulsun, terör bitecekse egemenliğin kısmen devrine razı olalım” havasında.
Eğer TÜRK MİLLETİ sürecin dışına itilirse, bir sabah “özerklik oldu” haberini duyabiliriz.
Ama iş burada bitmez, milli refleks harekete geçer.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun dediği gibi olur:
“Egemenlik hakkına tecavüz edildiğinde Türk Milleti direnme hakkını kullanır.”
Devletimizin tapu senedi olan Lozan Antlaşması yerine Sevr şartlarını dayatanlara karşı, “Mondros Mütarekesine ve Sevr’e karşı ne yapıldıysa o yapılır. Bu millet darbeye karşı direndiği gibi ihanete karşı da direnecektir.”
Son sözü Türk Milleti söyler. Bu yüzden kimse Türk Milletine bir emrivaki yapmaya kalkışmamalıdır.
**********************************
Hem Dışarıdan Hem İçeriden
Keçecizade Fuat Paşa (1814-1868) nüktedanlığı ile de tanınan iki defa sadrazamlık, beş defa dışişleri bakanlığı yapmış bir devlet adamı idi.
“PKK ile 2. Müzakere Süreci” kapsamında olanlara baktığımda Keçecizade Fuat Paşa’nın III. Napolyon’a söylediklerini hatırlıyorum.
Keçecizade Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’in Paris gezisine Dışişleri Bakanı olarak katılmıştır.
Bir toplantı esnasında Fransa İmparatoru III. Napolyon, Fuat Paşa’ya “Süveyş Kanalı açılmalı, Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan’a verilmeli, Kudüs’teki kutsal yerlerden Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı” gibi taleplerini sıralıyor.
İmparator, bu kadar ağır taleplerin karşılanmasına direnci kırmak için de aba altından sopa gösteriyor:
“Zaten bu sorunlar sizin için büyük bir dert… Yorgun omuzlarınızdan bunları atıp hafifleyiniz…”
Buna karşılık Fuat Paşa gülümsüyor ve hiç istifini bozmadan cevap veriyor: “Biz hâlâ çok güçlüyüz Kral Hazretleri. Tehditlere boyun eğmeyiz.”
İmparator bir kahkahadan sonra: “Yapmayın, devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor” diyor.
Bu tehdit karşısında, Fuat Paşa’nın verdiği şu cevap tarihe geçiyor:
“Haşmetmeab, üç yüz senedir, siz (yani dış devletler) dışarıdan, biz içeriden Devletimizi yıkmaya çalıştık ama yıkamadık. Bu güç hangi devlette var?”
Keçecizade gibi hazırcevap bir devlet adamının bu nükteli cevabı içinde büyük bir gerçeklik payı vardı. Dış güçlerin verdiği tahrip kadar, içeride düşmanla iş birliği yapan hainler ile gaflet ve dalaletle düşmanın emellerine hizmet edenlerin yaptığı yıkım da çok etkili olmuştur.
Osmanlı çok köklü kurumları olan bir devlet olduğu için yıkılması uzun sürdü. Ama içeriden ve dışarıdan gelen yıkıcı darbelere sonunda dayanamayarak yıkıldı.
****
Bu Fitneden Kime Fayda Çıkar?
Vaktiyle Osmanlı’da bir vezir, padişahın huzuruna çıkmış: “Hünkârım, ülkenin dört bir yanında fitne çıkıyor. Herkes kendi kuralını koymak istiyor.”
Padişah sormuş: “Bu fitneler dışarıdan mı geliyor içeriden mi?”
Vezir demiş ki: “Efendim, fitne dışarıdan geliyor ama içeridekiler “buradan bize bir fayda çıkar” diye gönüllü destek veriyor.”
Günümüz Türkiye’sine ait manzaraya bakıp soruyoruz: “Terörsüz Türkiye” denilen proje ile terörü bitirmek için mi uğraşıyorlar, yoksa koltuk hesabı ile başkalarının (dış güçlerin) planlarına kapı mı aralanıyor?
**********************************
Ders Almak Yok
Temel ile Dursun kayıkla Karadeniz’e açılmış. Fırtına çıkmış, kayık batmak üzere. Dursun bağırmış: “Temel, dua et, son duanı et!”
Temel başlamış: “Allah’ım ne olur beni kurtar, bir daha kötü iş yapmam, vergi kaçırmam, kimseye yalan söylemem…”
Tam o sırada kayık karaya oturmuş, Temel derin bir nefes alıp demiş ki: “Aman ha, Allah’ım! Şimdi yanlış anlama, şaka yapıyordum!”
Şaka gibi ama biz de Birinci Süreçten ders alıp, tövbe ettiklerini sanmıştık. Yanılmışız.
Birileri içeride “tatlı su barışçılığı” yaparken, dışarıda ABD/ İsrail ve AB destekli büyük proje tıkır tıkır işliyor.
Ülkemizin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevlerini yapmış bir parti genel başkanı (Ali Babacan) “terörsüz Türkiye projesinin” yüzde 5 başarı şansı olsa bile kayıtsız şartsız destekleriz” diyebiliyor. Yüzde 95 ihtimali olan projenin başarısızlığı durumunda, Birinci Süreçteki gibi PKK’nın neler kazanmış olacağını, ülkemizin neler kaybedeceğini hesap edemeyen zihniyetin benzeri devletimizi yönetiyor.
Biz hala “acaba şu komisyondan bir hayır çıkar mı?” “CHP bu komisyona üye vermeli mi?” diye tartışıyoruz. Teröristlerin ve onların kuklacıbaşılarının önerisi olan “komisyon” kurarak, “barış” ve “çözüm” geleceğini sananlarımız var.
Tarih ve son yıllarda Ortadoğu’da olanlar bize göstermiş olmalıydı ki, dış destekli “çözüm” girişimlerinin sonunda, bırakın barış gelmesini, haritalar değişir, milletler bölünür, halklar birbirine düşman edilir.