Bilindiği gibi Bakan Süleyman Soylu ile İBB Başkanı Ekrem
İmamoğlu arasında bir ahmak polemiği yaşanmıştı. (04.11.2019)
Önce Süleyman Soylu, Strasbourg’da temaslarda bulunan İBB
Başkanı Ekrem İmamoğlu için, “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi
şikâyet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana
ödetecek” dedi.
Arkasından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kendisine “ahmak” diyen Bakan
Soylu’ya cevap verdi, “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” dedi.
Bu sözde geçen “ahmak” kelimesini Mahkeme YSK üyelerine yönelik
hakaret kabul etti. İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay ceza ve siyaset yasağı kararı
verdi.
Sanki Türk siyasetinde son derece naif, nazik ve zarif bir üslup
vardı da “ahmak” sözüyle bu güzel atmosfer lekelenmiş gibi davranan
sadece Mahkeme değildi. İktidarın AKP kanadı ve muazzam propaganda makinesi
harekete geçti. Yetmedi iktidarın küçük ortakları Bahçeli ve Perinçek de
“ahmak” kelimesinin hakaret olduğunu ve İmamoğlu’na verilen cezanın doğru
olduğunu savundular.
Aynı kelimeyi kullanan Soylu için nedense
herhangi bir soruşturma dahi açılmadı.
İmamoğlu davası “siyasi bir dava” olarak hukuk tarihimizde yer
alacak önemde. Ama bugünkü konumuz bu davanın bugün sebep ve sonuçları değil.
Bu olay, ihtiyatsızca sarf edilmiş bir kelimenin bu kadar ağır
sonuçlarının olabileceğini gören siyasilerde bir üslup düzelmesine yol
açabilir miydi? Böyle olsa “bir musibetten bir iyilik doğar” diye
sevinebilirdik.
Ama ne gezer? Türkiye siyasetinde son yıllarda süren üslup
sorunu devam ediyor.
Her geçen gün bu soruna dair yeni örnekler görmeye,
işitmeye devam ediyoruz.
**********************************
Erdoğan’dan Babacan Ve Davutoğlu’na Sert Sözler
Ak Parti lideri Erdoğan, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan
için, “Sen git, çocuk bezi satmaya devam et. 15 sene yanımda
bulundu ama demek ki benden bir şey alamadı” dedi. Konuşması içinde
yine Babacan için “ahlaksız” sıfatını kullandı.
Erdoğan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu için
ise “O da aynı. Bizden üniversite istediler, bunların vakfına üniversite tahsisi
yaptık. Kendisi ne zaman başbakanlık koltuğuna oturdu, o tahsis yapılan
yeri bilabedel vakfına mülk etti” dedi. Ahmet Davutoğlu’nu Başbakan iken
kamu mülkü olan araziyi kendi kurduğu vakfa vererek “yolsuzluk” yapmakla
suçladı.
Erdoğan kendi partisinde iken “Başbakan Yardımcısı ve Başbakan
yaptığı” ve birlikte çalıştığı eski yol arkadaşları için bu sözleri
söylemekle kalmadı. “Bizim kendi
adımıza ah ettiğimiz husus ise bir dönem bunları adam yerine koyup görev
vermemizdir” diyerek pişmanlığını dile getirdi.
Erdoğan daha önce de “Onlar o makamlara kendi layık
oldukları için gelmediler, o makamlara getirildiler” demişti.
Erdoğan’ın bu sözlerinin doğruluğu veya yanlışlığı, muhataplarının
hak edip etmedikleri yönünden tartışmak abes olur. Her iki genel başkanı ben de
çeşitli yönlerden eleştiriyorum. Ama bu tür sözleri doğru bulmam mümkün değil.
Bu üç kişi yıllarca Türkiye’yi birlikte yönetti. En kritik
makamlarda en stratejik kararları alan en önemli kişiler oldular.
Ali Babacan 13 yıl Türkiye Dışişleri, Ekonomi Bakanlığı
ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. Ahmet Davutoğlu ise Erdoğan ve A. Gül’ün
dış politika danışmanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak görev yaptı. Ak
Parti’de Genel Başkanlık yaptı.
Yıllarca aralarında hak hukuk geçmiş insanların birbirine bu tür
sözler etmesi hoş değil. Etik değil, insani değil, ahlaki değil.
Davutoğlu ve Babacan o makamlara, Erdoğan tarafından,
“layık olmadıkları halde” bir lütuf, bir ihsan olarak getirildilerse bu
çok feci bir şey. Ülkenin en kritik makamlarına liyakate göre değil,
Erdoğan’ın zamanla değişen sempatilerine göre atama yapıldığı anlamına
gelir.
Ayrıca Davutoğlu Başbakan olarak yolsuzluk yaptıysa O’nun
bir parti genel başkanı olmasına kadar beklenmemeli ve hesap sorulmalıydı.
Erdoğan’a yakın medyada “Ahmet Davutoğlu’nun ve Ali Babacan’ın,
hatta Abdüllatif Şener’in, Abdullah Gül’ün, Bülent Arınç’ın bir şey
oldularsa Erdoğan’ın lütfu sayesinde olduklarını” yazmaları bu kişileri
değil devletin itibarını küçültüyor.
Bir de şöyle düşünelim: Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan AKP’den
kopmasalar veya kopmuş olsalar da Cumhur İttifakını destekleseler Erdoğan ve
yandaşlarının üslubu nasıl olurdu? Herhalde bu iki eski arkadaşlarının “meziyetleri,
yüksek bilgi ve yönetim becerileri” hakkında övgüler duyardık.
****
Ak Parti lideri Erdoğan’ın Babacan’a “15 sene yanımda
bulundu ama demek ki benden bir şey alamadı” derken neyi kastettiğini
ben anlamadım.
Acaba “ben ekonominin kitabını yazdım, sen yazamadın” mı
demek istiyor? Yoksa “faiz sebep enflasyon sonuçtur” tezini anlayamamış
olmasını mı kastediyor?
Belki de ekonomi bakanlığına getirdiği Nureddin Nebati’nin
ifadesiyle, Babacan’ın “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik
bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşımdan” habersiz oluşunu söylemek
istemiştir.