Neden “etki” yerine “effect” kelimesini kullandığımızla başlayalım. Malumunuz olduğu üzere kullandığınız sözcükleri ne kadar yabancılaştırırsanız iddianız da o kadar bilimsel bir hüviyete bürünür. İfadelerinizin hacmi ve ağırlığı artar. Beyanlarınız daha yoğun bir tesir gücü içerir. (!)
Gelelim Hacı Emmiye… Hem olduğu gibi görünen hem de göründüğü gibi olan dini bütün Hacı Efendileri “Hacı Emmi” sıfatından tenzih ederim. Her Hacı, Hacı Emmi değildir.
Hacı Emmi, her yerde karşınıza çıkabilecek bir karikatür karakteridir. Gençliğinde son derece rint bir hayat yaşamıştır. Neyin neye iyi katık olacağını, hangi mezenin yanında neyin iyi gideceğini çok iyi tecrübe etmiştir. Çok canlar yakmış, çok cevizler kırmıştır. Gençliğinde memuriyet yapmışsa vatandaşın anasını ağlatmış, ticaretle uğraşmışsa ocaklar söndürmüştür. Yaşı kemale erdikten sonra, muhtemelen yakın bir arkadaşının cenazesinin vesilesiyle tövbe-i nasuh ile tövbe etmiş (!) , beş vakit namaza başlayıp cami cemaatinin as kadrosuna dâhil olmuş, hac farizasını yerine getirdikten sonra da bir karış sakal bırakarak koleksiyonunun eksik parçasını tamamlamıştır.
Gelin görün ki bu baş döndürücü hızla gelen değişim Hacı Emmiyi asabi bir adam haline getirmiştir. Herkese öfkelenmekte, kendi meşrebince günaha meyleden herkesi Allah yarattı demeden sözleriyle dövmektedir. Camiyle 50’li yaşlarında haşır neşir olmasına rağmen, camiye gelen çocukları gürültü yapıyorlar diye sürekli haşlar. Sanki kendisi gençliğinde çok farklıymış gibi, gençlerin günah işlemeye ne kadar düşkün olduklarından, neslin gün geçtikçe nasıl bozulduğundan yüksek sesle şikâyet eder. Kendi çocukları son derece seküler bir hayat yaşamalarına rağmen, başkalarının çocuklarının giyim kuşamlarına laf eder. Sürekli olarak kendisinin ne kadar dindar, ne kadar ahlaklı, ne kadar faziletli, ne kadar süper biri olduğunu; başkalarının ise bu yüce sıfatlardan ne kadar mahrum olduklarını yüksek sesle deklare eder. Kimseyi beğenmez, kimseyi sevmez, herkesi azarlar.
Hoş, artık ekranda gördüğümde direkt kanal değiştiriyorum ama kanal değiştirme imkânı olmadığında ne zaman bir Ak Partili yetkiliyi dinlemek zorunda kalsam bir Hacı Emmiyi dinliyormuşum hissine kapılıyorum.
Ak Partili yöneticiler son derece seküler bir hayat yaşamalarına rağmen, tabanlarına dindar bir yaşam tarzı öneriyorlar. Kendi çocuklarını, torunlarını Amerikan okullarına gönderirken, tabanlarına çocuklarını İmam Hatip Okullarına göndermelerini söylüyorlar. Millete tasarruf yapmayı tavsiye ediyor, ancak kendi konforları adına kamu hazinesini israf etmekten geri durmuyorlar. Sürekli haktan hukuktan bahsediyor ancak hukuksuzluğu hukuk haline getiriyorlar. Başkaları tarafından kendi yaşam tarzlarına müdahale edildiğinden bahsediyor, başkalarının yaşam tarzına müdahalenin alasını yapıyorlar. Sık sık darbe mağduru olduklarını dile getiriyor, başka siyasi partilerin siyaseten palazlanmamaları ve/veya yok olmaları için her türlü karanlık faaliyeti gerçekleştiriyorlar. Başka insanları ve / veya grupları dış güçlerle işbirliği yapmakla itham ediyor ama kendileri ABD’deki Yahudi lobileriyle, İngiltere’deki bir takım Masonik kuruluşlarla ve hatta Soros gibi para babalarıyla işbirliği yapmaktan geri durmuyorlar. Başkalarını İsrail ajanı olmakla suçluyor, yine İsrail’e her türlü diplomatik kolaylığı sağlamaktan ve yine İsrail’le el altından doğrudan iş yapmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.
Ak Partili yetkililer konuşurken muhalefete özellikle de ana muhalefet partisine öyle sözler söylüyorlar ki, zannedersiniz ülkeyi 16 yıldır muhalefet yönetiyor. Ekonomiyi, eğitim sistemini, yargı sistemini ve hatta kurumsal olarak devletin bizatihi kendisini muhalefet perişan ediyor. Ak Partililere göre ülkeyi sadece Ak Partililer seviyor, geri kalanlar ise bütün dış güçlerle ve şer odaklarıyla işbirliği yapıp ülkenin altını oyuyor(!)
Ak Parti Genel Başkanı başkalarına çatma konusunda zaten zirveyi temsil ediyor. Çatarken dilinin kemiği de yok, ağzına geleni söylüyor. CHP’ye çatıyor, Gezi’de yaralanıp aylarca komada kaldıktan sonra ölen 12 yaşındaki Berkin Elvan’a çatıyor, Berkin’in ailesine çatıyor, hiçbir suçu olmadığı halde Fatih Portakal’a çatıyor, Türk mizahının duayeni Metin Akpınar’a çatıyor, Soma’da madenciye çatıyor, kendisi sokakta yürürken balkonda oturup sigara içen vatandaşa çatıyor, yolsuzluk operasyonu yapan polise çatıyor, dolar yükseldiğinde faiz lobisine çatıyor, çatacak muhalif kalmazsa kendi partisinin belediye başkanlarına çatıp istifalarını istiyor. Etrafında çatacak bir insan evladı bulamazsa kafes içindeki kekliklere çatıyor, gidip şemsiyeyle keklik dürtüyor. Kimseyi sevmiyor, kimseyi beğenmiyor, herkesi azarlıyor.
Ak Parti bu haliyle yukarıda anlattığım Hacı Emmiye çok benziyor. Hatta diyebilirim ki Ak Parti’nin şahsi manevisini bir insan şeklinde tasavvur ettiğinizde, gözünüzün önünde devasa bir Hacı Emmi beliriyor.
Herkese iyi seneler diliyorum…