Sivillere Darbe ve Terör Önleme Görevi

159

Son çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede çok dikkat çekici bir madde yer alıyor.

Bu KHK’da 8 Kasım 2016’da çıkarılan 6755 sayılı kanunun 37. Maddesine bir ek yapıldı. Bu ekle daha önce resmi görevlilere getirilen yargı zırhı SİVİLLERİ de kapsadı.

8 Kasım 2016 tarihli, 6755 sayılı kanunun 37. maddesinde, “15 Temmuz darbe teşebbüsü ve devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılmasında yer alan RESMİ GÖREVLİLER HAKKINDA hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmayacağına” dair bir düzenleme yapılmıştı.

Daha önceki, resmi görevlilere getirilen yargı zırhı 1982 Anayasasının Geçici 15. Maddesini hatırlatıyordu:

GEÇİCİ 15. MADDE: “2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.

Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmalarından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında dayukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.”

Bu madde sebebiyle 1980 darbecileri uzun süre yargılan(a)madı. 2010 referandumu ile bu Geçici 15. Madde kaldırıldı. Soruşturma yapıldı, dava açıldı, Evren ve Şahinkaya darbe suçundan mahkûm edildi.

Yeni yapılan ekten önceki haliyle, 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü sonrası çıkarılan kanun ile 12 Eylül Darbesi sonrası kabul edilen 1982 Anayasası’nın Geçici 15. Maddesi benzerlik taşıyordu.

Her iki halde de devleti yönetenler ülkenin içinde bulunduğu ağır şartları dikkate alarak, “olağanüstü tedbirler” almak durumunda kaldıklarını beyan ediyordu. Yargı zırhı getiren düzenlemeler “insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan ve hatta kaldıran” bu tedbir kararlarını alan ve uygulayan resmi görevlilerin “ülkenin beka problemi” ortadan kalktıktan sonra suçlu olarak tanımlanmaması için getirilmişti.

Ülkenin olağanüstü tehditlerle karşılaştığı durumlarda güvenlik / özgürlük dengesi güvenlik yönüne doğru bozulur. Böyle durumlarda normal demokratik hukuk devleti ilke ve kurallarından uzaklaşmak zorunda kalan resmi görevlileri korumak amaçlı yasal düzenlemeler yapılması anlaşılabilir bir durumdur.

Ancak devlet olmanın vasfı, darbe ve terörle mücadele dâhil, her türlü davranışının hukuk kapsamında olmasıdır.

Darbe ve terörle mücadelede bile, resmi görevli de olsalar, kimse suç teşkil eden eylemler yapamaz. Yaparsa cezalandırılır.

Bu düzenleme yürürlükte kaldığı sürece 15 Temmuz 2016 sonrası resmi görevde olanlar suç işlemiş olsalar dahi cezalandırılamayacak.

Fakat yıllar sonra, nasıl ki 1982 A.Y. Geçici 15. Madde kaldırılarak Kenan Evren ve arkadaşları yargılandı ise, bu KHK ileride hukuka ve anayasaya aykırı bulunup kaldırılabilir.Suç işlemiş olanlar varsa cezalandırılabilir.

******************************

HUKUK DEVLETİNDE OLMAZ

Yeni çıkarılan 696 sayılı KHK ile 15 Temmuz’la ilgili yargılanamazlık sivilleri de kapsayacak şekilde genişletildi.

Darbe girişimini ve bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden sivil kişiler hakkında, resmi sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, hiçbir idari, mali veya cezai işlem yapılamayacak.

Bu madde hukuk devleti açısından kabul edilemez. Demokrasimiz açısından da tehlikeli bir özellik arz etmektedir.

İktidar şu eleştirileri dikkate alarak düzenlemeyi gözden geçirmelidir:

“Halka eylem bastırma, kolluk gücü sergileme görevi yüklenmiş” olması hukuk devleti olma iddiasında olan bir devlette kabul edilemez. Hukuk devletinde bir ceza verilecekse onu devlet verir.

Bu düzenleme ile vatandaşa “bir eylemin niteliğini belirleme, müdahale etme yetkisi ve cezasızlık” getirilmektedir.

Sivillerin bir eyleme müdahalesinde olayla alakası olmayan kişiler de zarar görürse bu sorumluluğun kime yükleneceği belirsizdir.

Nitekim 15 Temmuz gecesi, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde gerçekleşen linç olayları ya da başka olayları kapsamaktadır. O gece Boğaz Köprüsünde linç edilenler darbe ile alakası olmayan askeri öğrencilerdi.

Düzenleme sivil linç eylemini meşru kılmak riski taşımaktadır.

“Diğer terör olayları” kavramı da son derece tehlikelidir. Bu düzenleme ile sivil vatandaşlar “terörü destekliyorlar, terörle ilgili slogan atıyorlar” diyerek eylemlere saldırabilecektir.

*********************************

ARIBOĞAN VE AKŞENER’İN UYARILARI

Son KHK ile ‘terör olaylarını önleyen sivillere yargı muafiyeti’ getirilmesi kötüye kullanıma son derece açık ve tehlikeli bir karar. Güvenlik ve asayişi sağlama görevi devletin tekelinden çıktığı andan itibaren ‘devlet’ aygıtının gerekliliği/yeterliliği tartışmaya açılır. (Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan)

Yeni KHK ile sivillere darbe kalkışması isnadıyla silah kullanma hakkı verilmesi ülkeyi bir iç savaşa çekmek olur. Son derece kritik bir yasayı, iktidarın Meclis’te açık ara çoğunluğa sahip olmasına rağmen, parlamentodan kaçarak KHK ile yapmasının çok vahim sonuçları olabilir. (İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener)

*********************************

KHK İLE YÜKSEK YARGININ DÜZENLENMESİ

696 sayılı son KHK ile Yargıtay ve Danıştay‘da yeni düzenlemeler yapıldı.

“Bu düzenlemeyle Yargıtay’a 100, Danıştay’a 16 yeni üye atanıyor. Hukuk ve Ceza Genel Kurulu üyeleri sabitleniyor. Yürütme organı açıkça yargıyı yeniden dizayn ediyor.”

Böylece “hem Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde iktidar lehine oy nisabı oluşturmak, hem de Hukuk ve Ceza Genel Kurulu kararlarına etki edebilme yolunu açılmaktadır.”

Kanun Hükmünde Kararname ile yüksek yargının tanzim edilmesi KHK çıkarma yetkisinin kötüye kullanılmasıdır.

Aynı KHK’de diğer bir düzenleme ile bütçesi olağanüstü artırılan Savunma Sanayi Müsteşarlığı Savunma Bakanlığından alınarak Cumhurbaşkanlığına bağlandı.

Bunlar kanun ile yapılması gereken düzenlemelerdir. Devleti KHK’lar ile yönetmek, olağanüstü yöntemleri kullanmaya devam etmek muhalefetin “sivil darbe” iddialarını haklı kılmaya yarar.

Oysaki dünyadaki saygınlığımız ve ekonomimizin sağlığı ülkemizin demokratik hukuk devleti görüntüsü vermesine bağlıdır.

 

25.12.2017

 

 

Önceki İçerik“Hayır” Diyebilmek veya İrade Eğitimi
Sonraki İçerikKutsal Emanetler ve Gerçekler
Ruhittin sönmez
Ruhittin Sönmez 1956 Bucak/ Burdur doğumludur. 1980’den itibaren Kocaeli’de yaşamaktadır. EĞİTİM: İlkokul, orta okul ve lise eğitimlerini Bucak’ta yaptı. 1973’te İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliğinden ve 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İŞ HAYATI: 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuvar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001’de 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 03.03.2010’den itibaren Serbest Avukat 2018’den itibaren Arabulucu Sosyal Faaliyetler: Yaklaşık 16 yıl Türk Sanat Müziği korolarında korist olarak çalıştı. (İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubu) 250 Mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi ve 7 yıl Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Ocak 2023’ten itibaren aynı programı noktaTV’de devam ettirmektedir. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada 2 gün köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.