Bugün İlköğretim Haftası’nın ilk günü. 23 Eylül’e kadar devam edecek. Bir hafta boyunca düzenlenecek toplantılarda öğretimle ilgili olarak ‘cek‘li – ‘cak‘lı, ‘parlak gelecek‘ müjdeleyen konuşmalar yapılacak.
Bugün aynı zamanda 2012-2013 ders yılı başlıyor. Her yaştaki öğrencilerimize, öğretim hayatları boyunca başarılar diliyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı’mız var.
Bakanlığın adındaki ‘millî‘ kelimesi Millî Piyango İdaresi’nde de var, Millî Reasürans Şirketi’nde de… Birçok yerde ‘Milli Eğitim Bakanlığı‘ şeklinde yazılıyor. ‘Millî‘ kelimesinin derin ve çok önemli arka planı gereksiz görülüyor.
Bakanlığın adı; ‘Öğretim Bakanlığı‘ olarak değiştirilirse, işlevine de uygun olur. Doğru olanı, elbette bakanlığın, millî ölçüler içerisinde eğitim hizmetlerini gerçekleştirmesi, adına layık hüviyete sâhip olmasıdır.
Bilindiği gibi eğitim ve öğretim birbirinden farklı kavramlardır. Öğretim, kafa ile ilgilidir. Hayatta gerekli olacak veya olmayacak bilgiler verilir. Alan kişi onları aklına depo eder. Kullanılmayan bilgiler bir müddet sonra unutulur. Eğitim ise şuura, ruha ve kalbe yöneliktir. Eğitim, eğitim gören kişinin karakterini inşa eder. Eğitim; insanı yetiştirir, geliştirir. İnsanların toplum hayatında yerlerini alabilmeleri için sâdece bilgi öğretmekle yetinmez, düşünce kaabiliyeti, kültürel beceri, insanî ilişkilerde medenî davranış özellikleri ve bütün bunlarla birlikte iyi bir ahlak anlayışı edinmelerini sağlar.
Çocuklarımız Cenab-ı Allah’ın bizlere birer lütfu ve emânetidir. Onların iyi yetişmeleri ve olgunlaşmaları için gerekli ortamı hazırlamak (milli değil) millî ve manevî değerlerimize bağlı, vatanını ve milletini, bayrağını ve ezanını canından çok seven, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, hurâfeyi ilimden ayırt edebilen, donanımlı, saygılı, gönlü sevgi dolu, çalışkan ve dürüst insanlar olarak yetiştirmeliyiz.
Eğitim-öğretim tarihimizde yapılan en büyük değişiklik, bu yıl uygulamaya konuluyor. Alt yapısı yetersiz, pilot bölgelerde denenmediği için neticelerinden emin olunamayan ve hatta endişe duyulan, eğitim uzmanları tarafından ‘sancılı sistem‘ olarak vasıflandırılan bir uygulamadan söz ediyoruz.
Sistemin sancılı oluşu velilerde ve öğretmenlerde kaygıların oluşmasına sebebiyet veriyor.
Kaygılara yol açan problemler özet olarak şöylece sıralanabilir:
1- Anaokullarında (birinci 4 yılın ilk yılında) öğretmen açığı vardır.
2- Birinci dört yılın son üç yılında (5 yıllık ilkokulun 3 yıla indirilmesi sebebiyle), öğretmen fazlalığı oluşacaktır.
3- İkinci 4 yılda (ortaokulların 3 yıldan 4 yıla çıkması sebebiyle), öğretmen ve derslik azlığı problemi ile karşılaşılacaktır. Bu bölümde sınıflardaki öğrenci sayısı 100’e yaklaşacak veya ikili öğretim (çift tedrisat) yapılacak. Bu sebeple öğretim kalitesi düşecektir. İkili öğretim yapıldığında, öğretmen açığı, karşılanması imkânsız boyutlara ulaşacaktır.
4- Dinî öğretime yönelik seçmeli dersler, öğrenciler arasında huzursuzluklar doğurmaya gebedir. Bu derslerde kız öğrencilerin kıyafetleri konusunda sıkıntılar yaşanacaktır. Bu dersler için pedagoji eğitimi görmemiş ilahiyat fakültesi mezunları görevlendirilirse, sıkıntılar artacaktır. Çünkü bir konuyu bilmek başka şeydir, öğretebilmek başka şeydir.
5- 4+4+4 sistemi ile liseler de mecburî öğretim kapsamına alınmıştır. Bu değişikliğin, 300.000 yeni öğrenci anlamına geldiği ifâde ediliyor. 300.000 yeni öğrenci, her biri 50 öğrencilik 6.000 dershâneye, her biri 25 dershânelik 240 okul binası ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Başka sıkıntılar da söz konusu. Bütün bunları 6 ay önce, konunun uzmanlarıyla yaptığım, gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlanan röportajlarla ilgililere duyurmuştum.
Ciğerpârelerimiz çocuklarımıza, yarınlarımızı inşa edecek saygıdeğer öğretmenlerimize, kaygılı velilerimize ve de karşılaştıkları problemlerin üstesinden gelebilmeleri için ‘millî‘ olması, öğretimden çok eğitime ağırlık vermesi arzu edilen Bakanlığımıza kolaylıklar diliyorum.