Üniversitelerde olup bitenden kamuoyu pek haberdar değil… PKK uzantıları Kürtçe afiş ve propaganda afişleriyle psikolojik baskı yaratma peşindeler. Aşırı solun önemli bir bölümü de Devlete ve milli kimliğe de düşman olduklarından Kürtçü ırkçı ve bölücülerle kolaylıkla işbirliğine gidebiliyorlar. Demek ki Türkiye modeli yeni sosyalizmde etnik ırkçılık ideolojik bir vasıta olarak kullanılabiliyor.
Geçenlerde İstanbul Üniversitesi yerleşkesi içinde ve S.B.F önünde bir gurup PKK’lı iki ülkücüye saldırmışlar. Birisi yarı koma halinde hastaneye kaldırılmış. Gözdağı verilerek PKK karşıtı her öğrencinin eğitim ve öğretim hakkı elinden alınmaya çalışılmaktadır. Meclisten üniversiteye kadar terör estirenler durup dururken ortaya çıkmamıştır. Demokratikleşme ve açılım adı altında oynanan oyunlar, bölücü ırkçılığı teşvik etmiş ve sırtını sıvazlamıştır. Son 8-10 senede olup bitenler gözlerden kaçırılmayacak kadar ortadadır. Aslında Türkiye’de Kürt asıllı vatandaşlarımız için değil; dıştan kumandalı işbirlikçi bazı siyasiler ve belediye başkanları başta olmak üzere, malûm takım imtiyazlı hale getirilmeye çalışılıyor. Anayasada bile Cumhuriyetin eşit vatandaşları yerine gurup ve kollektif haklar tanınarak bazılarına pozitif ayırımcılık yapılma gayreti var.
Geçen Perşembe günü Sivas olayları bahane edilerek İ.Ü. Merkez binada çatışma yaşandı. Yine iktidarca şımartılan PKK yandaşları olayların içindeydi. Ancak bu defa çirkin bir tertip sırıtıyordu. Sadece etnik ırkçılık tahrik edilmiyor; mevcut şartlar değerlendirilerek mezhep çatışması da planlanıyor. Bir tarafta Sünni etiketli Müslüman gençlik, diğer tarafta da Alevileri ve aşırı solu kullanmak ve kendi tarafına çekmek için gayret gösteren PKK’lı ırkçılar. Herhalde oyun bundan böyle bu şekilde oynanacak.
Sadece üniversitelerde değil; toplumun değişik kesimlerinde çatışmaya hazır psikolojik bir ortam gerçekleştiriliyor. TV dizilerinden hemen hemen birçok yerde hep çatışma, silah ve kavga öne çıkarılıyor. Türk Milleti birbiriyle kavgalı hale getiriliyor. Bu tehlikeli gidiş yetkilileri hiç uyandırmıyor. RTÜK’ün Diyarbakır’da bir mahalli TV kanalıyla ilgili aldığı karar utanç vericidir.
Sadece bunlar değil; ama Fethullahçı diye isimlendirilen bir cemaatin milli devlet ve üniter yapı aleyhine nasıl kullanıldığı son Abant toplantılarında da görülüyor. Bir dönem inanan insanların gördüğü ve çoğu kere de abartılan baskılar, bugün Devlete karşı kullanılıyor. Kullananların önemli bir bölümü birden liberalleşen eski komünist takımı… Güya Müslümanları savunmak bunlara düşüyor.
Son toplantıda iki halk şairi gelip program yapmış. Bütünlükten, birlikten ve kardeşlikten bahsetmeleri toplantıya hakim olan etnik ırkçıları oldukça rahatsız etmiş. İşin enteresan tarafı, Kürtçülük yapanların önemli bir bölümü de Kurmançca bilmiyor. Bunlar tabii ki vatan sevgisiyle dolu o halk şairleriyle ters düşeceklerdi. Bir ünvanlı şahıs çıkmış, belediyelere yargı dahil aşırı yetkiler verilmesini istiyor. Bir diğeri Ankara’yı yok saymış federalcilik yapıyor.
Eski bir sola yanaşma siyaset hokkabazı araştırmacı, Kürtlere yağ çekiyor. Abant toplantıları aslında bu cemaatin aynasıdır. Bu düşünülenlerin hiçbirisi ne millidir ne de İslami… Bir vakıf başkanı “Yaptığımız iş vatan hainliği ise; direkt gidelim mahkemenin karşısına” diyebiliyor. Hala vatana hıyanet kanununun yürürlükte olduğunu zannediyor. Bu gibi kişiler faydalansın diye yasa çoktan değiştirildi. Anlaşılan Abant toplantısında bir PKK bayrağı ve KCK flaması yoktu…