Önceki gün, ufak bir kaza geçirdim ve maalesef omuz kemiğim kırıldı. Sıkıcı bir hastane faslından sonra, Allahtan ameliyata gerek görmediler ve sıkı bantlar içine beni (21) günlük bir mecburi tatile mahkum ettiler. Söz aramızda 40 yıllık iş hayatımda 21 günlük kesintisiz tatil hiç yapmadım. Hoş, şimdi de yapacak değilim ya..Allah daha kötü şeyler vermesin. İyiyim çok şükür ve bilgisayarım açık, tek kolla talim ediyorum.
Evet bir yandan Allaha şükrediyorum, bu kadarla kaldığı içi ve bir yandan da notlarımı karıştırıyorum. Sevgili Behçet TAR üstadın ikinci, üçüncü yeni yıl mesajlarını gördüm. Ve biraz ondan bahsetmeye karar verdim.
Tanısanız, O’nu mutlaka seversiniz…
Akbank Müfettişi Behçet TAR, diyebilirim ki; iz bırakanlardandır. Hemen herkes onu tanırdı. Tabii, emekli olduktan yıllar sonra gittiği bir Akbank Şubesinde; gişedeki kızımızın; “HAYIR EFENDİM TANIMIYORUM..” Dediği güne kadar, o da bu mutluluk ve gururu hep taşımıştır..
Onu, bir uzaktan tanıyanlar vardır, bir de yakından tanıyanlar onunla çalışanlar, uzun- kısa, arkadaşlık yapmış olanlar… Ben bu ikinci grupta yer alıyorum. Uzun süre beraberliğimiz oldu. Aslına, kibar ve centilmendir, pırlanta gibi bir kalbi vardır. Nazik ve kültürlüdür, nerede, ne zaman ne yapacağını, ne konuşacağını bilir, ama belki biraz fazla hassastır ve karşısındakinden de bu nezaketi bekler..
Onunla ilk tanışmamız 1971 İzmit teftişine olmuştu. Ben, çok yeni bir Müfettiş Mv. O ise Yetkili Muavindi ve sanıyorum, Derince Şubesini teftiş ediyordu, biz ise Sevgili Erol ARIĞ üstatla birlikte merkezdeydik. Sayın Erol ARIĞ da çok dolu, kültürlü, bilgili bir Müfettişti. Aynı zamanda çelebi bir insandı.. Ondan da ayrıca bahsederiz….
Gelelim yine Behçet TAR Üstadımıza; onu uzaktan tanıyanlar, onun biraz da belki fazla yapmacık halleri olduğunu, gereksiz alınganlıkları olduğunu filan düşünebilirler. Aslında bu onun doğal halidir ama gelinde anlatın.
Evet ilk 1971 de İzmit’te beraberdik. Aynı otelde kaldık. Kardeş gibiydik, çok da iyi anlaşıyorduk. İkimizin de ince bir espri anlayışımız vardı. Şakalaşırdık. Seviyeli şakalarımız hep olmuştur.
Ben evliydim ama eşim Amasya’da kalıyordu. İzmit’te biz Behçet üstadla bekar kalıyorduk. Arada bir hafta sonları İstanbul’a giderdi.. Ve sanıyorum, İstanbul’da bir sevgilisi, belki kız arkadaşı vardı. Ara sıra gider gelirdi. Benim için İstanbul İzmit farkı yoktu. Zira henüz İstanbul’da evim yoktu.
Bir gün, İ.İ.T.İlimler Akademisinden bir mektup geldi. AKADEMİYİ, derece ile İKİNCİLİKLE BİTİRMİŞTİM. Ve İstanbul Hilton’da bir tören yapılacaktı. Bu törene eşimle birlikte davetliydim. Eşim önce İzmit’e geldi. Bir iki gün İzmit’te kaldık, sonra da İstanbul’ geçmiştik. İşte o, 1-2 günlük İzmit konaklamamızda Sevgili Behçet Üstadın, çok yardımlarını gördüm.
İş olarak bana toleranslı davrandı ve eşimle beraber olabilme imkanı buldum.
Teftişin son dönemleri olduğu için hemen her akşam bir iş yemeği vardı. Ben bu yemeklere katılmamayı ve eşimle birlikte olmayı düşündüğümü söylediğimde kesin tavır aldı ve; NE DEMEK O DA BİZİM KARDEŞİMİZ VE YEMEKLERDE BİRLİKTE OLACAĞIZ diyerek bu arada Erol üstatla da konuşarak, yemeklere eşimle birlikte katılmamı temin etti ve bize arkadaşlık yaptı. İşte bu nezih yemekleri ben ve eşim de hiç unutmayız. Tabii o yemeklerde bizimle birlikte olan Sevgili Behçet TAR’ı da unutmayız..
Geçenlerde Sevgili kardeşimiz Seçkin KÖSE, – o da eski bir Akbank Müfettişidir ve daha sonra bazı büyük bankalarda önemli pozisyonlarda görev almıştır, daha sonra ondan da ayrıca bahsedeceği- bizleri, meşhur RUMELİ KÖFTECİSİNE davet etti.
Bu yemekte, İsmail Necdet SOMAYSOY, Bahçekapı Eski Müdürü, şimdilerde başarılı sigortacı Fevzi YILDIZ, Avukat ………. ………….. ve Sevgili Behçet TAR vardı.
Ve Behçet TAR üstadımız yemeğe geç kaldı.. Bunun üzerine ona sürpriz olsun diye herkes BİR BEHÇET TAR HİKAYESİ ANLATMAYA karar verdik.
İlk hikaye-anı Seçkin KÖSE’den geldi; Seçkin, Üstadı teftiş ediyordu ve bir olay vardı. Seçkin, sevgili üstada bir sorgulama mektubu yazmıştı, mektubun resmi adı da İSTİZAH MEKTUBU, idi. Mektubu alan Behçet Üstat, üzerinde resmen İSTİZAH MEKTUBU yazan metni aldı, baktı, kızardı, bozardı, mektubu kaptığı gibi Seçkine koştu. Elinde mektup ve sordu:
- – Seçkin Bey bu nedir? Dedi..
- – Üstadım, şey, şeyyy yani İstizah mektubu…
- – Görüyorum, üstünde de öyle yazıyor. Ama bu ne demek.?
- – Yani, üstadım,şey istizah mektubumuz bu ve cevap, cevap yani…
- – Bak Seçkin Bey, ben bunu biliyorum, biliyorum da bu ne demek kardeşim? Bu benim Meslek hayatımın da sonu demek. İstediğiniz bu ise BUYURUN İSTİFA EDİYORUM..
- – Estağfurullah Üstadım, şey yani şey üstat siz buna bi cevap yazın, sonra sonra hallederiz..
- – OLMAZ kardeşim. Ben hayatımda istizah mektubu almadım. Bu ne demek bu?
- – Üstadım .. Şey yani ben de almadım.. daha doğrusu yazmadım da. Ama, ama, neyse üstat siz verin onu bana ve konudaki görüşünü lütfen yazın. Yazın ben hallederim.
Ortalık biraz sakinlemişti. Behçet Beyin yüzündeki kırmızı-mor rengin yerini hafif tertip bir gülümseme almıştı. Duygulandı. Biraz daha dursa gözlerinden yaş süzülecekti. Gülümsedi ve ayrıldı.
Seçkinin anlattığına göre, esasen olay aydınlatılmış ve Behçet Beyin sorumluluğu olmadığı da anlaşılmıştı.
Olayı yeniden anımsadı, yeniden kızardı. Ve hemen gülümsedi.
Daha bir şey söylemesine zaman kalmadan ben başladım, yeni bir Behçet TAR hikayesine…
TOZ ŞEKERLE KÜP ŞEKERİN ARKADAŞLIĞI
Beyoğlu Şubesi teftişinde Sevgili Behçet TAR Üstadla beraberdik. Önce görev taksiminde bana kambiyo teftişi görevi verilmişti. Behçet Üstat buna şidetle itiraz etmişti. Kambiyo’yu o teftiş etmek istiyordu. Ertekin Yüceege bunu kabul etmedi ve bana;
- – BAK DOĞAN, ŞİMDİ KAMBİYO SERVİSİNE GİRECEKSİN VE ELİNİ PANTOLON CEBİNE SOKACAKSIN VE SERVİSTE ŞÖYLE İYİ BİR TUR ATACAKSIN. Anladın mı? Aynen dediğim gibi. Sonra Sor O AYKUT’a!… Sor, sor, sor ve not al hadi bakalım..
- – Tamam Üstadım. Derhal dedim ve odadan ayrıldım.
Ben odadan çıktığımda Behçet Üstat hala itiraz ediyordu.. Ama nafile… Ertekin Üstat kararını vermişti. KAMBİYO benim oldu ve güzel bir rapor da hazırlanmıştı. O zamanlar BEYOĞLU Akbank’ın en büyük ve Kambiyo’da da eb yetkili Şubesi idi.. Bu benim için de bir kariyer geliştirme basamağı olmuştu…
İşte bu teftişte bir ARA GÖREV olarak, Behçet TAR Üstada yardım etmem istenilmişti. O zamanlar çok moda olan, ya da önemli rutin işlerden olan; “SENET MUTABAKATI” yapıyorduk.. Sevgili üstad SENETLERİ okuyor; ben ise DEFTERDEKİ KAYITLARI işaretliyordum.
Basit, rutin ama sıkıcı bir işti… Behçet Üstat, senetleri şaşılacak bir hızla okuyordu.. Ben de aynı hıza ayak uyduruyordum.. Derken, Üstat bir hinlik yapmış olacak ki; bilerek bir seneti yanlış okudu ve hızla geçti.. Ben de rahatlıkla onaylamıştım.
Durdu, müstehzi bir ifade ile, baktı,
- – Efendim? Efendim? Diyerek, tekrar soran gözlerle aynı meblağı bir daha okudu. İşte o zaman fark ettim ki ben yanlış onaylıyordum..
- – Özür dilerim Efendim dedim. Biraz kızarmış biraz da bozulmuştum..
- – Dur bakalım dedi. Biraz ara verelim.
- – İyi olur üstadım dedim.
Mola verdik. Çaylar geldi. Bir yandan çayımızı yudumlarken, ;Üstat söze başladı.
- – Bak dedi sana bir hikaye anlatayım.
- – Anlatın efendim. Dedim. Ve başladı anlatmaya
- – Bir gün TOZ ŞEKERLE KESME ŞEKER ARKADAŞ OLMUŞLAR…
- – Evet efendim… Dedim. O devam etti..
- – Bir ara kesme şeker, toz şekere dönmüş ve şöyle bir baktıktan sonra; YAA demiş, sen de bu ara amma dağıttın!…
Bunu söylerken bana şöyle bıyık atlından gülümseyerek, müstehzi bir bakış atıyordu..
- – Haklısın Üstadım. Biraz dağıttık galiba.. Dedim ve devam ettik..
Bana yine müstehzi bir gülüş attı.. Ve devam ettik…
Son derece dikkatle devam ediyordum, hem benim önümdeki rakamı işaretliyor, hem de çaktırmadan onun elinden kayan senet metnine bakıyordum. Bir nevi onu da kontrol ediyordum. Bu artık benim içi bir onur meselesi olmuştu.. Beş on dakika geçmişti ki, Üstadın bir senedi yanlış okumuş olabileceğini fark ettim.
Hemen göz attım.. Evet yanlış okumuştu.. Durdum…O’na baktım… Gayet ciddi bir tonla;
- – Üstadım? Dedim.. Şöyle bir baktı hemen fark etti.. PARDON, PARDON… Dedi…
- – Önemli değil efendim!..Dedim.. Ve devam ettim; bir şey söyleyebilir miyim Üstad.
- – Buyurun bakalım. Dedi Acı bir gülümseme ile… Anlat anlat..
- – Hani şu TOZ ŞEKERLE KESME ŞEKER vardı ya, Kesme şeker ona AMMA DAĞITTIN demişti ya…
- – Eeee, ee?
- – Toz şeker de bir süre sonra KESME ŞEKERE dönmüş ve ona; “SEN DE AMMA DÖRT KÖŞE OLDUN HAA!” demiş…
- – Haklısın!.. dedi… Defteri hırsla kapattı ve kalktı.. Şaşırmıştım..
- – Üstad! Dedim . Hiç bakmadı..
Odadan çıkıyordu.. Arkasından koştum.. Durmadı, dönüp bakmadı, hızla şubeyi terk etti. Ben arkasında o önde adeta koşar adımlarla İstiklal caddesini geçtik. 400 metre ötedeki Taksim Meydanına ulaşmıştık. Oradaki büfelerden birine girdi, hızla bir sandalye çekti.. Garsona seslendi..
- – BİR TANE BİRA LÜTFEN… Hemen karşısına oturdum. Garson bir daha seslendi.
- – Arkadaşa da bakar mısınız?
O esnada gözlerinin kızardığını ve birkaç damla yaşın süzüldüğü gördüm. Kalktım ve kucakladım. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Bir müddet öyle kaldık.
- – Özür diledim. Kalktı bir daha sarıldı..
- – Önemli değil.. dedi
Orada, iki saate yakın oturduk, havadan sudan konuştuk… Tatlı bir sohbetti.. Rahatlamıştı. Ben de çok mutlu olmuştum.. Şubeye kolkola döndük.
O gün bu gün, Sevgili Behçet TAR Üstadımızla seviyeli bir dostluğumuz vardır. Sık görüşmesek de birbirimize sevgi ve saygımız içtendir.
Bu hikayeyi anlatınca gülümsedi. Ve kendi yazdığı yeni kitaptan bahsetti. Anılarını yazmıştı.. Bazılarını bize de anlattı..
İsimler, zaman ve mekan birebir doğruydu..
Ben; “Aslında ZOR Değil” de aynı şeyi yapmamıştım… Mesela Uzaylı BÜROKRAT Bölümlerinde Dünyamızda birebir yaşanan olumsuzluklar UZAYDA bir yerlerde geçmişçesine değişik isim ve mekan adları ile aktarılmıştı. Ama ne söylediğimiz anlaşılıyordu…
Ona bunu anlattık..
O, yaptıklarını savundu; Ben, dedi özellikle isimleri, yazdım. Herkes görsün ve benden sorsunlar. Onlar böyle davrandılar.. Ben de yazdım.
Üstadın yazdıkları; sadece ona dönük saygısızlıklar, vefasızlıklar, egoist davranışlardı.. Görgü ve Kültür farklılıkları, belki terbiye noksanlıkları idi. Bunlar sadece ayıplanır, ama suç olarak telakki edilmezdi. Oysa bizim yazdıklarımız, AYIP ve GÜNAH’ın ötesinde, resmen SUÇ olan ve cezalandırılması gereken şeylerdi.
Ama problem bunların yasalar önünde ispatlanabilmesi, YASAL GÜCÜN KULLANILABİMESİ olayı idi. Bunu yapabilmek ise öyle çok kolay değildi. Devlet GÜCÜ, İktidar ERKİ gerektiriyordu.
Ve bazen, hatta genellikle, O ERK’in sahipleri bunu yapıyorsa söylenecek söz, yapacak şey kalmıyordu.
İşte biz bunun için, OLAYLARI Aldık ve ANASTRAL Gezegenine taşıdık. Bu pislikler, bu çirkin olaylar bizim GÜZEL DÜNYAMIZDA olamazdı. Onlar ancak ANASTRAL gibi KÖTÜ ( ! ) gezegenlerde olabilirdi. O nedenle biz u yolu seçtik..