TDAV’nın düzenlediği 16. Türk Dünyası Çocuk Şöleni yine çok başarılı geçti. Bu şölenden nedense bir türlü haberdar olamayanlar, büyük bir fırsat kaçırdılar. Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamızı ve ekibini tebrik ediyoruz.
Kürt ve Ermeni açılımlarının kimleri teşvik ettiği, cesaretlendirdiği görülmeye başlandı. Yöneticilerimiz sayesinde açıldıkça daha çok vurulmaya başladık. Terör daha fazla demokrasi ve taviz ile önlenemez.
Terör örgütünü eğiten İsrail ve İsrailli subaylar, yine işbaşındaydı. Filistinlilere yardım götüren Türk gemisine milletlerarası sularda saldırdılar ve elleri yine kana bulandı. İsrail’in terörist bir devlet olduğu, milletlerarası hukuku tanımadığı ama milletlerarası zeminde korunduğu ve kollandığı bilinmektedir. Buna rağmen; gemi saldırıya uğramayacakmış gibi plânlar yapanlar, saldırı ihtimalini göz ardı ederek alternatifini düşünmemişlerdir. Rusya ve İran’la ilişkilerin geliştirilmesi, ABD’nin Ortadoğu şubesi olan İsrail karşıtı politikalar bir jeopolitik eksen kaymasına işaret ediyordu. Davos’ta Sayın Başbakanın “One minute” çıkışı ile askeri tatbikatların ve ilişkilerin dondurulduğunu zannetmiştik. Oysa, biri iptal edilen askeri tatbikattan başka iki ayrı tatbikat daha varmış. İsrail’in OECD üyeliği ve diğer alanlarda sesini çıkartmayan Türkiye, yine geçici bir tepki gösterdi. Çelişkilerden kurtulmadıkça ne istikrar buluruz; ne de kendimize saygılı olunmasını sağlayabiliriz. Bir taraftan bölge ülkeleri ile yakınlaşan Türkiye; diğer taraftan Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgeye demokrasi getireceğini zanneden ve bunun asbaşkanlığına soyunmuş bir Türkiye… Bu anlaşılabilir bir şey değildir.
Filistinli dindaşlarımızı her zeminde koruyup kolluyoruz. Yardımlar yapıyoruz. Bütün bunlara rağmen; onların Güney Kıbrıs Rum Kesiminin kuyruğunda neden dolaştıklarını anlamakta da zorlanıyoruz. Bazıları gemi saldırıya uğramasaydı; kendilerine sözde dayatıldığını iddia ettikleri Türk kimliğinin de farkına varamayacaklardı. Yine farklılıklara dayalı bir taassubu sürdüreceklerdi. İslâmi görüntü altındaki bu grubun toplantılarında ay-yıldızlı bayrağımızın bulunmamasına dikkat edildiği de bir gerçektir. Irkçı bölücü teröre verdiğimiz şehitler konusunda gerekli tepkiyi göstermeyenlerin, bu olay karşısındaki hassasiyetleri dikkat çekicidir. Müslümanın vatanı, devleti ve milliyeti olur.
Korsan devlet İsrail’e karşı devlet zaafı sergiledik. Sözde kriz masası kurduk; ama saatlerce konan haber ambargosunu kıramadık. Zayiat ve yaralılar hakkında bilgi dahi alamadık. Bütün bunlara rağmen; bayrak yakma çirkinliğinden uzaklaşalım. Bu, klâsik bir Ortadoğu tedhişçiliğidir ve bize yakışmaz.
Gemiye saldırılacağı belliydi. Amaç; İsrail’le Türkiye’nin arasını daha fazla açmak, ileride çekilecek ABD gücünün bölgedeki kontrolünü İsrail’e vermek ve İsrail’i bölgesel güç yapmaktır. Biz istediğimiz kadar küresel ve bölgesel güç olduk diyelim. Bu saldırıyla maksat; terör örgütüne İsrail desteğini daha meşru, açık hale getirebilmektir.
Mavi Marmara’ya saldırı olduğu gün, İskenderun’da hain ve kahpeçe bir saldırı sonucu 6 askerimiz şehit düştü. Daha doğrusu ölümsüzleştiler. Hepsini rahmetle anıyor, Türk Milletinin başı sağ olsun diyoruz.
Siyasi iktidarlar İslâmi görünüm altındaki bazı dernek ve vakıfların arkasındaki yabancı istihbarat örgütlerini iyi takip etmekle yükümlüdürler. Soğuk Harp döneminde Sovyetler Birliği’ne ve komünist yayılmacılığa karşı “Yeşil Kuşak” hareketi içinde kullanılan fert ve kuruluşlar; şimdi saptırılmamış İslâm’a karşı ABD tarafından kullanılıyor. Komünizm hedefinin yerini İslâm aldı. İslâm’ı tanınmaz hale getirmede ve Müslümanı devşirmede İslâmi söylemli kuruluşlar kullanılıyor. Bunun son örneklerinden birisi de; Mardin Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen cihat fetvalarının değiştirilmesiyle ilgili toplantıdır. Abant toplantıları da Devleti ele geçirme ve rövanş almada, Batının tezlerini kabul ettirmede kullanılan bir başka araçtır. Malum cemaatin Türkçe’nin seçimlik ders olduğu okullar kamuflajına aldanarak değerlendirme yapma cehaletinden kurtulalım.