Bir ülkenin demokratik anlamda düzeyinin belirlendiği en önemli durum hepimizin bildiği gibi seçimlerdir. Özellikle seçimlerin yapılış şekilleri milletin demokrasiyi ne kadar özümsediğinin en önemli göstergesi olmaktadır.
Demokrasi ve bunun getirdiği yeni kavramlar bir milletin kendi içerisinden meydana çıktığı zaman sağlam temellere oturur. Yukarıdan veya dışarıdan bir müdahale sonucunda halka benimsetildiğinde ise farklı bir durum ortaya çıkmaktadır.
Nitekim ülkemizin seçim tarihine bakıldığında yukarıda izah etmeye çalıştığım üzere zoraki bir demokrasi dayatması kendini göstermektedir.
Bu duruma birkaç örnek vermek gerekirse; mesela 1912 yılında “İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile ona muhalif “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”nın girdiği seçimler tarihe adını “sopalı seçim” olarak yazdırmıştır. Zira İktidar partisi İttihat ve Terakki’nin muhalefete oy verenleri dövdüğü ve tehdit yolu ile kendine oy verdirdiği bir seçim olan 1912 seçimleri sonucunda doğal olarak iktidar partisi kazanmıştır.
Diğer bir örnek olarak 1946 seçimleri Türk demokrasi açısından çok partili hayat geçişin ilk seçimleri olması hasebiyle önem taşımaktadır. 1940’lı yıllardan itibaren ülkemizin ABD yanlısı bir politika izlemeye başlaması ve ABD’nin de ülkemizin çok partili hayata geçmesini talep etmesi, o dönemde iktidara karşı olan muhalefette memnuniyet yaratmıştır. Bunun neticesinde CHP ve DP olarak iki parti seçime girmiş, ancak bahsettiğimiz önemine rağmen iktidarın yönetimi bırakmamak amacıyla “açık oy gizli tasnif” ilkesiyle seçim yaptırması sebebiyle bu seçimler anti demokratik bir seçim olarak kayıtlara geçmiştir.
En son yapılan 2002 yerel seçimlerinde demokratik açıdan ülkemiz çok yol katetse de sonuçları itibariyle mecliste halkın %34’nün temsil edilmesi, yazımın en başında ifade ettiğim gibi ülkemize dışardan empoze edilen demokrasinin yarattığı sonuç olarak kabul edilebilir.
Dünya politikasına yön veren devletlerin diğer devletlerde yapılan seçimlere ve seçilen yöneticilere el altından karışması ve seçimleri kendi siyasetine uygun şekilde sonuçlandırması, aslında geçmişten beri varolan bir yöntemdir. Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nun, dünya siyasetine yön veren devlet durumunda iken, Avrupa’da, kendi toprakları dışında olsa dahi, hükümdarların tahta geçmesine müdahele ettiği hatta tarafların Osmanlı desteğini almak için kendisine başvurduğu bilinmektedir.
Bugün ise bu yöntem seçimlere müdahele olarak kendini göstermektedir. Nitekim şu an dünya politikasını yönlendiren ABD’nin turuncu devrim, mavi devrim adı altında ülkelerin seçimlerine karıştığı hepimizin aşina olduğu bir durumdur.
Hatta ülkemizde bugün, geçmişte ecdadımıza yapıldığı gibi, ABD’ye gidip icazet almak gibi bir durum da mevcuttur. Hatta yaklaşan seçimlerle beraber partilerin verdiği seçim ilanları bile kendilerinin dayandığı temeli gösterir nitelik kazanmıştır. Bir partinin gazetelere verdiği “milletin evlatları” şeklindeki ilanda geçmişte ABD yanlısı politikalarıyla ünlü Menderes ve Özal’la birlikte liderin kendi resmini koyması durumu açıkça göstermektedir.
Son olarak belirtmek isterim ki; özellikle ABD’nin el altından müdahale ettiği seçimlerle ülkemiz çift kutuplu bir millet haline dönüşmektedir.
Umarım 22 Temmuz günü yapılacak seçimlerde halkımız geçmişte yaşadığımız dışarıdan müdahaleye izin vermeyip yerine kendi özgün iradesini seçimlere yansıtarak ülke geleceğimizi belirler. Seçimlerin hepimize hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım.