20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın bir yıldönümünü daha geride bıraktık. Bu harekât ile Kıbrıs Türkü can ve mal güvenliğine kavuşmuş, KKTC kurulmuş, Kıbrıs Türkünün şeref ve haysiyetiyle yaşayabilme ortamı doğmuştur.
Ancak, Devlete ve egemenlik hakkına sahip olmaktan rahatsız olan bazı Kıbrıs Türkleri görülmektedir. Kıbrıs Rumu gibi hareket eden bunlara göre, Türkiye sıradan bir komşu ülkedir ve Türk askeri Kıbrıs’ta misafirdir. Mevcut siyasi iktidar da bu çizgidedir. Türkiye’de iktidarda olanların da Kıbrıs’taki yönetimi desteklediği düşünülürse; mevcut olumsuz gelişmelerden Türkiye’deki yönetim sorumludur diyebiliriz. Zaman zaman KKTC bize yük oluyor denmiştir. Oysa 1982’den beri KKTC’ye giden para Türkiye’de bankaların içinin boşaltıldığı miktar kadardır. Yine Kıbrıs’ın stratejik öneminin kalmadığı soğuk savaş malzemesi olarak ileri sürülebilmiştir. Annan Plânını kabul ettirebilmek için Türkiye’den milletvekilleri gönderilmiştir. Türkler boş hayallerle kandırılmış, spora kadar ambargolar sürdürülmüştür. Kıbrıs politikasında yanlış üzerine yanlış yapılmış, Annan Plânına evet denilerek KKTC’nin varlığı ve egemenlik haklarından fedakârlık yapacağımız mesajı verilmiştir. Şimdi bizden istenen, KKTC’nin ortadan kaldırılması ve Kıbrıslı Türklerin Adada azınlık durumuna düşürülmesidir. Dört senenin sonunda Kıbrıs’ta bu noktaya geldik. Hayali AB üyeliği yolunda bazıları KKTC’yi engel gördü. Oysa bu yolda KKTC’yi engel görenler, Türkiye’nin ve KKTC’nin önündeki gerçek engellerdir. Kurduğumuz devleti koruyabilme ve yaşatabilme şeref ve haysiyetini yeterince gösteremedik.
Kıbrıs’ı bu noktaya getirdik de; Irak’ta başarı mı sağladık? Hayır. “Ortadoğu ve Irak’taki ABD’nin başarısı bizim de başarımızdır, Irak’a Türkmen gözlüğüyle bakmıyoruz, ABD haklı mücadele veriyor” diyerek ve ABD askerlerine methiyeler düzerek bir takım beyanlarda bulunursanız; sonucuna da katlanırsınız. Son 4,5 senedir Irak’ta ve Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler, Türkiye için çok düşündürücüdür. Hatta Irak’ın kuzeyinde onun bunun ticari menfaati, ülke menfaatlerinin önüne geçirilmiştir. Askerin önünü açmak ve pazarlık gücünü arttırmak yerine tersi yapılmıştır.
Seçim tartışmaları ve kısır kavgaların arasından sıyrılıp bu Pazar günü gerçeklerin üzerindeki örtüyü ve sisi biraz kaldıralım dedik. Seçim dönemi birçok gerçeği gizledi. Türk Cumhuriyetlerine gittin gitmedin tartışmaları yapıldı. Gagavuzya’da Üniversitedeki Türkçe bölümünün ilgisizlik dolayısıyla kapatılmış olmasından kaç kişi haberdardır? Bu ilgisizlik acaba bizden mi kaynaklanmaktadır? Gagavuzlar din adamı ihtiyacını karşılamak için Ortodoks Yunanistan’a öğrenci göndermektedirler. Türk asıllı olan bu insanlar Yunanistan’da birer Türkiye düşmanı olarak yetiştirilmekte ve ülkelerine gönderilmektedir. İlahiyat Fakültelerimizde Hıristiyan Türk toplulukları için din adamı yetiştirme işi ele alınmalıdır. Gücümüzü birbirimize karşı kullanmak yerine ve bu gibi haklı talepleri şövenistlik ve Turancılık alışılmış ezberine sokup suçlamadan artık gerçekleri görelim.
Bazı sözde İslâmi ve İslâm’ı sulandırıcı yayın organlarında yabancılaştırma şekline dönen özelleştirmelere yöneltilen haklı tepkiler, iktisadi ırkçılık olarak takdim edilmektedir. Bu şekilde konuya yaklaşanların, dışarıdan komisyon alıp almadıklarını merak ediyoruz. Bazıları artık yükselen milliyetçiliği fark etsinler. Vatanını, ülkesini ve mili menfaatlerini korumadan sağlam Müslüman da olunamıyor. Eğer olunabilir deniyorsa; bunun bir çeşidi de, İslâm’ı diyalog adı altında sulandırmak ve Müslüman’ı tanınmaz hale getirmektir. Üç dinli ve üç peygamberli Müslüman olur mu? Allah indinde hak din İslâm değil mi? Bizimle savaşıp öldürülen Hıristiyanlar da şehit sayılabilir mi?
Bugün sandık başındayız. Türk Milletinin vereceği kararın ülkemize, Türklük âlemine, İslâm Dünyasına hayırlara vesile olmasını dileriz. Türkiye’deki gelişmeler birçok ülke tarafından örnek alınmakta ve örnek gösterilmektedir. Vatandaşın basın yoluyla olup bitenleri fark ettiği inancında değiliz. Anti-demokratik dayatmalar ve gerçekleri karartmalar, baskılar, yolsuzluklar yıllardır sürüyor. Bazı menfaat hesapları gerçekleri bazılarına yazdıramıyor. 2007 Genel Seçimleri önemli bir kararı ortaya çıkaracak: Sevr yolunda yol alan bir Türkiye mi, yoksa eksik de olsa Lozan’ı koruyan bir Türkiye mi? Ankara hattı mı, yoksa Brüksel veya Washington hattı mı? Oyumuzu mutlaka kullanalım.