Atilla Yeşilada, ülkenin en saygın ve daha da önemlisi en objektif ekonomistlerinden biridir. Uluslararası çapta büyük sermayeli şirketlere danışmanlık yapmanın yanında, hem www.paraanaliz.com adlı internet sitesinde hem de Youtube’da kendi adını taşıyan kanalda ekonomiye dair görüşlerini kamuyla paylaşmaktadır. Yine yazılarını derlediği ve her ikisi de Parola Yayınları’ndan çıkan Muhalif Bir Ekonomistin Güncesi ve Hormonlu Büyüme Yılları adlı iki kitabı bulunmaktadır. Her iki kitabı da okuduğunuzda, Yeşilada’nın yakın geleceğe dair gerek siyasi gerekse ekonomik öngörülerinin son derece isabetli olduğunu açıkça görüyorsunuz. Atilla Yeşilada’nın diğer pek çok ekonomistten farkı, ekonomi-özgür düşünce-bağımsız yargı-tam ve gerçek demokrasi gibi kavramlar arasındaki ilişkiyi son derece güzel şekilde izah edebilmesidir.
Asıl konuya dönecek olursak, Atilla Yeşilada 16 Kasım’da Youtube kanalında yayınladığı son videosunda 2019’a dair tahminlerini açıklıyor. (videoya https://www.youtube.com/watch?v=-dR9s3AFvNE linkinden ulaşabilirsiniz)
Yazının bundan sonraki kısmı için, Yeşilada’yı takliden ve aynı zamanda hukuki bir zorunluluk olması hasebiyle şu açıklamayı yapalım. Bu yazıda yer alan ifadeler yatırım tavsiyesi değildir.
Yeşilada, yukarıda bahsettiğim videoda şu an 5.30 TL civarında olan ABD Dolarının 31 Mart 2018 seçimlerine kadar 7.00 TL bandına yükseleceğini, seçimlerden hemen sonra IMF’yle yeni bir stand by anlaşması yapılıp Doların ilk etapta tekrar 5 TL civarına düşeceğini ancak 2019 sonlarına doğru 6.00-6.25 TL bandında seyredeceğini iddia ediyor.
Seçimden sonra hükümetin IMF’den kredi isteyeceği iddiası elbette yeni değil. Ama bu iddia ilk defa bu alanda otorite olan biri tarafından bu kadar kesin bir dille ifade ediliyor.
AKP hükümetinin iktidara geldiği günden bu zamana kadar en çok dile getirdiği söylem ülkeyi IMF’den kurtardıkları (!) söylemiydi. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı meydanlarda “Artık biz IMF’ye borç vereceğiz” gibi ifadeler kullanmıştı. Yazık ki, bu ifadeler seçmeni yanıltmaya yönelik bir çift tatlı sözden başka bir şey değilmiş.
Türkiye, AKP hükümetiyle aslında çok güzel bir fırsat yakalamıştı. 16 yıl boyunca, tek parti yönetiminin getirdiği istikrar ve güven ortamının ekonomiyi şahlandırmasını bekledik. Ancak bugün gelinen nokta, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı şartlarından çok da farklı değil.
AKP, iktidarda kaldığı süre zarfında hep söylemlerinin tersi yönünde eylemlerde bulundu. Ülkeyi daha demokratik yapacaklarını iddia ettiler ama askeri vesayetten daha beter bir parti vesayeti getirdiler. Liyakat dediler, siyasi ve bürokratik kadroları partizanca bir şekilde vasıfsız kişilerle doldurdular. Bağımsız yargı dediler, yargıyı tarihinde olmadığı kadar siyasileştirdiler. Yolsuzlukla mücadele dediler, Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yolsuzluğun kat be kat fazlasını 16 yıllık iktidarlarına sığdırdılar. Eğitim dediler, çocuklarımızın geleceğini mahveden, kaliteli bireyler yetişmesini engelleyen bir eğitim sistemsizliği getirdiler. Nihayet IMF’den kurtulacağız dediler, ama ülkeyi kötü yönetmelerinin bir sonucu olarak ülkeyi yine götürüp IMF’ye teslim etmenin eşiğine geldiler.
Önümüzdeki mahalli seçimler çok önemli. Elbette mahalli seçimlerle iktidar değişmez. Ancak AKP’nin seçmenden gelecek sağlam bir uyarıya ihtiyacı var. Şayet seçmen gereken uyarıyı sandıkta yapmazsa veya seçmen bu uyarıyı yapar ama AKP hükümeti kendisine verilen mesajı yanlış yorumlamaya kalkarsa ülke çok büyük bir siyasi krizin içine düşer. O kriz ortamında da henüz 2019 yılının içinde erken seçimi tartışıyor hale geliriz.
Siyaset her şey demek değil. Hem devletin hem de devleti kimin yöneteceğini şekillendiren siyaset kurumunun asıl görevi, insanların yani vatandaşların mutlu olmasını sağlamaktır. “Mutlu olmak” fiilinin altını siz istediğiniz gibi doldurabilirsiniz. İş ve istihdam sağlamak diyebilirsiniz mesela, daha müreffeh bir yaşam diyebilirsiniz, dünya standartlarında eğitim sistemi, dünya standartlarında yargı sistemi diyebilirsiniz. Ne derseniz deyin aynı kapıya çıkacaktır. Bu ülkede siyaset sahnesine çıkan veya çıkmayı düşünen herkesin görevi sadece ve sadece ülke insanının daha mutlu yaşamasını sağlamaktır. Gerisi laf-ı güzaftır.