Seçimden Önce Sorulması Gereken Soru

56

Adı ne olursa olsun; ister erken, ister baskın! Sonuç değişmeyecek. 24 Haziranda seçim var… Ama bu seçim, Cumhuriyet dönemindeki ülke yönetimimizin en önemli olanıdır.

Çünkü 95 yıldır demokratik parlamenter sistemle yönetilen ülkemizin geleceği; 16 Nisan referandumunda kabul edilen yeni yönetim biçiminin tek adamı olacak Cumhurbaşkanına teslim edilecektir. Aslında şeklen de olsa uzun süreden beri yürürlükte olan bu yönetim biçimi, bu defa halkımızın oylarıyla ya tescil edilecek, ya da ret olacaktır.

Bu seçim öncesinde ülkemizin siyasi arenasında yaşananları, gelecek kuşaklar mutlaka sorgulayacak, tarih yazıcıları; ardımızda kalan onca olayı sebepleriyle, belgeleriyle, sonuçlarıyla tarihin unutmaz hafızasına kaydedeceklerdir.

Pekiyi, seçimlere daha bir yıldan fazla bir zaman varken; ülkeyi yönetenleri bir iki gün içinde ”erken/baskın” seçim kararına iten sebepler nelerdir?

Ülkemizin yaşadığı son dönemi, büyük bir başarı olarak niteleyen, giderek gelişen Türkiye nutuklarıyla her Allah’ın günü halkımıza başarı öyküleri anlatan mevcut yönetim ne olmuştur da apar, topar seçim kararı almıştır?

Aslında birbirini tamamlayan her iki sorunun da yanıtı tektir; Ülkemizin ekonomisi iyi değildir! Ekonomik veriler, bu durumun en çarpıcı göstergesidir.

Sadece ‘saman ithal eden bir ülke’ konumuna gelişimiz dahi ekonomimizin geldiği noktayı anlatır! Üzüm, tütün, pancar, ithal eden ülke konumumuz, hayvancılığımızın yaşadığı umutsuzluk; günümüzün acı gerçekleridir.

Sanayicinin, orta, küçük ölçekli esnafın binlercesinin iflası, kepenk kapatması, Ticaret Oda kayıtlarında ayan beyan ortadadır.

Bu göstergelerin dışında bir de yaşadığımız çevreye, insanlarımızın yüzüne şöylece bir bakalım! Ama gören gözlerle… Mutlu bir azınlığın dışında hiç gülen yüzler var mıdır?

Sabahın erken saatlerinde evinden çıkıp işine gitmek için yollara düşen memurundan, işçisine; okuluna gitmeye çalışan öğrencisine baktığımızda, yaşam şartlarını sorguladığımızda mutlu bir çehre görebilir misiniz?

Ya sokakları dolduran milyonlarca genç işsizin, geçim sıkıntısıyla kıvranan emeklilerimizin halleri nasıldır?

İşte asıl problem, ülkemizin görünen bu yüzündedir;

Yorgun, kızgın, umutsuz bir toplum…

Pekiyi, 16 yıl önce iktidara gelen bu yönetimin vermiş olduğu o üç önemli söz neydi?

Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklarla mücadele…

Yoksullukla mücadelenin günümüze yansıması yukarıda belirttiğim gibidir… Kalan iki söz için hiçbir şey yazmayacağım, söylemeyeceğim.

Çünkü ardımızda kalan yıllarda yaşanan yolsuzlukların, yasakların neler olduğunu artık herkes biliyor, hem de ezbere…

Ekonomik sıkıntılarımızın yanına başta PKK olmak üzere; tüm terör örgütleriyle, özellikle FETÖ hainleri ve başındaki yılanıyla, AB’siyle, ABD’siyle, Suriye’siyle yaşadıklarımıza; toplumsal yapımızın giderek kutuplaştığı süreci de eklersek, günümüz Türkiye’sinde her şey yolundadır demek mümkün müdür?

Ancak ülkemizi yönetenler, bu yönetime oy verenler her şey yolundadır demekte, geleceğin umudunu da mevcut yönetimin devamında görmektedir.

O zaman sorulması gereken soru şudur?

Mademki, her şey yolundadır? Bu erken/baskın seçim nedendir?

Yukarıda sıraladığım gerçekler yok sayılabilir mi? En azından ekonomik sıkıntılara baktığımızda; ülkemizde bu kadar çok yolunda gitmeyen şey varsa!

Neden aynı yönetim, aynı kişi seçilmelidir?

Evet sıralananların hepsi gerçektir, bu olumsuzlukların üstesinden ancak AKP iktidarı gelir deniyorsa?

O zaman seçimden önce sorulması gereken soru şudur: Pekiyi, 16 yıldır bu ülkeyi hangi iktidar yönetmektedir?

Aslında harç bitmiş, yapı paydostur!

Böylesine önemli seçimi, bir baskınla öne alan AKP-MHP ikilisi; onları seçime götüren bu ekonomik badirenin, kimi anketlere göre sonucu belli tek adamın seçilmesiyle aşılacağını söylemektedir.

Ancak bu ikili, aldıkları erken seçim kararından sonra hiç de beklemedikleri bir sürprizle şoke olmuştur! 15 İYİ adamla yola çıkan muhalefet cephesi, bir anda tek adamın seçilmesine kesin gözüyle bakılan bu seçimin önüne aşılması gereken önemli bir engel koymuştur.

Bu engelin adı; oyları giderek artan İYİ Parti ve bu partinin Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’dir.

Seçimin sonucu iktidar cephesi için, artık çantada keklik değildir!

Ülkemizin bu en önemli seçimini Meral Akşener’in alacağı oylarla birlikte, yukarıda sırladığım soruların cevapları etkileyecektir…

 

 

Önceki İçerikDüyun-u AKP (Tarihî Dış Borç Krizleri)
Sonraki İçerikEdebiyat Fakültesi Târih Bölümü dördüncü sınıf öğrencisi Ayşe Kandemir’in, Ermeni Meselesi Hakkındaki Dikkat Çekici Yorumları
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.