Küpünüzün içine pekmez koydunuz, dışına neyin sızmasını beklersiniz? Küpün içine bal koysaydınız dışına bal, turşu koysaydınız dışına turşu sızacaktı.
Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nu ekranlarda gördükçe aklıma bu ilişkilendirme geliyor. Bunun yanında tavukla at benzerliğini, atalarımızın “Yapı taşı yerde kalmaz.” sözünü de hatırlıyorum.
Deneyimli gazeteci Fatih Çekirge, Sayın Davutoğlu’na soruyor: “Suriye ile ilişkilerimizde bir bahar havası yaşanıyor. Neredeyse sınırlar kalktı. Vatandaşlar vizesiz giriş ve çıkış yapabiliyorlar. Bundan on yıl öncesine kadar her an birbiriyle savaşmaya hazır iki ülkeydik. Bu yakınlaşma nasıl sağlandı, bu güven noktasına nasıl gelindi?” Davutoğlu o bilge, özgüveni yüksek, ne yaptığını ve ne yapacağını bilen insan tavrıyla “Bu noktaya gelmek için en az otuz dört kere Suriye’ye gittim.” diye söze başlıyor. Yaşadığı sıkıntıları, gösterdiği sabrı, samimiyeti anlatıyor. Bölgede “sıfır düşmanlık”tan sonra “kuvvetli işbirliği” döneminin başlayacağını söylüyor. “Derin Strateji”sinin gereği bu. Müthiş bir politika! Davutoğlu, tarihin, Türk milletine yüklediği sorumluk idrakiyle bazen aynı gün birkaç ülkeye gidiyor. Bölgede, birbirlerine güvenmedikleri için düşmanlık noktasına gelen ülkeler yakınlaşmaya başladı. Bu yakınlaşmalar da Davutoğlu’nun eseri.
Sayın Davutoğlu’nu nereden tanıdığımı, onunla ne kadar tanıştığımızı anlatmak ve onun hakkında biyografik bilgiler vermek bu yazının konusu değil. Onun; müşfik yapısından, olaylara yaklaşım tarzından hareketle söylenecekler daha önemli. Tarihte iz bırakan insanlar her zaman yetişmiyor, kolay yetişmiyor. Kişinin yapısıyla çevre faktörü, insanın yetişmesinde önemli ve müşterek etken. İyi elbise için iyi kumaş olmak gerekiyor. İnsan için kuvetli seciye, yüksek ahlak sahibi, sağlam tezgahlarda dokunmuş olmak anlamına geliyor bu. Kendini bir işe adamak, o işte başarılı olmak için olmazsa olmaz şart. Adanmışlık bir anda olmuyor. İnsan, bunu daha çocuk yaşlarında hedefine koymalı. O ideal doğrultusunda yıldızlara doğru yürümelidir. İdealiniz büyükse ve bunda samimiyseniz yaptığınız küçük bir yumurtayı duyurmak için bütün mahalleyi ayağa kaldırma ihtiyacı duymuyorsunuz. Davutoğlu, aynı ülkeye otuzdan fazla kez gidiyor; ama bu haberler medyada on kere bile yer almıyor. Karda yürüyüp izini belli etmemekle ancak menzil-i maksuda ulaşılabiliniyor.
“Yapı taşı yerde kalmaz.” demiş atalarımız nitelikli olmanın önemini vurgulamak için. Nitelikli her değer her zaman yerini bulmuyor; ama bir yerde bir değer ifade etmek için nitelikli olmak gerekiyor. Bir de niteliği fark eden ve onu aktif hale getiren iktidar … Davutoğlu’nu, onun talep etmemesine rağmen, bu noktaya getiren kişi, ondaki yetkinliği, samimiyeti, dinamizmi, geniş ufukluluğu fark eden Sayın Cumhurbaşkanı olmuştur. Altının kıymetini en fazla, sarraf biliyor.
Dünyaya gelen bir şekilde yaşıyor. Yaşayanların kimisi küfleniyor, kimisi yıpranıyor. Tarihi, yıprananlar şekillendiriyor, yazıyor. Küflenenler grubunda yer almak, ne acı. Bunlar, “Doğmadan ölmüşüm.” diyenler. On yıllardır Atatürkçülük adına “Yurtta sulh, cihanda sulh!” diyenlerin, ülkemiz adına ne tür dış politikalar ürettiklerine bakıyorum. Üretilen, sadece düşmanlık. Çevremizde bir dost ülke yok. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” sözünü çocukluğumuzdan beri bize ezberlettiler, görüyorum ki Türk’ü Türk’e yedirmişler. İçerde bile birbirimize düşman edilmişiz. “Kardeşlik” kelimesi, sadece sözlüklerde kalmış. Sonunda yıpranmak da olsa, küflü politikalardan kurtulmayı millet olarak ne kadar özlemişiz.
Atalarımız “Söz gümüşse sükût, altındır.” demiş; ama bugün yerli yerinde konuşmak lazım. Oturmak yerine yürümeyi, yürümek yerine koşmayı tercih etmemiz lazım. Tarihin, Yaratan’ın bize verdiği bu görevi idrak edip gereğini yerine getirme aşkı duyan kişilerin varlığı beni fazlasıyla heyecanlandırıyor, sevindiriyor. İş üretenler, çözümsüzlüğe boğulmayıp çözüm peşinde koşunlar, karanlıklara küfretmek kolaycılığı yerine mum yakmayı tercih edenler, inanıyorum ki kubbede hoş bir seda bırakacaklar.
Sabırla koruk, helva oluyor. “Bütün meziyetim, samimiyetimdir.” diyen şairdeki hasbilik gıdamız olsun. Yürüyene yollar açılıyor. Duvarın önü de bizim, arakası da. Yıkmasını bilen usta için duvarlar engel değil!