Sayın Ahmet TAŞGETİREN Beyefendi

81

Kocaeli Müsiad derneğindeki konuşmanızda dinleyicinizdim. Bazı tespitlerinizin fevkalade yerinde olduğunu belirtmek , takdir ve  teşekkürlerimi iletmek istedim.

Adı “Milli mutabakata” çevrilen KÜRT sorunu ve açılımı konusu fevkalade hassas bir sürece girmiş bulunuyor. Haklı bir tespitiniz olarak konunun kürt  isimlendirilmesi ile konuşulması doğru değildir.  Çünkü şu anda hissedilmese de Türk milliyetçiliğini muhafazakarlıktan çıkarıp ırkçılığa tetiklemektedir. Endişem odur ki bazı güçlerin de (Türk ve İslam Dünyasında emperyal niyetleri olan ve sürdüren) maksadı budur. Çünkü olayların seyri bir kürtçülük hareketinin ülkemizde alenileşmekte ve pervasızlaşmakta olduğunu gösteriyor. Son teslim-geri dönme olaylarında da oluşan fotoğraf budur. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hiçbir kutsalının  (Bayrağımız-İstiklal Marşımız ve Devletimize  saygıyı gösteren herhangi bir emarenin  ve özür niyetinin) olmayışı bunu düşündürmektedir. Bu duruma  milletimizden  bir tepkinin  gelişmemesi düşünülmemelidir.

Ak Parti’nin, Erdemlililer hareketi olarak başlama döneminden itibaren muhafazakar-Demokrat  çizgisine de inandığım için, il kurucu heyetinde görev alıp 2001 den beri  sorumluluk alarak  destek veren bir Türk vatandaşı olarak bunları savunamaz ve anlayamaz hale gelmiş bulunuyorum…

Balkanların ve Orta Doğunun, hürriyet-müsavat nidaları ile koca Osmanlı Devletinden koparılarak, Anadolu’daki  bir Türkiye Cumhuriyeti  Devletine dönüştürülme sürecini aşağı yukarı doğru okumuş biri olarak aynı akıbetin benzerini yaşayacağımız endişesini taşıyorum.

Kürt vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti Devletine mensubiyetlerini doğru değerlendirmeleri ve bu konuda sorumluluklarını daha iyi sorgulamalarının gerektiğini, ayrıştırıcı değil bütünleştirici olma noktasında daha gayretli olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Ülkemizin her köşesinde her türlü haklara, bütün insanlarımızın eşit olarak yararlanabilmeleri gerekli iken; Doğudan-Batıya doğru yaşanabilen bu hak, Batıdan-Doğuya gidildikçe yaşanamadığı bir gerçektir. Değil iş için, bölgenin güvenlik sorunu sebebi ile, Doğu ve Güneydoğunun bazı illerine turizm amaçlı bile gidilememektedir.  Burada sorun devletin kurumlarından ziyade bölgedeki genel  güvensizliktir. Bunun giderilmesinde ise oradaki insanlarımıza ve yönetici unsurlara sorumluluk düşmektedir  diye düşünmekteyim.

Ana Britanica’nın etnisite tarifinde mabet-mezarlık ve toplu eğlencelerin ayrılığının gerekli olduğuna işaret edilir. Ülkemizde yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez… vs. gibi vatandaşlarımızın bu unsurlarında bu noktada belirgin bir ayrıcalık yoktur. Dolayısıyla bu guruplar bilimsel etniklik tarifine  uymazlar. Bunun için Atatürk “Türk Milletini” tariflerken bu unsurları Türk Milleti  olarak tariflemiş ve bunlar Lozan Anlaşmasında da tek millet olarak kayda geçmiştir. Hiç biri azınlık veya ikinci derecede vatandaş değildirler.

Devletimizin geleceği ve milletimizin refahı kaliteli vatandaşlık bilinç ve sorumluluğundan geçer. Her bir vatandaşımızın bu yönde bilinçlendirilip sorumluluk düzeyinin artırılması sayesinde bu olur.  Bilgi, hizmet ve mal üretiminde daha iyiyi yakalamak yeniden bir medeniyet kurmamızın temel unsurlarıdır. Bunları unutup bazı sosyal konularla tartışarak, bunları çözümsüzleştirerek bir yere gidemeyiz. Dini hassasiyetlerimiz dahil ülkemizi kavramlar kargaşasından kurtaracak bir söylem biçimini AKP, CHP, MHP, DEHAP dahil bütün siyasi partilerin bir an evvel bulmak mecburiyetinde olduğunu düşünüyorum.

Yazılarınızda ve konferansınızda böyle bir yaklaşımı gördüğüm için hem paylaşmak hem teşekkür etmek, hem de sağlık ve başarı dileklerimi iletmek istedim.