Biz
hukuku ve yargı teşkilatını Amerikan dizilerinden/filmlerinden öğrenen bir
milletiz. Bunun iki nedeni var; ilki Amerikan sinema endüstrisinin hukuk
alanında zengin bir repertuara sahip olması, ikincisi ise Türk hukuk sisteminin
dizi/film çekmeye pek uygun olmaması.
Elbette
Türk sinema tarihinde de salt hukuk sistemini anlatan, eleştiren güzel yapımlar
var. Rahmetli Kemal Sunal’ın rol aldığı 1986 yapımı Davacı filmi bunlardan
biri. Yine rahmetli Kemal Sunal’ın rol aldığı Mübaşir adlı dizi de gerçekten
çok güzel bir yapım. Ancak bizim hukukumuzda yargılamaların çok uzun sürmesi ve
yine Anglo-Saxon hukukundan farklı olarak bizde yazılı yargılama usulünün
yaygın olması hukuk konulu bir dizi/film senaryosu yazma konusunda bizim
senaristlerimizin ilhamlarını söndürüyor.
12
Öfkeli Adam, Jüri, Şeytan’ın Avukatı gibi hukuk temalı Amerikan filmleri ile
Ally McBeal, Suits, The Goof Wife gibi hukuk temalı Amerikan dizilerinde
standart bir takım cümleler görürüz. Avukatların duruşmadaki konuşmalarının
başlangıç cümlesi olan “Sayın Yargıç ve saygıdeğer jüri üyeleri”; tanık
sorgulama esnasında söylenen “Maktulle olay günü kavga ettiniz mi Mrs.
Allison?”, ve tabi tanığı sıkıştırılan avukatın can havliyle ayağa kalkıp hâkime
doğru “İtiraz ediyorum Sayın Yargıç!” diye bağırması bu standart cümlelerdendir.
Aslında
Türk mahkemelerinde de benzer şekilde kalıplaşmış bir takım cümleler vardır ve
bu cümlelerin hiçbirisini herhangi bir film veya dizide göremezsiniz. Mahkemeye
dava hakkında 20 sayfalık dilekçe sunan avukatın kendisine beyanı sorulduğunda
söylediği “Yazılı beyanlarımızı tekrar ediyoruz Sayın Hakim” sözü; avukatların
her duruşma ağzında sakız haline gelen “İzahtan varestedir” sözü; avukatın
duruşma esnasında konuşmasını fazla uzun tutması karşısında bezen bir hakimin
adeta yalvarırcasına söylediği “Avukat Bey bunları yazılı sunsanız” sözü (ki
yazılı sunulan beyanları da genellikle okumazlar); Açıkça hatalı karar veren
bir hakimin kararını açıkladığı zaman kendisine itiraz eden avukata yönelik
söylediği “Valla avukat bey ben kararımız verdim, beğenmiyorsanız temyiz edin”
sözü (Dosyanın Yargıtay’dan geri gelmesi 5 sene!); öğleden sonra saat 14:00’deki
duruşması için saat 13:50’de duruşma salonu önündeki mübaşire “bizim dosyayı ne
zaman alırsınız?” diye soran avukata “Valla hakim bey geç geldi, daha saat
09:00 duruşmalarını alıyoz avukat bey” diyen mübaşirin sözü bunlardan
bazılarıdır.
Türk
hukuk sisteminde ilginç ve orijinal, üstelik hiç söz içermeyen sahneler de
vardır mutlaka. Örneğin sanık sırasındaki müvekkilin duruşma esnasında yardım
bekleyen gözleriyle avukatına attığı bakış bunlardan biridir. Sanık bu
bakışlarla avukatına adeta “Kaçır beni buradan” demektedir. Hâlbuki bilmiyor
ki, nikâh salonuna girip sevdiceğini nikâh masasından alıp kaçıran aşığın
hikâyesi duruşma salonunda pek gerçekleşmez. Avukatı, o sanığı elinden tuttuğu
gibi kaçırıp Çiçek Abbas’ın minibüsüne atamaz.
Orijinal
sahnelerden biri de ceza davasında hâkimin karar vermek için duruşmaya 5 dakika
kısa ara vermesidir. Hâkimin ricası üzerine sanık, avukatlar, katılan,
tanıklar, izleyiciler, kısaca salondaki herkes duruşma salonundan dışarı çıkar.
Bu dışarı çıkma esnasında sanık avukatıyla duruşma savcısı göz göze gelirler.
Duruşma savcısı hâkimin yanındaki koltukta oturmaya devam etmektedir. Hâkim,
kararını belirlerken savcı da onun yanında oturmaya devam edecektir. İşte o an,
yani sanık avukatının savcının göz bebeklerine baktığı o anda avukatın gözlerinden
“hani silahların eşitliği ilkesi”, “hani iddia makamıyla savunmanın eşitliği”,
“hani evrensel hukuk” şeklinde bir isyanın varlığı okunur.
Hele
hele, basit bir suçtan yargılanan sanık hakkında hâkimin “sanığın 1 yıl 8 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına” dediği anda sanığın gözlerindeki korku, dehşet, merak, “ceza mı
aldım, hapse mi gireceğim yoksa beraat mı ettim” şeklindeki sorgulayan meraklı ama
bir o kadar da korku dolu bakışları Rönesans ressamlarına tablo çizdirecek
türdedir.
Hülasa,
Türk hukuk sistemi dizi veya film çekmeye pek uygun olmayabilir. Ancak Türk
hukuk sisteminin bizatihi kendisinin bir tiyatro olduğu inkâr edilemez bir
gerçektir!