Hamas’ın 07 Ekim’de İsrail’e karşı yaptığı saldırı sonrası, İsrail’in Gazze’yi bitirmeye yönelik eylemleri bir devletin yapacağı şeyler değil.
E. Büyükelçi Tugay Uluçevik’in ifadesiyle “Terör örgütleri saldırılarında hedef bakımından asker sivil ayırımı yapmaz, amacına uygun olan hedefi vurur.
Devletler ise terörizmle mücadelede sadece teröristi ve teröristlerin kullandığı malları, silâhları, yapıları kullandığı vasıtaları hedef alırlar. Devletler terörizmle mücadelede esas itibariyle Uluslararası İnsancıl Hukuka uygun hareket ederler.
İsrail, ABD ve AB Hamas’ı terör örgütü kabul etmişlerdir. Bu durumda bir devlet olarak İsrail’in de Hamas ile mücadelesinde sırf Hamas unsurlarını hedef alması gerekirdi.
Oysa İsrail, on yıllardır yaptığı uygulamaları bir yana bıraksak da, sırf 7 Ekim sabahından bu yana Hamas’ın saldırısına gösterdiği mukabeleyi dikkate aldığımız zaman, sivil halkı da hedef almaktan kaçınmadığını görmekteyiz. İsrail BM Yasası’nın temel ilkelerini ve Uluslararası İnsancıl Hukuku pervasızca çiğnemektedir. Bu tutumuyla İsrail bir ‘terör Devleti’ hüviyetine bürünmektedir.”
********************************
Uluslararası Hukuk Emekleme Çağında
Hukuk fakültesinde okuduğum yıllarda, hocalarım “Devletler Hukuku veya Uluslararası Hukukun emekleme çağında olduğunu” söylerlerdi.
Aradan geçen on yıllarda bu konuda birtakım gelişmeler sağlandı. Ancak güçlü devletlerin ikiyüzlü yaklaşımı devam ediyor. Bu sebeple Uluslararası Hukuk halen güçlü devletlerin lehine işleyen bir mekanizmadır.
Mesela CB Erdoğan’ın zaman zaman “dünya beşten büyüktür” diyerek karşı çıktığı husus yani beş devletin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını veto yetkisi olması değiştirilemedi. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 27. Maddesi gereğince, Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve ABD’ye tanınan veto yetkisinin haksız ve adaletsiz olduğu açık. Ancak bu durumun yakın bir gelecekte değişmesi de mümkün değil.
Bunun haricinde diğer hukuki mekanizmalar ve kurumlarda da benzer durum vardır. Güçlü devletler ne kadar haksız olsalar da aleyhlerine karar alınması mümkün değildir. Veya kazara böyle kararla alınmış olsa da uygulanamaz.
********************************
Birleşmiş Milletler’in İsrail Aleyhine Kararları
BM çeşitli tarihlerde İsrail ve Filistin hakkında kararlar aldı. Bunların hiçbirini İsrail uygulamadı.
1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin toprakları üzerinde biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere, iki bağımsız devlet kurulması kararı aldı. İsrail bu karara uymadı.
1949’da İsrail- Arap Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler, Filistinlilerin göç etmek zorunda kaldıkları topraklara geri dönmesi ve Kudüs’ün uluslararası bir yönetime kavuşması kararı aldı. Ancak bu karar da hiç uygulanamadı.
1967’deki Arap-İsrail Savaşı’nda, İsrail’in işgal ettiği Doğu Kudüs, Gazze Şeridi, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerinden çekilmesi kararı aldı. İsrail bu karara da uymadı.
Bunlar gibi çok sayıda kararın uygulanabilmesi için BM Güvenlik Konseyi’nin kararların uygulanması için diretmesi ya da sert yaptırımları gündeme getirmesi gerekiyordu.
Fakat ABD İsrail aleyhine tasarıların hepsini veto etti. ABD veto hakkını en çok Filistin meselesinde kullandı. Bu vetolar nedeniyle İsrail aleyhine tasarıların kabulü mümkün olamadı.
********************************
İsrail Hukuken Savaş Suçlusu
İsrail’in Gazze’yi abluka altına alıp, elektrik, su kesintisi yapması, gıda kanallarını kapatması; cami, kilise, hastane demeden bombalaması; sivil, kadın, çocuk demeden öldürmesi, fosfor bombası kullanması; İsrail’in Başbakanı, Savunma Bakanı ve yetkili isimlerinin “Gazze’yi boşaltacaklarını, orada yaşayanları çöle sürgüne yollayacaklarını” açıklamaları gibi eylemlerinin hepsi SAVAŞ SUÇUDUR.
Cenevre Sözleşmesi hükümleri ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) tanımlarına göre de bu eylemler “Savaş Suçu” olarak kabul edildiğine göre İsrail cezalandırılabilir mi?
İşte burada da uluslararası hukukun zayıf tarafı ortaya çıkıyor.
Roma Sözleşmesi ile 2002’de kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde bir devletin yargılanabilmesi için ülkelerin sözleşmeye taraf olması gerekiyor.
Fakat İsrail bu sözleşmeye imza atmış değil.
(Türkiye de İsrail gibi bu sözleşmeye taraf değil. ABD, Bill Clinton döneminde 2000’de UCM Sözleşmesi’ne imza koydu. Fakat 2 yıl sonra göreve gelen Başkan George W. Bush döneminde sözleşmeden çıktı. Rusya da aynen ABD gibi önce imzaladığı sözleşmeden daha sonra çıktı.)
****
Peki, İsrail’in veya üst düzey yöneticilerinin savaş suçu ile yargılanabilmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) Kararı çıkabilir mi?
Buna İsrail’e tam destek veren ABD ve AB ülkeleri izin vermez. Hatta Kahire’deki Barış Konferansına katılan ülkelerin çoğu İsrail aleyhine oy kullanmaz.
O halde İsrail’in savaş suçları işlemesini durduracak bir uluslararası hukuk mekanizması maalesef yok.
Kısaca, Mümtaz Soysal’ın ifadesiyle, “en son yaptırım olarak kuvvete başvurmanın kaçınılmaz olduğu bir uluslararası düzenden uzaklaşmış değiliz.”
Siyasi açıdan da, İsrail soykırım da yapsa, dünya ekonomisini sarsan bir durum söz konusu olmadığı için, hiçbir ülkenin etkili bir müdahale çabası içinde olacağını sanmıyorum.