Genç İlim İnsanı Dr. BETÜL GÜÇLÜ’den Seçkin İki Eser:

234

1-İbnü’l Meylak’tan İHLÂS SÛRESİ TEFSİRİ Tercümesi 2-Molla Fenârî’nin VARLIK VE BİLGİ ANLAYIŞI

-1-

İbnü’l Meylak (Mısır, 1331 – Mısır, 1395 veya 1405) ilim öğrenmek için birçok zorlukla mücâdele ederek kendini yetiştiren bir sûfîdir. Fıkıh ve hadis ilimlerinde döneminin tanınmış âlimlerindendir. Hoca olarak büyük âlimiler yetiştirmiştir. Zamanının en büyük kadısı ve güçlü bir hatibi idi.

Dr. Betül Güçlü (sonraki yıllarda Doç. Dr. Betül Gürer) Hoca Hanım, tercüme ettiği eserin asıl konusuna girmeden önce kılı kırk yararak, âdetâ iğne ile kuyu kazarak kitap ve yazarı hakkında bilgiler veriyor. Eser ve yazarı hakkında yazılanlarda tespit ettiği hatâları deliller göstererek düzeltiyor.

Eserin adı Türkçe ifâde ile; ‘Havâs Ehlinin İhlâs Sûresi’nin Maksatları Hususunda Gönlüme Doğan İlhamlar’ şeklinde belirtiliyor. Eserin tanıtımı 38-45. sayfalarda; Kitabın Adı, Nüshaları, Yazılış Sebebi, Muhtevâsı, Kaynakları, Üslûbu gibi ara başlıklar altında ve 6 bölüm hâlinde okuyucuya sunuluyor.  

Eserin mütercimi, İhlâs Sûresi hakkında veciz sözlerle ve selis bir Türkçe ile şu bilgileri veriyor:

Kur’ân-ı Kerîm’in yüz on ikinci sûresi olan İhlâs-ı Şerîf, Allah Teâlâ’nın birçok kelâmında olduğu gibi mûcizevî özellikler taşır. Çünkü dört âyetten oluşan sûre, kısalığına rağmen Cenâb-ı Hakk’ı bilme konusundaki yanlış düşünceleri reddeder ve O’nu tanımak isteyeni doğru düşünceye sevk eder. Cenâb-ı Hak bu sûrede denklik, doğurmak ve doğurulmak gibi hususları reddederek kendisini bir varlığa nispet edilmekten tenzih etmiş ve gerçek mâhiyetini açıklamıştır.

Kendisinden önce ve sonraki sûrelerle ilişkili olarak ele alınırsa mucize olma özelliği yine dikkat çeker. Nitekim kendisinden önceki Kâfirûn Sûresi küfür ve şirkin bütün çeşitlerinden arınmayı konu etmektedir. Bu sûre kemâl sıfatlarla muttasıf, şirkten münezzeh Allah Teâlâ’yı birlemeyi işlemektedir.  Yine Kâfirûn Sûresi’nde Allah Teâlâ, Rasûlullah’a ibâdet ve din konusunda kâfirlerden ayrı olduğunu ilân etmesini emrederken İhlâs’ta ise Peygamberimizden ibâdet etmekte ve inanmakta olduğu ilâhının sıfatlarını dile getirmesini istemiştir.  İhlâs Sûresi’nden bir sonraki sûre olan Felak’ta ise İhlâs Sûresi’nde tevhidî özellikleri vurgulanan yaratıcının yarattıkları üzerindeki gücüne, onun gücü karşısında mahlûkatın güçsüzlüğüne vurgu yapılarak mahlûkatın mertebeleri konu edilmekte ve sûreye ‘De ki: sabahın Rabbine sığınırım….’  sözleriyle başlanmaktadır. Çünkü mâdem ki mahlûkatın esâsı ademdir ve ademin karanlıkları da sonsuzdur, işte Allah Teâlâ var etme ve yaratmanın nûruyla bu karanlıkları aydınlatmıştır ve aydınlatmaktadır.  Yâni Felak ve Nas sûrelerinde de yaratıcının gücüne güvenme vurgulanmak sûretiyle İhlâs Sûresi’ndeki tevhid pratik hayata yansıtılmaktadır.

İbnü’l-Meylak İhlâs Sûresi’ni tefsir etme maksadını açıklarken bu sûrenin özelliklerine atıf yapmadan geçemez. Nitekim Mevârid adlı eserin ilk sayfasında İhlâs Sûresi’nin Kur’ân’dan çıkarılması mümkün olan maksatların tamamını taşıdığını ifâde eder. Her bir kelime ve terkib üzerinde özellikle durarak otuz üç ana, atmış altı alt maksat hâlinde toplamda da doksan dokuz maksat şeklinde bu sûreyi incelemiştir.

Sûrenin nüzul sebebi ve İhlâs Sûresi’nin, Kur’ân’ın üçte birine denk olması ile alâkalı bilgiler eserin 48 ve 49. sayfalarında yer alıyor.

55-71.sayfalarda; ibâdet, ihlâs, duâ, zikir, zühd, Seyr u sülük, mücâhede, uzlet, ledünnî ilim, vahdet-i vücûd kavramları açıklanıyor.

Sonuç’ başlıklı bölümde tasavvuf ve tasavvuf âlimlerinin görüşleri veriliyor.

Eserin 77. sayfasında ‘Mevârid’in Tercümesi’ başlıklı İkinci Bölüm başlıyor.  Bu bölümün 106. sayfasında ‘İhlâs Sûresinin Maksatları’ başlığı dikkat çekiyor. Bildiriliyor ki: ‘Kul’ kelimesinde 6, ‘Hüvallah’ kelimesinde 4, ‘Ehad / Bir tek’ kelimesinde 4,  ‘Allahü’s-Samed’ sözünde 4, ‘lem yelid velem yûled: doğurmamış ve doğulmamış’ sözünde 10, ‘ve lem yekûn lehû küfüven ehad: hiçbir şey O’na denk değildir’ sözünde 5 maksat vardır. Maksatların açıklamaları ise: 108-215. Sayfalarda yer alıyor.

Kitabın 216 ve 217 numaralı yaprakları, vedâ sayfalarıdır:

Buradaki mükâfât bir gerekliliktir, hatta müstehaptır. Bir Müslümanın selâmı bir Müslümana ulaştığı zaman onu alması müsehap olmuştur. Onların her ikisi için de mükâfat vardır. Çünkü selâm veren selâmı ulaştırmış, alan da ona karşılık vermiş durumdadır. Anne babaya iyilik de bu başlık altında değerlendirilebilir. Onda da iki yönlü mükâfat vardır; güzel terbiye karşılığında bu iyilik yapılmıştır. Sıla-yı rahimde yine akrabaların ödüllendirilmesi vardır. Kölenin itaati de bu şekildedir; köle ve efendi birlikte mükâfat alır. Netice itibâriye bütün mükâfatlar icmâl ve tafsil üzere ihsandır. Yine âcizin ihtiyaç sâhibi duâsı mükafâttır. Nebî (s.a.v.)’in buyurduğu gibi ‘Bir ihtiyaç sâhibi size gelirse ona ihsanda bulunun. Eğer gücünüz yetmezse ona duâ edin. İkinciye gelince düşmanlığa karşılık mükâfattır. Allah Teâlâ kendisine karşı düşmanlık edene düşman olmayı mübah kılmıştır. Nitekim âyette ‘O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez’ ve bu mânâdaki diğer âyetler zikredilebilir.

Bu te’lifde, bu sûre-i şerîfin maksatlarının asıllarına şerhe girmeden dikkat çekmeye çalıştım. Gerekli olan bütün hüküm ve hikmetlere girmedim, çünkü ben anlayışları irşâd etmeyi, hükmü açıklamayı kastettim. Onun bütün ayrıntı, mevzû ve sırlarının keşfedilip sınırlandırılması zâten imkânsızdır. Bu sûrenin esrarına, ilginç taraflarına ve gizliliklerine bakmak isteyen kimsenin uyanık kalması ve Kur’ân ilimlerini gücü yettiğince tahsil etmesi, ihlâs bineğine binmesi gerekir. Bakışım mühim yüce anlayış yoluna yönlendirmesi gerekir. Allah’tan kendisini anlayışa ulaştırmasını istemelidir. Te’lifimi mağfiret için duâ ederek, emele ulaşmayı isteyerek arz ederim.

Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. Salât selâm efendimiz Muhammed O’nun âli ve ashabına olsun. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah’a hamdolsun onun bu lutfuna muhtaç kulunun Kahire’de Cevderiyye’de iskân eden Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. Osman el-Hatîb et-Tûsî’ye yardımı ve hüsn-i tevfîki ile tamamlandı. Allah onu, anne babasını, kardeşlerini ve bu kitabın sâhibini, onu sevenleri, arkadaşlarını ve mağfiretleri ve İslâm üzere ölümleri için onlara duâ edenleri bağışlasın. Müellife rızâ ve rahmet için duâ eden kimseyi, bütün Müslüman erkek ve kadınları, bütün mü’min erkek ve kadınları, onların ölmüş ve hayatta olanlarım bağışlasın. Bu nüshanın bitiş târihi 797 yılının cemâziye’l-evvel ayının on yedinci günüdür.

13,5 X 21 santim ölçülerinde 232 sayfalık eser, 2015 yılında yayınlanmıştır.

Yayınlayan: İLK HARF YAYINEVİ  

Genel Dağıtım: ÇELİK YAYINEVİ:

 Ticârethâne Sokağı Nu: 19/a Cağaloğlu. Fatih-İstanbul Telefon: 0.212-511 28 11  

Belgegeçer:: 0.212-511 28 12 e-posta: info@celikyayinevi.com  www.celikyayiinevi.com.tr  

-2-

İkinci eser, ‘Molla Fenârî’nin Varlık ve Bilgi Anlayışı’ adını taşıyor. 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 500 sayfalıdır. Birinci baskısı 2016 yılında, ikinci baskısı 2020 yılında okuyucuya sunulmuştur.

Eserin müellifi Dr. Betül Gürer, ‘Ön Söz’ başlıklı yazısında eserin yazıldığı devir hakkında şu bilgileri veriyor:

13. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasında İslâm potasında bir kültür, medeniyet, ilmî gelenek, düşünce hayatı ve bir sistem oluşturan devlet Osmanlı Devleti’dir. Osmanlı Devleti’nin bu süreçte en büyük ilhâm, güç ve birikim kaynağı, İslâm’ı en güzel anlama ve yaşama çabası olarak telâkki edebileceğimiz tasavvuf ilmi ve onun amelî boyutu olmuştur. Buna bağlı olarak, Selçuklular’dan gelen ilmî ve kültürel mirasın üzerine inşâ edilmiş bir sistem olma özelliği taşıyan Osmanlı düşüncesi, tasavvufî anlayışla mezcolmuş, ondan azamî noktada istifâde etmiş ve nihâyet tasavvufî bakış açısıyla kendi şeklini ve tarzını kazanmıştır. Bu noktada, Osmanlı düşünce, kültür ve medeniyetini inşâ eden unsurların çok kaba bir tasnife göre, en başta medrese daha sonra varlık konusunun çok yüksek seviyede tartışıldığı tekke ve son olarak fütüvvet teşkilâtı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Osmanlı ilim ve düşünce geleneğinin en etkili ekolü ise kuruluşundan itibâren, İbn Arabî-Mevlânâ-Konevî-Molla Fenârî-Ismail Rusûhî Ankaravî çizgisi şeklinde tezâhür etmiştir.

İşte bu çizginin önemli isimlerinden biri ve Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislamı olan Şemseddîn Muhammed b. Hamza el-Fenârî veya meşhur adıyla Molla Fenârî, Dâvûd-ı Kayserî’den sonra Anadolu’daki İslâmî ve tasavvufî düşünceyi, diğer tasavvufî ve İslâmî birikimlerin yanında daha çok Ekberî ekolün anlayışıyla şekillendirmiş muhakkik sûfîlerden biridir. O aynı zamanda İslâmî bilimler târihinde tefsir, kelâm, fıkıh, fıkıh usûlü, mantık, tasavvuf gibi pek çok sâhada eserler yazıp, bunlarla ilgili alanın otoritesi hâline gelmiş nâdir müelliflerdendir. Fenârî’nin İlmî yönünden bahsederken üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan birisi, onun tasavvuf ilminin formel bilimler arasında yer alması noktasında sağladığı katkısıdır. Zira her ne kadar bu çaba daha önce Sadruddîn Konevî tarafından, bilhassa Miftâhu’l-gayb’la birlikte ortaya konmuş ve bu alanda önemli bir mesâfe kat edilmiş olsa da, Fenârî’nin bu eser üzerine kaleme aldığı şerhi olan Misbâhul-üns, Konevî ile başlayan bu çabayı hedefe ulaştırmıştır.

Fenârî’nin tasavvuf ilmine yaptığı bu sistematik katkıdan başka bir de Ekberiyye geleneğine yaptığı tesire değinmek gerekir. Nitekim İslâm dünyâsında Ekberî fikirler iki kanaldan yayılmıştır. Bunlardan birisi İbn Arabî’nin Fusûsu’l-hikem‘inin şerhleri vasıtasıyla intişâr eden kanaldır. Diğeri de Konevî’nin Miftâhul-gayb’ından beslenerek yayılan kanaldır. İşte Miftâhu’l-gayb vasıtasıyla yürüyen bu silsileyi, bu eser üzerinde, ilk şerhi yazarak başlatan isim Molla Fenârî’dir. Onunla Miftâhul-gayb şerhçiliği, bir usûl kazanmıştır. Başka bir ifâdeyle, tasavvufî düşünce alanında mühim bir isim olan Fenârî üzerinde, tasavvuf sâhasında çalışma yapmanın gerekliliği ortadadır. Oysa Molla Fenârî, bıraktığı eserler ve tesirleriyle tasavvuf târihinde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen, onun tasavvuf anlayışı üzerinde bu dalda, makale hacmini aşan tek bir çalışma bulunmaktadır. Bu çalışma, Mustafa Aşkar’a ait ‘Molla Fenârî ve Vahdet-i Vucûd Anlayışı’ (Ankara 1993) adlı yüksek lisans tezidir. Fenârî’nin vahdet-i vucûd görüşünün değerlendirildiği bu tez, tasavvuf anabilim dalında tez formatında yapılan ilk ve tek çalışmadır. Hem tasavvuf hem Osmanlı düşüncesinde bu kadar mühim bir şahsiyet olan Molla Fenârî hakkında özellikle tasavvuf sâhasında yapılan çalışmalar, Fenârî’nin tanınması ve görüşlerinin bilinmesi noktasındaki ihtiyaca cevap verir nitelikte değildir. Dolayısıyla bu husus bizim bu konuyu çalışma sâhası olarak seçmemizin en büyük sebeplerinden birisi olmuştur. Molla Fenârî’nin tasavvufla ilgili görüşlerinin daha çok nazarî ve teorik sâhada bir başka deyişle vahdet-i vucûd çizgisinde olması sebebiyle, çalışmamız onun hayatının yanı sıra varlık ve bilgi anlayışı çerçevesinde şekillenmiştir.

Eser, yüksek hacimli olmasına rağmen öz bilgiler ihtiva eden mısra-ı berceste mâhiyetindedir. ‘Tadımlık’ olarak iktibas edilecek paragraflarla, diğer sayfalara haksızlık olacağından bu tanıtım yazısında, ancak ‘içindekiler’ sayfasından seçmelerle iktifa etmek mecburiyeti doğmuştur.

*Molla Fenârî’nin Hayatı, Eserleri ve Misbâhu’l-Üns. *Eserleri Hakkında (efrâdını câmi ağyarını mânî ölçüsünde) Bilgiler. *Osmanlı Medrese Geleneği ve Tasavvuf Düşüncesindeki Tesirleri. *Molla Fenârî’nin Varlık Aanlayışı. *Varlıkla İlgili Bâzı Terimler. *Bir ve Çok İlişkisi. *Varlık Mertebeleri. *Yaratma İle İlgili Semboller. *İlm-i İlâhî ve Molla Fenârî’nin Bilgi Anlayışı. *Bir İlim Dalı Olarak İlm-i İlâhî. *İdrak.

‘SONUÇ’ bölümünde Molla Fenârî’nin, eserlerinin, Osmanlı Cihan Devleti’nin kültür hayatına katkıları, tasavvufun İslâmiyet’teki yeri ve önemi hakkında bilinmesi gereken hususlar yer alıyor.

Eseri husûsen, tasavvuf aleyhtarlığı yapan ilâhiyatçıların okuması gerekiyor. Bibliyografya bölümünde faydalanılan 238 âlim ve yazara âit 363 adet eserin isimleri yer alıyor.                                                   

Ekler bölümünde ise yazma nüshalardan 34 sayfanın fotokopisi, Molla Fenârî’nin kabri ile adına inşa edilen caminin fotoğrafı, son 20 sayfada Fransızların’ ‘İndeks’ dedikleri ‘Dizin’ veya ‘Arama-Bulma Cetveli’ diyebileceğimiz liste var.  

İNSAN YAYINLARI:

İstiklâl Caddesi Nu: 96 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-24955 55 Belgegeçer: 0.212-249 55 56

e-posta: insan@insanyayinlari.com.tr  //  www.insanyayiinleri.com.tr      

Doç. Dr. BETÜL GÜRER: 2006 yılında Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2009’da Sadreddin Konevî’ye Nispet Edilen ‘Mevâridü Zevi’l-İhtisâs İlâ Makâsıdı Sûreti’l-İhlâs’ Adlı Eserin Tahkik ve Tahlili başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Yüksek lisans eğitimi sırasında adı geçen fakültenin Tasavvuf Ana Bilim Dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2014’te ‘Molla Fenârî’nin Bilgi ve Varlık Anlayışı’ adlı tezini tamamlayarak ‘doktor’ unvanı aldı. Hâlen Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalında Doçent unvanı ile öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli ilmî toplantılarda sunulmuş tebliğleri, millî ve milletlerarası dergilerde yayımlanmış makaleleri ve çeşitli yayınevlerinden çıkmış kitapları bulunmakta, İngilizce ve Arapça bilmektedir. Yayınlanmış kitapları: İbn Ata Tefsiri Gönül Gözüyle Kur’ân: H Yayınları-2018. Bir Osmanlı Entelektüeli: Molla Fenari. İnsan Yayınları-2019. Muhammedî Nurlar: Seyid Muhammed’den Tercüme (Burak Anılır ile birlikte) H Yayınları–2020.Molla Fenârî’nin Varlık ve Bilgi Anlayışı: İnsan Yayınları-2020
Önceki İçerikSavaş Suçu İşleniyor Ama Cezalandırılamaz
Sonraki İçerikFilistin, Siyonizm ve İsrail Tarihçesi -2
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.