Karadenizli hemşerilerimiz, rızık temin etmek için balıkçı tekneleri ile denize açılırlar. Hava birden döner, önce hafiften rüzgar, şimşek, yağmur ve şiddetli bir fırtına başlar. Karadeniz adeta kükremektedir. Durumu gören eşler, atarlar kendilerini sahile. Ağlamalar, feryatlar başlar. Kimi dua eder eşlerin, kimi çocuklarına sarılır. Öyle ya, elde avuçta bir kocaları vardır. Onu da deniz yutarsa, kadınlar kimden güç alacaklardır. Gece yarısı denizdeki balıkçılardan birinin evinde yangın başlar. Yanan evin sahibi kadın kahrolmuştur. Alevler içindeki evine mi haykırsın, denizde kalan kocasına mı? Sabah olmak bilmez. Gecenin son çeyreğinde gürültüler gelmeye başlar denizden. Bizim balıkçılar kefeni yırtmıştır. Bütün kadınlar sevinç çığlıkları atar. Biri hariç; çünkü onun evi yanmıştır. Kocasına: “Adam evimiz yandı, şimdi biz ne yapacağız?” der. Adamın verdiği cevap şudur: “İyi ki yandı, biz rotamızı kaybetmiştik, eğer biz yanan evin ışığını göremeseydik, hepimiz denizde kaybolacaktık. Evin alevleri sayesinde kıyıyı bulabildik ve işte kurtulduk.”
Geçen gün biriyle konuşuyorum. Konu, Gazze’deki mağdur ve muzlum insanlara yardım götüren barış gemisine İsrail’in yaptığı vahşi saldırı. “Yazık oldu.” diyor, Siyonist ahlakın temsilcisi İsrailli askerler tarafından öldürülen dokuz kişi için. “Neye yazık oldu?” dedim kendisine. Ona göre, ucunda ölüm riski olan bir yolculuğa çıkmak gerekmezdi. Kendisine şunu söyledim: “Sana göre yazık oldu, belki onlar hiç de böyle düşünmüyorlar. Nasıl olsa bir gün ölünecek, ha bugün ha yarın öleceksin. Fazla yaşayarak dünyanın kahrını çekmektense az yaşayıp rahat bir hayata kavuşmak belki daha doğru. Onlar bana göre şehit oldu. Kutlu bir dava için öldüler ve öldürüldüler. Şehitler için ölüm, hazların en güzeliymiş. Bu hazzı tatmak için her şehit tekrar tekrar dirilip ölmek istermiş. Senin, yazık dediğin bir durum onun için bir mutluluk sebebi olabilir. Sen onlara acıyorsun, belki onlar bize acıyorlar.”
Hiç kimsenin arkasından “İyi ki öldü.” denmez. Ölümün takdiri bize ait olmadığı gibi temennisi de bize yakışmaz. Ancak, şer görünen her işte bir hayır olduğuna inanlardanım. Ölenler, bana göre arkalarında acı bırakarak kurtulmuşlardır. Onların ölümleri, inancım odur ki, geride kalanlara rahmet olacaktır. Yanan evin, Karadenizli balıkçılara rahmet olması gibi. Yanan eve biri üzülürken diğerinin sevinmesi, bir çelişki olarak görülse de gerçekte o ev, bir kurtuluşa vesile olmuştur. Bu ölümler, başta kendilerinin olmak üzere, Gazze’nin, Filistin’in, Türkiye’nin, uyuşuk Arap, vicdansız Batı dünyasının kurtuluşuna sebep olacaktır, inancındayım.
İsrail askerleri tarafından saldırıya uğrayan gemide ben de olmak ve orada ölmek isterdim. İnanıyorum, siz de isterdiniz. Yahudilerin Gazze’de uyguladıkları vahşeti düşündükçe, gemide esir alınan barış gönüllülerine yapılan davranışı duydukça bu isteğim, inancım adına, daha da artıyor. Bir şey yapamamanın çaresizliğini ve utancını duyuyorum. Bir de İsrail Savuna Bakanı Ehud Barak’ın katliamı gerçekleştiren askerleri tebrik ederken söylediği “Ortadoğu’da zayıflara merhamet edilmez. Kendini savunamayanların ikinci şansı olmaz.” demesi beni iyice çileden çıkarıyor, bu söz ve mantık sahiplerine olan öfkemi artırıyor.
Görmek istemeyenler gözlerini kapatsalar da doğan güneş, ısıtmaya ve ışıtmaya başladı. Üzüntümüz, Samanyolu’nda bir yıldız olarak yer alamamak olsun. Elinizle, dilinizle, fikrinizle, duanızla, ümidinizle, söyleminizle bu kümede yıldız değilseniz, niçin yaşadınız ki?