Şâir, Edip ve Hatip YAVUZ BÜLENT BÂKİLER ile TÜRKÇE Hakkında Konuştuk.

83

Oğuz Çetinoğlu: Sizce Türkçemizin en büyük husûsiyeti nedir?

Yavuz Bülent Bâkiler: Edebiyat târihçilerimizden Nihat Sâmi Banarlı’nın çok doğru bir tespiti var. Diyor ki: Osmanlı Türkçesi imparatorluk dilidir. Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.’ Bu, çok doğru bir tespittir.

Çetinoğlu: Affedersiniz! ‘Osmanlı Devleti, imparatorluk değildi fakat Osmanlı Türkçesi imparatorluk diliydi’ diyebilir miyiz?

Bâkiler: Bu tespitiniz de doğru: Çünkü Osmanlı Devletinin hiçbir belgesinde devletin unvanı olarak ‘imparatorluk’ kelimesi kullanılmamıştır.  Devletin Adı; ‘Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye’dir.  Not: Âliye değil Âliyye)

Biz, büyük cihan devletleri kuran bir milletiz. Târihler, milletimizin 120 devlet kurduğunu yazıyor. Yâni biz Türk milleti olarak dünden bu güne 38 devlet, 32 Beylik, 17 Hanlık, 16 imparatorluk, 4 Atabeylik, 9 Cumhuriyet kurduk. Dünyâ milletleri arasında, bizden daha çok devlet kuran ikinci bir millet yoktur. Bu 120 devlet içerisinde, Müslümanlığı kabul eden ilk devlet Karahanlılar devletidir. Karahanlılar 840-1212 yılları arasında hüküm sürdü. Karakoyunlular devleti, Türk devletleri arasında 43. sırada bulunuyor. Demekki kurulan 120 Türk devletinden 120-43=77’si İslâm dini içerisinde yaşamışlardır.

Karahanlılardan sonra Selçuklular da, Osmanlılar da, İslâmiyet’i benimsemişlerdir. 950 yılından sonra Müslüman olmuşlardır.

Büyük Türk Târihçisi Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Târihi isimli eserinin 4. cildinin 488. sâhifesinde belirttiği gibi Osmanlı devleti, Sultan Üçüncü Murad Han döneminde, 1592 yılında, 23.337.600 km² üzerinde hükümrandı. Yâni, bugünkü Türkiye’den 30 misli daha büyük bir coğrafya üzerindeydi. Yine Yılmaz Öztuna’nın belirttiğine göre 14. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Fransa, dünyâda 13 yıl lider devlet oldu. İngiltere 128 yıl lider devlet kürsüsünde idi. Aynı asırlar arasında Osmanlı Devlet-i Aliyye’si ise, dünyâda tam 322 yıl lider devlet olarak hüküm sürdü.

Yalnız çok önemli bir husus var: Osmanlı padişahları ve sadrazamları, hâkim oldukları ülkelerde, dil ve din konusunda, katiyyen zorlayıcı olmadılar. Hıristiyan topluluklarına ve diğer dinlerden olan kimselere, Müslüman olmaları ve mutlaka Türkçe konuşmaları için baskı uygulamadılar. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de, Yunus Suresinin 99. ve 100. âyetlerinde açıkça belirtildiği gibi; “İslâm, bir telkin dini değildir. Tebliğ dinidir.’ Dinde zorlama yoktur. İslâmiyet’i kabul etmeyenlere Müslüman olmaları için baskı yoluna gidilmemiştir. Fakat Cumhuriyetin ilânından sonra, Türkiye’de, Müslümanlara baskı yapılmıştır. Ezan ve Kur’ân-ı Kerîm Türkçe okunmuş, bâzı câmiler kapatılmıştır.  Lâikliği İslâm düşmanlığı şeklinde anlayanlar olmuştur. İslâm aleyhtarlığı sebebiyle bin yıldan beri kullandığımız, dağdaki çobandan, Çankaya’daki Cumhurbaşkanına kadar, herkese yaydığımız, benimsettiğimiz, sevdiğimiz, atasözlerimize, türkülerimize, konuşma dilimize kattığımız bazı kelimeler, Arapça oldukları için, onları dilimizden, edebiyatımızdan, eğitim kitaplarımızdan çıkarıp atmak istemişlerdir. Atılan kelimelerin yerine Türk dil bilgisi kaidelerine aykırı olarak kelimeler uydurulmuştur. Uydurulan bu kelimelere ‘Öztürkçe’ denilmiş ve bu kelimelerle konuşmamız yazmamız emredilmişti. Bir defa dünyâda hiçbir milletin dili saf değildir. Mutlaka yapancı milletlerden alınan kelimeler vardır.  Eskimoların dillerinde bile, temasta oldukları milletlerden alınmış kelimeler bulunmaktadır. Türkiye’mizdeki öztürkçecilerin bâzıları Türk ve Müslüman değildi. Türk olup da İslâm aleytarı olanlar vardı. Onlar, İslâmiyet’in bizi geri bıraktığına inanıyorlardı. İslâmiyet bizi geri bıraktı ise, geri bırakıyorsa, târihçi Yılmaz Öztuna’nın belirttiği gibi, Devlet-i Aliyye 15. ve 17. asırlar arasında, dünyâ devletleri arasında 322 yıl, nasıl lider devlet olarak hükümran olmuştu?

Çetinoğlu: Çok doğru ve muhteşem tespitler. Dil meselesine bakarsak efendim…

Bâkiler: Dilimize, Yunancadan giren kelimeler de var. Mesela: Anahtar, aritmetik, avlu, balyoz, barbar, cımbız, çerez, demokrasi, efendi, enerji, fener, fiske, fistan, fotoğraf, gönye, güğüm, gübre, halat, huni, hülya, ıspanak, ıhlamur, ızgara, iskele, iskelet, kart, kilit, kiraz, kiremit, kalp, kulüp, kundak, kundura, küpe, kümes, lağım, lamba, limon, litre, marangoz, martı, marul, mermer, sahan, sahne, semer, sempati, sinir, silindir, sopa, takunya, tedâvi, telefon, tıpa, uskumru, tırpan, vernik, yalı, Yunus…  Bu kelimelerin hepsi Yunanca’dan dilimize geçmiştir.

Bizim Öztürkçecilerimizin veya Arapçaya karşı amansız bir savaş açan ilericilerimizin, bir güne bir gün bu Yunanca kelimelere karşı seslerini yükselttiklerini duydunuz mu, okudunuz mu?

Sadece Yunancaya karşı değil, Türkçemize musallat olan bütün Batı dilleri karşısında da adamların sesi soluğu çıkmıyor. Kur’ân, Arapça değil de Yunanca, Fransızca, İngilizce… indirilmiş olsaydı, Öztürkçecilerin tepinmeleri yine günümüzdeki gibi olurdu. Çünkü hedefleri İslâmiyet’le ilişiğimizi kesmek veya en aza indirmekti.

Şimdi size müthiş bir örnek vermek istiyorum: 1952 yılında, Türkmenistan’da Prof. Dr. Mehdi Köseyef ile Mehdi Karri, birlikte çalışarak DEDE KORKUT Destanlarını Türkçeye çevirip bastırdılar. Stalin, anlatılmaz ölçüler içerisinde Türk ve Türkçe düşmanı idi. Onun emriyle Türkçe Dede Korkut Destanları toplatılıp imha edildi. O eseri hazırlayan iki ilim adamımıza idam cezası verildi. Sonra o ceza yirmi beş yıl ağır hapis cezasına çevrildi. Prof. Köseyef ile M. Karri, Kazakistan’daki mâden ocaklarında çalışmaya mahkûm edildi. İddia ediyorum: Millî Eğitim Bakanlığımız bünyesinde bulunan Tâlim Terbiye Kurulu’nun hazırladığı ve iktidar değişikliği sebebiyle kısa bir süre olarak uygulanan üç maddelik rapor var. Bu rapor tam da Stalin zihniyetiyle hazırlanmış bir rapordur!

Bu raporda deniliyor ki:

1-Hem Türkçe, hem Osmanlıca, hem de yabancı dillerden karma biçimde oluşturulan sözlük, Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına uymaz!

2-Sözlükte, sözcüklerin Türkçe açıklamalarının dışında, Arapça-Farsça karşılıklarının verilmesi, Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına aykırıdır.

3-Sözlükte, sözcük dizimi yanında, gereksiz yere deyim ve vecizelerin (atasözlerimizin) verilmesi, örneğin ADAM-ÂDEM sözcüğü açıklanırken, adamla ilgili deyimlerin sıralanması, Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına aykırıdır.

Dehşet veren bir hükümle karşı karşıyayız. Tam bir Stalin öfkesi önündeyiz. Sözlük hazırlayanlara, bakanlık için ders kitapları hazırlayanlara Stalin kafalı Bakanlık yetkilileri diyorlar ki:

‘Ey Türkçe sözlük hazırlayacak olan kimseler, önce sözlüğünüze Arapça olan ‘adam’ kelimesini almayacaksınız. Onun yerine ‘kişi’ kelimesini koyacaksınız. Sözlüğünüzde ‘kişi’ kelimesini açıklarken, hem ‘adam’ kelimesinden uzak duracaksınız, hem de içinde ‘adam’ kelimesi geçen deyimlerimizi, vecizelerimizi ve atasözlerimizi, elinizin tersiyle bir tarafa iteceksiniz. Niçin? Çünkü adam kelimesi Arapçadır da ondan.

Sakın ‘bir kelimeden ne çıkar?’ Demeyin, bir tek kelimenin ‘Arapçadır’ gerekçesiyle dilimizden çıkarılıp atılması, 100’den fazla güzelim deyimlerimizin yok olup gitmesi demektir.

Adam kelimesini Türkiye’de, Türk dünyâsında bilmeyen mi var? Adam kelimesi, en az bin yaşındadır. Adam kelimesini, Arapça asıllıdır gerekçesiyle Türkçemizden çıkarıp atmak isteyenlerin, adamlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Sakın bir kelimenin çıkarılıp atılmasıyla ne olur demeyin. Tâlim Terbiye Kurulu diyor ki: ‘Sözlükte, sözcük dizimi yanında, gereksiz yere deyim ve vecizelerin, atasözlerimizin verilmesi, adamla ilgili deyimlerin sıralanması, Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına aykırıdır!’ Cümle yanlış kurulmuştur.

Çetinoğlu: Nasıl olmalıydı?

Bâkiler: Doğrusu şöyledir: ‘Gereksiz yere adamla ilgili deyim ve vecize kullanılması Stalin anlayışına aykırıdır.’

Çetinoğlu: Sizin, yerinde ve müthiş kara mizahlarınızdan biri… Peki Efendim, Sözlüklerimizden ‘adam’ kelimesini çıkarıp atmakla kayıplarımız neler oluyor?

Bâkiler: Adam adama/ Adam akıllı/ Adam olmamak/ Adam başına/ Adam beğenmek/ Adam değil/ Adam etmek/ Adam gibi/ Adam içine çıkmak / Adam kıtlığında / Adam kullanmak / Adam olmak / Adam sen de / Adam sırasına geçmek / Adamdan saymak / Adama benzemek / Adam yerine koymamak / İşin adamı / Adamına çatmak / Adamına düşmek / Adamını bulmak / Adam azmanı / Adam boyu / Adam evladı / Adam sözü / Adam sarrafı / Adam otu / Adamca / Adamcağız / Adamcasına / Adamcık / Adamcı / Adamı çok / Adamı yok.

Çetinoğlu: Vecize, atasözleri ve özlü sözler de var…

Bâkiler: Hem de pek çok. Onları da vereyim: Adam adam demekle adam olmaz / Adam, adam amma pehlivan başka / Adam adamın, sarraf altının kıymetini bilir / Adam adam, nevruzu-kavruzu bırak da oduna git / Adam adama gerek olur iki serçeden börek olur / Adam, adam sâyesinde adam olur / Adam adama gerektir; tosbağaya hânesi gerektir / Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil / Adam adamdan korkmaz ama utanır / Adam adamdır eğer yoksa bir pulu, eşek eşektir atlastan olsa da çulu / Adam adamı bir kere aldatır / Adam adamın şeytanı, adam adamın rahmanı / Adam, adım atmakla değildir / Adam ahbabından bellidir / Adam asmışlar, oradan geçilmez / Adam bellemekle mârifetli olur / Adam da var; adamakta var / Adam dünyâyı dolaşsa meselesini bulamaz / Adam eti ağırdır / Adam ikrarından, hayvan yularından çekilir / Adam kıtlığında keçiye Abdurrahman Çelebi derler / Adam oğlu çiğ süt emmiş / Adamın alacası içinde hayvanın alacası dışında / Adamın aklı çıkacağına canı çıksın / Adamın iyisi alışverişte belli olur / Adam hilekârdır, kimse bilmez fendini / Adam oğlu kusursuz olmaz / Adam oğlunun elinden uçanla kaçan kurtulur / Adam olacağına büyüdükçe cüdam oluyor / Adam odur ki, ikrarından dönmeye / Adam olan iki kere aldanmaz / Adam olana bir söz yeter / Adam olana tazir ne gerek, çehre ile bakmak elverir / Adam olanın zehri güler yüz / Adam olanın zehri kötü söz / Adam olmasına, daha dokuz fırın ekmek ister / Adam sarrafı kesilmiş başımıza / Adam sormakla âlim olur / Adam söyleşir, hayvan yalanır / Adam sözünü adama eder / Adam yanıla yanıla âlim olur. / Adama dayanma ölür, duvara dayanma yıkılır / Adama devlet kendi ayağıyla gelmez / Adama iş aranır, işe adam değil / Adama lisandır adam dedirten de, hayvan dedirten de / Adama sözü bir kere derler / Adamcağızın burnu koku almaz / Adamdan başka her şeye benzer / Adamı adam eyleyen paradır, parasız adamın yüzü karadır / Adam kukla gibi oynatır / Adamın aklı zıvanadan çıkacak / Adamın bulaşığı yamandır / Adamın hayırlısı ammeye faydalıdır / Adamın hayırlısı faydalı olandır / Adamın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var? / Adamın iyisini adam bilir / Adamın kötüsü olmaz meğer züğürt ola / Adamın iyisi güreşte, köpeğin iyisi leşte belli olur / Baba adam / Balık adam / Kötü adam / Kurbağa adam / Lüzumsuz adam / Müslüman adam / Ömür adam / Tek adam / Yarım adam / Ahiret adamı / Ev adamı / Fikir adamı / Gemi adamı / Gösteri adamı / Günün adamı / Hayat adamı / İlim adamı / İş adamı / Kanun adamı / Salon adamı / Sanat adamı / Zamane adamı / Adam azmanı.

En âliminden en câhiline, en akıllısından en gabisine kadar bütün insanlarımızın bildiği, kullandığı kelimeler atılarak yerine batı dillerinden kelimeler alınmaktadır. Diğer taraftan Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı olarak kelime türetilmekte daha doğrusu uydurulmaktadır. Bu kelimeler, ‘dilimizdeki dikenler olarak dil zevki ve hassasiyeti olan insanlara rahatsızlık vermekte, baba ile oğlun anlaşmasını zorlaştırmakta, bazen da imkânsız hâle getirmektedir.  

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim. Mükemmel bir Türkçe dersi oldu. Sağ olunuz, sağlıklı olunuz.

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER 23 Nisan 1936 tarihinde Sivas’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Gaziantep ve Malatya’da tamamladı. 1960’ta Ankara Ünivearsitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dört yıl Ankara Radyosu’nda çalıştı. 1969-1975 yılları arasında Sivas’ta avukatlık mesleğini icra etti. Bir süre Başbakanlık Toprak-Tarım Reformu Müsteşarlığı’nda Hukuk Müşaviri olarak hizmet verdi. 1976-1979 yılları arasında Ankara Televizyonu’nda görev aldı. Çeşitli kültür programları hazırladı ve sundu. TRT’den Kültür Bakanlığı’na Müsteşar Yardımcısı olarak geçiş yaptı. 12 Eylül 1980 darbesinden bir süre sonra Kültür Bakanlığı Müşavirliği’ne alındı. Daha sonra da Başbakanlık Müşavirliği’ne tâyin edildi. Oradan kendi arzusuyla emekliye ayrıldı. Çeşitli gazetelerde ve dergilerde fıkralar-makaleler yazdı. Bir süre Samanyolu Televizyon Kanalında Türk Cumhuriyetlerini anlatan ‘Bizim Türkümüz’ programını hazırladı. Aynı kanalda ‘Sözün Doğrusu’ isimli kültür programını ekranlara getirdi. 1989 yılında TRT 1 Televizyon Kanalı’na, 16 bölümden oluşan ‘Avrupa’da Türk İzleri’ isimli programın senaryosunu hazırladı. Bu eseri ile Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın ‘1989 yılı Radyo ve Televizyonda Millî Kültürümüze Hizmet Eden Programlara Teşvik Armağanı’na lâyık görüldü.

Not: Bu sohbet, değerli yazarımızda hafıza zâfiyetinin nüksetmekte olduğu ilk günlerde gerçekleştirilmiştir. Duâlarınıza vesile olması ümidiyle… (O. Ç.)

Önceki İçerikAtatürk Döneminde Türkiye – ABD İlişkileri (1923-1938) – (1)
Sonraki İçerikİttihad-ı İslam – Siyasi Ümmetçilik
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.