Oğuz Çetinoğlu: Lirik ve
epik şiirler yazan bir şâirsiniz. Kültürümüz, halk edebiyatı ve hâliyle halk şâirleriyle ile yakından
ilgilisiniz. Sizinle, zaman zaman sert tartışmalara konu olan fakat satıhta
kalan bir iki cümleden başka söz edilmeyen Alevi Halk Şâirlerini konuşalım.
Lütfedeceğiniz umûmî bir değerlendirme ile başlayabilir miyiz?
Yavuz Bülent Bâkiler: Umûmiyetle
Alevî-Bektâşî halk şâirlerinin şiirleri şeriatla sürtüşmenin, mücâdelenin
hikâyeleriyle doludur. Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’iyle On iki imama karşı duyulan
sevginin, yüzyıllardır ezilen, gizlemek ihtiyacını hissettikleri
Alevîlik-Bektâşîlik inançlarının yansıması olarak görülen şiirlerinin
sergilediği kimliğin sıkıntılara sebebiyet vermesi, düşünce dünyâmızın
gündeminde derinlemesine iz bırakmıştır. İlmî inceleme bekleyen konular ve
meseleler, şiirlerde ele alınmıştır. İlim,
irfan ve insanlık sevgisi üzerine oluşturulan Alevîliğe – Bektâşiliğe inanan
şâirlerin yazdığı şiirler:
-Allah – Muhammed
– Ali üçlemesine inanıp iman getirmiş, İslâm’ın özüne tasavvufî metotlarla
bağlanmış olmalarının; dört kitabı hak bilmelerinin;
-Hakk’ı ve
halkı sevmeyi, kimseye zarar vermemeyi, olabildiğince insanı kâmil olmaya
gayret etmeyi, bu doğrultudaki öğretiye inanmayı ilke edinmelerinin;
-Hz. Muhammed’in
biricik varlığı olan Ehl- i Beyt’e büyük bir sevgi ve saygıyla bağlanmış,
onları sevenlere tevella, sevmeyenlere teberra okumalarının;
-Hakk’ı kendi
özlerinde bulmuş, özlerini temizleyip O’nu devamlı zikretmelerinin;
– Müminin gönlünü
Allah’ın evi saymalarının;
-Temizlik
insanın kendi özünün arıtılmasıdır. ‘Kendisi temiz olmayan asla başkalarını temizleyemez’
inancına sadakatlerinin;
-Dört kapı,
kırk makama inanmalarının; eline, beline ve diline sâdık, eşine, aşına ve işine
sâhip olmayı insan olmanın temel kuralı saymalarının;
-Üç sünneti,
yedi farzı rehber edinmelerinin;
-Yetmiş iki
milleti kardeş bilmelerinin, Tanrı eseri saymalarının, bunun için sevmelerinin,
saymalarının, eşitlikten kardeşlikten, dürüstlükten, doğruluktan yana
olmalarının yazıya dökülmüş şeklidir.
Çetinoğlu: Şiirlerinde
tavsiyelerde bulunuyorlar…
Bâkiler: Evet! Onlar; ‘Bin defa mazlum olsan bile, bir defa zâlim
olma’ ilkesini herkese tavsiye ederler. Kimseye kin, kibir, haset beslemez,
buğz etmez, insan gönlünü incitmez, haram yemez, döktüğü varsa doldurur,
ağlattığı varsa güldürür, Allah katına kul hakkı ile gitmemeye çalışırlar.
Bâzıları ve
bâzan cuş-u huruşa gelip Hz. Ali’nin olgun, doruk kişiliğine secde etmek gibi
taşkınlıklara sapmaktan kendilerini men edemedikleri de olabilmektedir.
Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar eyledim özüme
Ali göründü gözüme
Çizgisinde sınırında
kalabilenlere selâm olsun!
Çetinoğlu: Âşık Veysel hakkında
neler söyleyeceksiniz?
Bâkiler: Âşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında
Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyâya geldi. Yedi yaşında
iken çiçek hastalığından görme kabiliyetini kaybetti. Bir başka bilgiye göre bir gözü çiçek
hastalığından görmez oldu, diğer gözü de öküz boynuzunun çarpmasından… Üçüncü
bir hikâyeye göre de başını âniden çevirmesiyle yakınında bulunan övendirenin
gözüne girmesinden… Kendisi bu durumdan hiç şikâyetçi değildir. ‘Gözlerim dünya ışığına kapandı ise, Cenâb-ı
Allah gönül gözümü açtı. Hâlimden memnunum’ der.
Çetinoğlu: Saz çalmayı
nasıl öğrendi?
Bâkiler: On yaşına geldiğinde babası,
biraz oyalanması için, biraz da teselli bulması için bir kırık saz alıp oğluna
hediye etti. Saz çalmasını kendi kendine öğrendi. Birinci Dünya Savaşı
çıktığında 20 yaşındaydı. Köydeki bütün emsalleri askere alındı. O, köydeki
yaşlı erkeklerle ve kadınlarla kaldı. Vatana hizmet etmekten mahrum kaldığı
için çok müteessir oldu. Teessürünü dertli dertli saz çalarak, şiir yazarak
gidermeye çalıştı.
Çetinoğlu: Şöhret
sâhibi oluşunun hikâyesini anlatır mısınız?
Bâkiler: 1930 yılında Sivas’ta Maarif
Müdürü olan şâir Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı. Tecer O’nu Sivas’ta yapılacak
olan ‘Şâirler Bayramı’na hazırladı.
Kendisine halk şâiri olduğunu belirtir bir belge verildi. O belge ile şehir
şehir dolaşıp, çaldı-söyledi. Yolu Ankara’ya düştüğünde O’nu Atatürk’le
tanıştırdılar. Kısa zamanda Türkiye’nin sesi oldu, kitapları yayınlandı,
radyodan bütün Türkiye’ye seslendi. Bütün Türkiye’nin tanıyıp sevdiği Âşık
Veysel oldu.
Âşık
geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu
dolaşarak konserler verdi. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li
yıllarda Gülden Karaböcek, Hümeyra, Esin Afşar ve diğer müzisyenler Âşık
Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı.
Çetinoğlu Şiirlerinde
kullandığı Türkçeyi nasıl buluyorsunuz?
Bâkiler: Eserlerinde sâde bir Türkçe
kullandı. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç
içedir. Tabiat, sosyal olaylar, vatan sevgisi, birlik ve kardeşlik konularını
işledi. Şiirleri; Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni
Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. 1973 yılında akciğer
kanserinden vefat etti. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri
tekrar yayınlandı.
Çetinoğlu: Ezberinizdeki
şiirlerinden okur musunuz?
Bâkiler: Hatırımdaki bölümler şeklinde okuyayım:
Çalışırsam toprak verir cömerttir
Emeksiz istemek dermansız derttir
Çalışmak insana büyük servettir
Kese coşar, gönül coşar, el
coşar…
***
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırmığınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır.
***
Allah birdir, Peygamber hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik-benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
***
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtk ile çalışır içten duyarak
Milletine, devletine uyanlar
Demez neme lâzım, neyime gerek
Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir – nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek
***
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır, yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın.
***
Aslım Türktür, elhamdülillah
Müslüman
Şükür Amentüye etmişiz iman
Kalbime yaraşmaz şirk ile güman
Kalbimiz nur ile dolu sayılır.
***
Yezid nedir, kızılbaş
Değilmiyiz hep bir gardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çâresi.
***
Türküz, Türkler yoldaşımız
Hesaba gelmez yaşımız
Nerde olsa savaşımız
Türküz! Türkü çağırırız.
***
Aldanma câhilin kuru lâfına
Kültürsüz adamın külü yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu hedefi, yolu yalandır.
***
Hedef alıp dövüştüğün kardaşın
Seni yaralıyor attığın taşın
Topluma zararlı yersiz savaşın
Hepimiz bu yurdun evlâtlarıyız
***
İftihar ettiğim büyük muradım
Türk oğluyum! Temiz Türk ecdâdım
Şehid ismi yazılsaydı soyadım
Kanım ile mezarımın taşına.
Çetinoğlu: Dâvut
Sulari hakkında neler söylemek istersiniz?
Bâkiler: 1925 yılında O zamanlar
Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Çayırlı bucağında dünyâya geldi. Dedesi
Kaltık Mehmet Ağa mutasavvıf şâirdi. Saz çalma, şiir söyleme ve türkü yakma
zevkini dedesinden aldı. Doğu Anadolu’da asırlardan beri dilden dile anlatılan
efsâneleri, menkıbeleri şiirleştirir; sazıyla etkili bir makam ve deyişle dost
meclislerinde sunardı. Bütün ömrünü âşıklık geleneğine sâdık kalarak yaşadı. 17
yaşından başlayarak, âşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden oldu. TRT
Radyolarında bölge sanatçısı olarak çalıştı. Davut Sulari, bir konuşmasında
Zaza olduğunu ifâde etmiş, Türkçe dışında Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca
dillerini de bildiğini söylemiş, Zazaca eserler de vermiştir.
2 Temmuz
1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yanarak öldü.
Davut
Sulari’nin şiirlerinden bölümler:
Pir olan kişiler riyakâr olmaz
İlimsiz irfansız insan yol almaz
Çoğunda dert var ki dermanı bulmaz
Canı şah aşkına vermez mi tâlip
***
Evel Allah âhir Allah
Dönemem estağfirullah
Bendeyem Allah eyvallah
İmânım amentu billah
Pir elinden içtim dolu
Öğrendim erkânı yolu
Emniyette mümin kulu
Evel Allah âhir Allah
Dönemem estağfirullah
Çetinoğlu: Kaygusuz Abdal hakkında
konuşmadan olur mu?
Bâkiler: Olmaz
elbette. Alanya sancak beyinin oğludur. Doğum ve ölüm târihi bilinmemektedir. Uzun
müddet Anadolu’da, Rumeli’de dolaşmıştır. Hayatı hakkında günümüze sâdece
menkıbeleri ulaşmıştır. Abdal Musa’ya müritlik ve halifelik yapmıştır. Hicaz’a
ve Mısır’a gitmiş ve büyük bir ihtimale göre Mısır’da vefat etmiştir.
Bektâşîliğin
teşekkülünden önce yaşamış ve eserlerinde Hacı Bektâş-ı Velî’ye ve Bektaşîliğe
atıfta bulunmamıştır. Mürşidi Abdal Mûsâ ile birlikte Rum Abdalları ve
Kalenderîler zümresine mensup olmaları, bu zümrelerin 16. yüzyılda ortaya
çıkmasından sonra giderek Bektâşîliğin içinde erimeleri sebebiyle Kaygusuz
Abdal bu târihten itibâren Bektaşîliğin önemli şahsiyetlerinden biri olmuştur.
Ehl-i beyt’e bağlılığı, tevellâ ve teberrâ sâhibi olduğunu gösteren
şiirlerinden dolayı Alevî-Bektâşî edebiyatının kurucusu sayılmıştır. Her Bektâşî
tekkelerinde Kaygusuz Abdal’ın temsilî resmi vardır.
Çetinoğlu: Kaygusuz
Abdal’ın şiirlerinden de örnekler dinleyebilir miyiz?
Bâkiler:
Sen insanı sorarsan
Hak’tan ayrı değildir
Sıfatı zat-ı mutlak
Hırkası çar pareden
***
Ne kim var aşikâr gizli cihanda
Ali’dir cümlesi yeksan Ali’dir
Budur hemen ârifler sohbetinde
Bînişana heman nişan Ali’dir
Ali de dâimâ Kaygusuz Abdal
Zira evvel âhır heman Ali’dir
Ali’yi sevenin hâk ol yolunda
Bilirsen derdine derman Ali’dir
Çetinoğlu: ‘Pir Sultan Abdal’ adında bir şahsın yaşadığına ve Sivas valisinin
kararı ile idam edildiğine dâir, o döneme ait yazma eserler dâhil, hiçbir resmî
belgede bilgi bulunmadığını iddia edenler var. Mâdem ki ona atfedilen şiirler
var, Pir Sultan Abdal’ı da konuşmak gerek. Buyurunuz Efendim!
Bâkiler:
Güvenilirliği tartışılabilir kaynaklarda yer alan bilgilere göre Asıl adı
Haydar’dır. Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Çırçır Nahiyesi Banaz Köyünde 1480
yılında doğdu. Hayatının büyük bölümü doğduğu köyde geçti. Muhtelif kaynaklara
göre 1547, 1550, 1587 veya 1590 yıllarından birinde idam edildi.
Pir Sultan Abdal, Alevîlikten ziyâde Alevîliğin içindeki
isyancı ve aşırı solcu geleneğin sembolü idi. Alevîliğin temelinde saf bir Hz.
Ali sevgisi olduğuna inanan Alevîler,
Sultan Abdal’a pek itibâr etmiyorlarsa da PKK taraftarı Kürt Bektâşî
Alevîlere itiraz edemiyorlar.
Pir Sultan Abdal’ın
şiirlerinden bölümler:
Gafil kaldır şu gönlünden gümanı
Bu mülkün sâhibi Ali değil mi?
Yaratmıştır on sekiz bin âlemi
Rızıkların veren Ali değil mi?
Bin bir adı vardır, bir adı Hızır
Her nerde çağırsan orda hazır
Ali Pâdişahtır, Muhammed Vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi?
Çetinoğlu: Alevî olduğu bilinen
bir başka halk şâiri de Virânî…
Bâkiler: ‘Virânî Baba’ olarak da bilinir. 16. Yüzyılda yaşamıştır. Hayatına
ait bilgi yoktur. Necef’teki Bektâşî tekkesinde şeyhlik yaptığı söylenir.
Bektâşîler onun ölmediğine ortadan kaybolduğuna inanırlar. Aruzla yazdığı ve
Hurufîlik inancını yaymaya çalıştığı şiirleri vardır. Hurufîlik, Kur’ân’daki
harflerden bir takım mânâlar çıkarmak suretiyle İslâm inanç ve ibâdet
esaslarıyla alâkalı farklı yorumlar getiren bir tasavvuf anlayışıdır. Fâtih
Sultan Mehmed Han zamanında yasaklanmıştır. Mensupları tâkibe alınıp
yakalananlar cezalandırılınca faaliyetlerine Bektâşî tekkelerinde devam
ettiler. Hurufîler, Musevîlik’teki Kabbalistlerden ilham almışlardır.
Virânî’nin şiirlerinden bölümler:
İlm ü kemâl-i vahdetin bâbı Alî
imiş Alî
Bende-i hânedân olup süre yüzün
velâyete
Âl-i Resûl’e her zaman eyle niyâz
u meskenet
Şâhid ola deli gönül erişesin
sehâvete
Fahr-ı fenâyı kıl kabûl gel
keremeyle ey gönül
Dünyâya sunmagıl düşme sakın
dalâlete
İşte Virânî dervişin zâtı ile
sıfâtı hem
Bende-i şâh-ı Kanber’im saldım
özüm melâmete
***
Bakır u Ca’fer değil mi nur-ı
zat-ı Kibriya
Zahida inkâra düşmüş bunu zikret
daima
Tesbihinde virdin olsun Muse-i
Kâzım Rıza
Nur Taki’den bulmuşum ben derdime
ayn’i şifa
***
Şah
Taki’dir Askeri hem Mehdi-i Sahib liva
Söylerim ben dilde müdam ya Ali,
ya İliya
Murtaza’dan veriliptir kısmetim
işte bana
Nur Taki’den bulmuşum ben derdime
ayn’i şifa
***
Dü cihanın rehnüması, Haydar-ı
Kerrar olan
Çıkıp Miraç kapısında, haykırıp
aslan olan
Ta Sidre’tül Münteha’da,
Mustafa’ya yar olan
Naz eder niyaz makamda, binde bir
can anlamaz
İlm-ü ledünü okuyan, Ali’ye
yoldaş olur
Bütün âyet-i Kur’ân, tek
Fâtiha’dan baş olur
Cihanda nefsin bilen, Ali’yle
sırdaş olur
Ali’yi inkâr eden, sırdan bir şey
anlamaz
Çetinoğlu: Alevîlik halk arasında
halk ozanlarıyla yaşıyor. Pek çok halk ozanı var. Biz Kul Himmet ile
sohbetimizi tamamlayalım…
Bâkiler: 16. yüzyılın ikinci yarısı ile
17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin ediliyor. Tokat’ın Almus ilçesine
bağlı Görümlü Köyü’nde doğdu. Türbesi de oradadır. Safevî şeyhlerinin mekânı
olan Erdebil Tekkesi hayranı olduğunu yazmıştır. Osmanlı-Safevî Savaşları’nda
Osmanlı aleyhine çalışmıştır. Şiirinde Pir Sultan Abdal’ın üslûbu görülür.
Kerbelâ şehitleri için ağıtlar, Hz. Ali’ye ve 12 İmam sevgisini konu edinen
şiirler yazdı.
Kul Himmet’in şiirlerinden
bölümler:
Dün gece seyrim içinde
Ben dedem Ali’yi gördüm
Eğildim niyaz eyledim
Düldül’ün nalını gördüm
Kanber’i durur sağında
Salınır cennet bağında
Ali, Musa Turdağı’nda
Ben dedem Ali’yi gördüm
Üç çerağ yanar şişede
Arslanlar gizli meşede
Yedi iklim dört köşede
Ben dedem Ali’yi gördüm
Çetinoğlu: Teşekkür ederim.
YAVUZ BÜLENT BÂKİLER 23 Dört 1976-1979 12 Çeşitli 1989 Kendisine *Türk *Azerbaycan
|