Şâir, Edip ve Hatip Yavuz Bülent Bâkiler İle Alevî Halk Şâirleri’ni Konuştuk.

97

Oğuz Çetinoğlu: Lirik ve
epik şiirler yazan bir şâirsiniz. Kültürümüz, halk edebiyatı ve  hâliyle halk şâirleriyle ile yakından
ilgilisiniz. Sizinle, zaman zaman sert tartışmalara konu olan fakat satıhta
kalan bir iki cümleden başka söz edilmeyen Alevi Halk Şâirlerini konuşalım.
Lütfedeceğiniz umûmî bir değerlendirme ile başlayabilir miyiz?

Yavuz Bülent Bâkiler: Umûmiyetle
Alevî-Bektâşî halk şâirlerinin şiirleri şeriatla sürtüşmenin, mücâdelenin
hikâyeleriyle doludur. Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’iyle On iki imama karşı duyulan
sevginin, yüzyıllardır ezilen, gizlemek ihtiyacını hissettikleri
Alevîlik-Bektâşîlik inançlarının yansıması olarak görülen şiirlerinin
sergilediği kimliğin sıkıntılara sebebiyet vermesi, düşünce dünyâmızın
gündeminde derinlemesine iz bırakmıştır. İlmî inceleme bekleyen konular ve
meseleler, şiirlerde ele alınmıştır.  İlim,
irfan ve insanlık sevgisi üzerine oluşturulan Alevîliğe – Bektâşiliğe inanan
şâirlerin yazdığı şiirler:

-Allah – Muhammed
– Ali üçlemesine inanıp iman getirmiş, İslâm’ın özüne tasavvufî metotlarla
bağlanmış olmalarının; dört kitabı hak bilmelerinin;

-Hakk’ı ve
halkı sevmeyi, kimseye zarar vermemeyi, olabildiğince insanı kâmil olmaya
gayret etmeyi, bu doğrultudaki öğretiye inanmayı ilke edinmelerinin;

-Hz. Muhammed’in
biricik varlığı olan Ehl- i Beyt’e büyük bir sevgi ve saygıyla bağlanmış,
onları sevenlere tevella, sevmeyenlere teberra okumalarının;

-Hakk’ı kendi
özlerinde bulmuş, özlerini temizleyip O’nu devamlı zikretmelerinin;

– Müminin gönlünü
Allah’ın evi saymalarının;

-Temizlik
insanın kendi özünün arıtılmasıdır. ‘Kendisi temiz olmayan asla başkalarını temizleyemez
inancına sadakatlerinin;

-Dört kapı,
kırk makama inanmalarının; eline, beline ve diline sâdık, eşine, aşına ve işine
sâhip olmayı insan olmanın temel kuralı saymalarının;

-Üç sünneti,
yedi farzı rehber edinmelerinin;

-Yetmiş iki
milleti kardeş bilmelerinin, Tanrı eseri saymalarının, bunun için sevmelerinin,
saymalarının, eşitlikten kardeşlikten, dürüstlükten, doğruluktan yana
olmalarının yazıya dökülmüş şeklidir.

Çetinoğlu: Şiirlerinde
tavsiyelerde bulunuyorlar…

Bâkiler: Evet! Onlar; ‘Bin defa mazlum olsan bile, bir defa zâlim
olma’
ilkesini herkese tavsiye ederler. Kimseye kin, kibir, haset beslemez,
buğz etmez, insan gönlünü incitmez, haram yemez, döktüğü varsa doldurur,
ağlattığı varsa güldürür, Allah katına kul hakkı ile gitmemeye çalışırlar.  

Bâzıları ve
bâzan cuş-u huruşa gelip Hz. Ali’nin olgun, doruk kişiliğine secde etmek gibi
taşkınlıklara sapmaktan kendilerini men edemedikleri de olabilmektedir.  

Aynayı tuttum yüzüme

Ali göründü gözüme

Nazar eyledim özüme

Ali göründü gözüme

Çizgisinde sınırında
kalabilenlere selâm olsun!

Çetinoğlu: Âşık Veysel hakkında
neler söyleyeceksiniz?

Bâkiler: Âşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında
Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyâya geldi. Yedi yaşında
iken çiçek hastalığından görme kabiliyetini kaybetti.  Bir başka bilgiye göre bir gözü çiçek
hastalığından görmez oldu, diğer gözü de öküz boynuzunun çarpmasından… Üçüncü
bir hikâyeye göre de başını âniden çevirmesiyle yakınında bulunan övendirenin
gözüne girmesinden… Kendisi bu durumdan hiç şikâyetçi değildir. ‘Gözlerim dünya ışığına kapandı ise, Cenâb-ı
Allah gönül gözümü açtı. Hâlimden memnunum
’ der.

Çetinoğlu: Saz çalmayı
nasıl öğrendi?

Bâkiler: On yaşına geldiğinde babası,
biraz oyalanması için, biraz da teselli bulması için bir kırık saz alıp oğluna
hediye etti. Saz çalmasını kendi kendine öğrendi. Birinci Dünya Savaşı
çıktığında 20 yaşındaydı. Köydeki bütün emsalleri askere alındı. O, köydeki
yaşlı erkeklerle ve kadınlarla kaldı. Vatana hizmet etmekten mahrum kaldığı
için çok müteessir oldu. Teessürünü dertli dertli saz çalarak, şiir yazarak
gidermeye çalıştı.

Çetinoğlu: Şöhret
sâhibi oluşunun hikâyesini anlatır mısınız?

Bâkiler: 1930 yılında Sivas’ta Maarif
Müdürü olan şâir Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı. Tecer O’nu Sivas’ta yapılacak
olan ‘Şâirler Bayramı’na hazırladı.
Kendisine halk şâiri olduğunu belirtir bir belge verildi. O belge ile şehir
şehir dolaşıp, çaldı-söyledi. Yolu Ankara’ya düştüğünde O’nu Atatürk’le
tanıştırdılar. Kısa zamanda Türkiye’nin sesi oldu, kitapları yayınlandı,
radyodan bütün Türkiye’ye seslendi. Bütün Türkiye’nin tanıyıp sevdiği Âşık
Veysel oldu.

Âşık
geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu
dolaşarak konserler verdi. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li
yıllarda Gülden Karaböcek, Hümeyra, Esin Afşar ve diğer müzisyenler Âşık
Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı.

Çetinoğlu Şiirlerinde
kullandığı Türkçeyi nasıl buluyorsunuz?

Bâkiler: Eserlerinde sâde bir Türkçe
kullandı. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç
içedir. Tabiat, sosyal olaylar, vatan sevgisi, birlik ve kardeşlik konularını
işledi. Şiirleri; Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni
Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. 1973 yılında akciğer
kanserinden vefat etti. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri
tekrar yayınlandı.

Çetinoğlu: Ezberinizdeki
şiirlerinden okur musunuz?

Bâkiler: Hatırımdaki bölümler şeklinde okuyayım:

Çalışırsam toprak verir cömerttir

Emeksiz istemek dermansız derttir

Çalışmak insana büyük servettir

Kese coşar, gönül coşar, el
coşar…

***

Karnın yardım kazmayınan belinen

Yüzün yırttım tırmığınan elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sâdık yârim kara topraktır.

***

Allah birdir, Peygamber hak

Rabbül âlemindir mutlak

Senlik-benlik nedir bırak

Söyleyim geldi sırası

***

Vatan sevgisini içten duyanlar

Sıtk ile çalışır içten duyarak

Milletine, devletine uyanlar

Demez neme lâzım, neyime gerek

Vatan aşkı ile çalışan kafa

Muhakkak erişir öndeki safa

Tesir – nüfuz olur her bir tarafa

Herkes onu büyük tanır severek

***

Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın

Düğün olur bayram gelir

Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar

Dünya bir han, konan göçer

Ay dolanır, yıllar geçer

Dostlar beni hatırlasın.

***

Aslım Türktür, elhamdülillah
Müslüman

Şükür Amentüye etmişiz iman

Kalbime yaraşmaz şirk ile güman

Kalbimiz nur ile dolu sayılır.

***

Yezid nedir, kızılbaş

Değilmiyiz hep bir gardaş

Bizi yakar bizim ataş

Söndürmektir tek çâresi.

***

Türküz, Türkler yoldaşımız

Hesaba gelmez yaşımız

Nerde olsa savaşımız

Türküz! Türkü çağırırız.

***

Aldanma câhilin kuru lâfına

Kültürsüz adamın külü yalandır

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu hedefi, yolu yalandır.

***

Hedef alıp dövüştüğün kardaşın

Seni yaralıyor attığın taşın

Topluma zararlı yersiz savaşın

Hepimiz bu yurdun evlâtlarıyız

***

İftihar ettiğim büyük muradım

Türk oğluyum! Temiz Türk ecdâdım

Şehid ismi yazılsaydı soyadım

Kanım ile mezarımın taşına.

Çetinoğlu: Dâvut
Sulari hakkında neler söylemek istersiniz?

Bâkiler: 1925 yılında O zamanlar
Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Çayırlı bucağında dünyâya geldi. Dedesi
Kaltık Mehmet Ağa mutasavvıf şâirdi. Saz çalma, şiir söyleme ve türkü yakma
zevkini dedesinden aldı. Doğu Anadolu’da asırlardan beri dilden dile anlatılan
efsâneleri, menkıbeleri şiirleştirir; sazıyla etkili bir makam ve deyişle dost
meclislerinde sunardı. Bütün ömrünü âşıklık geleneğine sâdık kalarak yaşadı. 17
yaşından başlayarak, âşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden oldu. TRT
Radyolarında bölge sanatçısı olarak çalıştı. Davut Sulari, bir konuşmasında
Zaza olduğunu ifâde etmiş, Türkçe dışında Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca
dillerini de bildiğini söylemiş, Zazaca eserler de vermiştir.

2 Temmuz
1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yanarak öldü.

Davut
Sulari’nin şiirlerinden bölümler:

Pir olan kişiler riyakâr olmaz

İlimsiz irfansız insan yol almaz

Çoğunda dert var ki dermanı bulmaz

Canı şah aşkına vermez mi tâlip

***

Evel Allah âhir Allah

Dönemem estağfirullah

Bendeyem Allah eyvallah

İmânım amentu billah

Pir elinden içtim dolu

Öğrendim erkânı yolu

Emniyette mümin kulu

Evel Allah âhir Allah

Dönemem estağfirullah

 

Çetinoğlu: Kaygusuz Abdal hakkında
konuşmadan olur mu?

Bâkiler: Olmaz
elbette. Alanya sancak beyinin oğludur. Doğum ve ölüm târihi bilinmemektedir. Uzun
müddet Anadolu’da, Rumeli’de dolaşmıştır. Hayatı hakkında günümüze sâdece
menkıbeleri ulaşmıştır. Abdal Musa’ya müritlik ve halifelik yapmıştır. Hicaz’a
ve Mısır’a gitmiş ve büyük bir ihtimale göre Mısır’da vefat etmiştir.

Bektâşîliğin
teşekkülünden önce yaşamış ve eserlerinde Hacı Bektâş-ı Velî’ye ve Bektaşîliğe
atıfta bulunmamıştır. Mürşidi Abdal Mûsâ ile birlikte Rum Abdalları ve
Kalenderîler zümresine mensup olmaları, bu zümrelerin 16. yüzyılda ortaya
çıkmasından sonra giderek Bektâşîliğin içinde erimeleri sebebiyle Kaygusuz
Abdal bu târihten itibâren Bektaşîliğin önemli şahsiyetlerinden biri olmuştur.
Ehl-i beyt’e bağlılığı, tevellâ ve teberrâ sâhibi olduğunu gösteren
şiirlerinden dolayı Alevî-Bektâşî edebiyatının kurucusu sayılmıştır. Her Bektâşî
tekkelerinde Kaygusuz Abdal’ın temsilî resmi vardır.

Çetinoğlu: Kaygusuz
Abdal’ın şiirlerinden de örnekler dinleyebilir miyiz?

Bâkiler:

Sen insanı sorarsan

Hak’tan ayrı değildir

Sıfatı zat-ı mutlak

Hırkası çar pareden

***

Ne kim var aşikâr gizli cihanda

Ali’dir cümlesi yeksan Ali’dir

Budur hemen ârifler sohbetinde

Bînişana heman nişan Ali’dir

Ali de dâimâ Kaygusuz Abdal

Zira evvel âhır heman Ali’dir

Ali’yi sevenin hâk ol yolunda

Bilirsen derdine derman Ali’dir

Çetinoğlu: Pir Sultan Abdal’ adında bir şahsın yaşadığına ve Sivas valisinin
kararı ile idam edildiğine dâir, o döneme ait yazma eserler dâhil, hiçbir resmî
belgede bilgi bulunmadığını iddia edenler var. Mâdem ki ona atfedilen şiirler
var, Pir Sultan Abdal’ı da konuşmak gerek. Buyurunuz Efendim!

Bâkiler:
Güvenilirliği tartışılabilir kaynaklarda yer alan bilgilere göre Asıl adı
Haydar’dır. Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Çırçır Nahiyesi Banaz Köyünde 1480
yılında doğdu. Hayatının büyük bölümü doğduğu köyde geçti. Muhtelif kaynaklara
göre 1547, 1550, 1587 veya 1590 yıllarından birinde idam edildi. 

Pir Sultan Abdal, Alevîlikten ziyâde Alevîliğin içindeki
isyancı ve aşırı solcu geleneğin sembolü idi. Alevîliğin temelinde saf bir Hz.
Ali sevgisi olduğuna inanan Alevîler, 
Sultan Abdal’a pek itibâr etmiyorlarsa da PKK taraftarı Kürt Bektâşî
Alevîlere itiraz edemiyorlar.

Pir Sultan Abdal’ın
şiirlerinden bölümler:

Gafil kaldır şu gönlünden gümanı

Bu mülkün sâhibi Ali değil mi?

Yaratmıştır on sekiz bin âlemi

Rızıkların veren Ali değil mi?

Bin bir adı vardır, bir adı Hızır

Her nerde çağırsan orda hazır

Ali Pâdişahtır, Muhammed Vezir

Bu fermanı yazan Ali değil mi?

Çetinoğlu: Alevî olduğu bilinen
bir başka halk şâiri de Virânî

Bâkiler:Virânî Baba’ olarak da bilinir. 16. Yüzyılda yaşamıştır. Hayatına
ait bilgi yoktur. Necef’teki Bektâşî tekkesinde şeyhlik yaptığı söylenir.
Bektâşîler onun ölmediğine ortadan kaybolduğuna inanırlar. Aruzla yazdığı ve
Hurufîlik inancını yaymaya çalıştığı şiirleri vardır. Hurufîlik, Kur’ân’daki
harflerden bir takım mânâlar çıkarmak suretiyle İslâm inanç ve ibâdet
esaslarıyla alâkalı farklı yorumlar getiren bir tasavvuf anlayışıdır. Fâtih
Sultan Mehmed Han zamanında yasaklanmıştır. Mensupları tâkibe alınıp
yakalananlar cezalandırılınca faaliyetlerine Bektâşî tekkelerinde devam
ettiler. Hurufîler, Musevîlik’teki Kabbalistlerden ilham almışlardır.

Virânî’nin şiirlerinden bölümler:

İlm ü kemâl-i vahdetin bâbı Alî
imiş Alî

Bende-i hânedân olup süre yüzün
velâyete

Âl-i Resûl’e her zaman eyle niyâz
u meskenet

Şâhid ola deli gönül erişesin
sehâvete

Fahr-ı fenâyı kıl kabûl gel
keremeyle ey gönül

Dünyâya sunmagıl düşme sakın
dalâlete

İşte Virânî dervişin zâtı ile
sıfâtı hem

Bende-i şâh-ı Kanber’im saldım
özüm melâmete

***

Bakır u Ca’fer değil mi nur-ı
zat-ı Kibriya

Zahida inkâra düşmüş bunu zikret
daima

Tesbihinde virdin olsun Muse-i
Kâzım Rıza

Nur Taki’den bulmuşum ben derdime
ayn’i şifa

***   

Şah
Taki’dir Askeri hem Mehdi-i Sahib liva

Söylerim ben dilde müdam ya Ali,
ya İliya

Murtaza’dan veriliptir kısmetim
işte bana

Nur Taki’den bulmuşum ben derdime
ayn’i şifa

***

Dü cihanın rehnüması, Haydar-ı
Kerrar olan

Çıkıp Miraç kapısında, haykırıp
aslan olan

Ta Sidre’tül Münteha’da,
Mustafa’ya yar olan

Naz eder niyaz makamda, binde bir
can anlamaz

İlm-ü ledünü okuyan, Ali’ye
yoldaş olur

Bütün âyet-i Kur’ân, tek
Fâtiha’dan baş olur

Cihanda nefsin bilen, Ali’yle
sırdaş olur

Ali’yi inkâr eden, sırdan bir şey
anlamaz

Çetinoğlu: Alevîlik halk arasında
halk ozanlarıyla yaşıyor. Pek çok halk ozanı var. Biz Kul Himmet ile
sohbetimizi tamamlayalım…

Bâkiler: 16. yüzyılın ikinci yarısı ile
17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin ediliyor. Tokat’ın Almus ilçesine
bağlı Görümlü Köyü’nde doğdu. Türbesi de oradadır. Safevî şeyhlerinin mekânı
olan Erdebil Tekkesi hayranı olduğunu yazmıştır. Osmanlı-Safevî Savaşları’nda
Osmanlı aleyhine çalışmıştır. Şiirinde Pir Sultan Abdal’ın üslûbu görülür.
Kerbelâ şehitleri için ağıtlar, Hz. Ali’ye ve 12 İmam sevgisini konu edinen
şiirler yazdı.

Kul Himmet’in şiirlerinden
bölümler:

Dün gece seyrim içinde

Ben dedem Ali’yi gördüm

Eğildim niyaz eyledim

Düldül’ün nalını gördüm

Kanber’i durur sağında

Salınır cennet bağında

Ali, Musa Turdağı’nda

Ben dedem Ali’yi gördüm

Üç çerağ yanar şişede

Arslanlar gizli meşede

Yedi iklim dört köşede

Ben dedem Ali’yi gördüm

Çetinoğlu: Teşekkür ederim.

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER

23
Nisan 1936 târihinde Sivas’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Gaziantep
ve Malatya’da tamamladı. 1960’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden
mezun oldu.

Dört
yıl Ankara Radyosu’nda çalıştı. 1969-1975 yılları arasında Sivas’ta avukatlık
mesleğini icra etti. Bir süre Başbakanlık Toprak-Tarım Reformu
Müsteşarlığı’nda Hukuk Müşâviri olarak hizmet verdi.

1976-1979
yılları arasında Ankara Televizyonu’nda görev aldı. Çeşitli kültür
programları hazırladı ve sundu. TRT’den Kültür Bakanlığı’na Müsteşar
Yardımcısı olarak vazifelendirildi.

12
Eylül 1980 darbesinden bir süre sonra Kültür Bakanlığı Müşavirliği’ne alındı.
Daha sonra da Başbakanlık Müşavirliği’ne tâyin edildi. Oradan kendi arzusuyla
emekliye ayrıldı.

Çeşitli
gazetelerde ve dergilerde fıkralar-makaleler yazdı. Bir süre Samanyolu
Televizyon Kanalında Türk Cumhuriyetlerini anlatan ‘Bizim Türkümüz’ programını hazırladı. Aynı kanalda ‘Sözün Doğrusu’ isimli kültür
programını ekranlara getirdi.

1989
yılında TRT 1 Televizyon Kanalı’na, 16 bölümden oluşan ‘Avrupa’da Türk
İzleri’ isimli programın senaryosunu hazırladı. Bu eseri ile Türkiye Millî
Kültür Vakfı’nın ‘1989 yılı Radyo ve Televizyonda Millî Kültürümüze Hizmet
Eden Programlara Teşvik Armağanı’na lâyık görüldü.

Kendisine
takdim edilen diğer armağanlar:

*Türk
dilini şiir dünyâsına taşıyıp taçlandıran çalışmalarından dolayı Atatürk
Kültür Merkezi’nin Şeref Üyeliği. (1999)                                                                                                                                                     
*Türkiye Azerbaycan kültür münâsebetlerini geliştirmesi ve
Azerbaycan’a yürekten bağlılığı sebebiyle Azerbaycan Ziyalılar Cemiyeti Şeref
Üyeliği. (1999)

*Azerbaycan
Halk Cephesi’ tarafından Elçibey adına Türklüğe Hizmet Armağanı. (2002)

 

Önceki İçerikOkumaktan Murad
Sonraki İçerikYüce Türk Milletine Selam Olsun
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.