Sağlık Bakanlığı ve Bilim
Kurulunun salgın sürecinde yaptığı işlerin “çok başarılı
olduğu” kanaati yaygındır. Bu kanaate sürekli kendi iç bilgi kaynaklarımızdan
tekrarlanan haber ve yorumlara göre varıyoruz.
Son
hafta içinde iki dış kaynaklı bilgi bu yargımızın doğruluğunu
sorgulamamızı zorunlu kılıyor.
Almanya Türkiye’ye en çok turist gönderen, en çok turizm geliri elde ettiğimiz
Avrupa ülkesi. Almanya, vatandaşlarının yurtdışı seyahat yasaklarını
kaldırırken, Türkiye’ye seyahati yasak kapsamından çıkarmadı.
Gerekçesi
“Türkiye’nin koronavirüs tedavisinde kullandığı, etken maddesi hidroksiklorokin olan, sıtma ilacının
çok zararlı olduğunu, vatandaşlarının sağlığını tehlikeye atmak istemediği”
idi.
Bunun
üzerine Sağlık Bakanlığımız açıklama yaparak bu ilacı istemeyen hiçbir hastada
kullanılmadığını, turist hastalara da istemedikleri takdirde kullanılmasının
söz konusu olmayacağını anlattı.
Oysaki
Sağlık Bakanlığımız ve Bilim Kurulu üyelerimiz “bu ilacın, hem de diğer
ülkelerden farklı olarak, belirtiler görülmeden uygulanmaya başlanmasının,
can kayıplarını azalttığını” söyleyerek övünüyordu.
Demek
ki, bu ilacı kullandığımız halde, bunun faydalı olduğuna bilimsel verilerle
Almanya’yı ve diğer ülkeleri inandıracak çalışma yapamamışız.
Almanya’nın Türkiye’ye turist
göndermemesi demek, Türkiye için 10 milyar dolarlık bir gelir kaybı demek.
“Biz
veriyoruz çok etkili olduğunu görüyoruz” şeklindeki sözlerin bir
değeri yoktur. Yapmamız gereken şey, bilimsel araştırmalarla dünya bilim
çevrelerini uygulamamızın faydasına ikna etmektir.
**************************************
Açıklanan Veriler Güvenli mi?
Almanya’nın
ardından, AB ülkeleri toplu olarak içinde Çin, Gürcistan ve bazı Afrika
ülkeleri dâhil onlarca ülkeye seyahat yasağını kaldırdı. Fakat, Türkiye
hala yasak kapsamında.
Gerekçe
olarak, “Türkiye’nin salgın ile ilgili paylaştığı bilgilerin doğru olduğuna
inanmıyoruz” diyorlar.
AB
ülkelerinin bu tavrının bize bedeli 20 milyar dolar. Şu ağır ekonomik
krizde, inanılmaz değerli bir meblağ bu.
Yunanistan’da
oteller doldu, Türkiye’de oteller boş. Bu zararı kaldıramayan otellerin el
değiştirmesi ile turizm gelirlerimiz kalıcı olarak düşebilir.
“Sağlık Bakanlığı verilerinin
doğru ve güvenilir olduğuna” AB ülkelerini inandıramazsak, 45 milyar dolar kapasiteli turizmden, 15 milyar
dolarlık bir gelir bile iyimser bir tahmin olur.
Turizm
için bu sene tek ümidimiz Rusya ve İran’dan gelecek turistler. Fakat her
iki ülkede de koronavirüs salgını bizden daha ağır seyrediyor. Buralardan
turist gelse bir bela, gelmese başka bela.
Öyleyse
“verilerinin doğru ve güvenilir olduğuna” AB ülkelerini inandıramayan bir
Sağlık bakanlığı başarılı sayılabilir mi?
“AB bize düşman, İspanya, İtalya ve Yunanistan’ı kayırmak için böyle
bir mazeret üretti” diyenler var. “Düşman” ülkelerden turist dilenilir mi? Biz
bunlara vatandaşımıza veremediğimiz maske ve sağlık malzemelerini göndermedik
mi? Bu nasıl düşmanlık?
AB
ülkeleri Türkiye’ye bu kadar “düşman” ise mazeret üretmeden de, başka türlü
mazeretlerle de turist göndermeyebilir.
Sağlam,
güvenilir ve bilimsel bilgilerle AB kamuoyunu ikna etmemiz lazım. Böyle
verilere kimse itiraz edemez, AB ülkeleri de etmez.
Elimizde
böyle sağlam veriler varsa ve AB ikna edilemiyorsa, o halde de dış
politikamız başarısızdır.
**************************************
Verilere Bizim de Güvenmemiz Lazım
Ben dâhil,
Türk vatandaşların büyük çoğunluğu Sağlık Bakanlığımıza ve Bilim Kuruluna bir
güven duygusu içindeydik.
Bilim
Kurulunun tavsiyesiyle oluşturulan tedavi protokolünde sıtma ilacının
kullanılmasının ölümleri azalttığına inanıyorduk. Hatta aynı etken maddeyi
kullanarak yerli sıtma ilacı üretilmiş olmasını da gururla ve sevinçle
karşılamıştık.
Şimdi Almanlar bu sevincimizi
kursağımızda bıraktı.
Yetkililerin
salgın konusunda “kasten yanlış bilgi verdikleri, verilerin belli
maksatlarla ve istenen sonuca göre algı oluşturmak maksadıyla değiştirilerek
açıklandığı” iddialarına inanmıyorduk.
Covid
19 yanında başka hastalığı olup da ölenlerin bir kısmının, hastane bazlı farklı
yorumlar yüzünden, ölüm sebebi olarak covid 19 değil, bazen diğer hastalık
olarak gösterildiğini düşünüyorduk. Ama bunların genel istatistikleri
anlamlı bir şekilde bozacak boyutta olmadığı, diğer ülkelerdeki
uygulamalarda da buna benzer ölçekte hataların olduğu kanaatindeydik.
Her ne
kadar vaka ve ölüm sayıları gibi istatistikleri il ve ilçe
bazında (hatta ismen) verilmemesi ve covid’den kaybettiğimiz bazı
ünlülerin bile istatistiklerde görülmemesi şüpheler yaratsa da, bunların kasten
değil, sehven olduğuna inanıyorduk.
Ama AB
bu inancımızı da sarstı. “Türkiye’nin verileri inandırıcı değil” dedi.
Şimdi
bizim içimize de bir kurt düştü.
TÜİK’in enflasyon, milli gelir ve işsizlik rakamlarına inanmayan, Yüksek
Seçim Kurulu’nun rakamlarından şüphe duyan vatandaşlarımızın tek tük
güvendiği kurumlara da güvenmez oluşunun ağır bedelleri olur.
Sağlık Bakanlığımız ne yapıp etsin lütfen, AB ülkeleri ile birlikte, bizi de ikna edici
sağlam ve detaylı veriler açıklasın.